İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, her yıl gerçekleştirdiği Türk Sineması Günleri’nde Yeşilçam’ın usta isimlerinden Türkan Şoray’ı öğrencileriyle buluşturdu. Aynı fakültenin doktora öğrencisi olarak ben de oradaydım elbette. Büyük bir coşku ve alkışlar arasında karşılanan Şoray gençlerin kendisi ve filmleri hakkındaki bilgi, yorum ve soruları; bazı öğrenci fanlarının yoğun sevgi gösterileri ve gözyaşları karşısında hem şaşkın hem de duygulu anlar yaşadı.

Türk Sineması Günleri kapsamında 4 hafta boyunca Türkan Şoray’ın unutulmaz 4 filmi; yönetmenliğini kendisinin yaptığı “Uzaklarda Arama” ve “Dönüş”, Lütfi Akad’ın yönettiği “Vesikalı Yarim” ve Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Selvi Boylum, Al Yazmalım” Doç.Dr. Özgü Yolcu ve Doç.Dr . Gizem Parlayandemir’in değerlendirmeleri eşliğinde öğrencilere buluşma öncesi gösterilmişti.

İÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu’nun moderatörlüğündeki söyleşide usta oyuncu, öğrencilerin onlarca sorusunu zevkle cevapladı. İşte o söyleşiden bazı kesitler:

Yeşilçam’ın yapım koşulları

Şimdiki gençler muhteşem olanaklara sahip. Biz film setlerine küçük iki minibüsle en çok 15 kişi giderdik. Birinde kamera arkası ekibi, diğerinde de oyuncular olurdu. Şimdi10 tane karavan var oyuncular için tek tek. Catering şirketleri, eldivenle yemekler dağıtılıyor dağ başındaki çekimlerde bile. Çift kameralar, Jimmy jipler, dronelar falan.. O kadar büyük imkânsızlıklar vardır ki o zamanlar. Mesela Yılanların Öcü filmlerinde çocuk babasını yılan gibi görürür. Zavallı Ahmet Mekin’i çamurlara soktuk üzerine yılanları süperpoze yaptık falan. Şimdi bilgisayarda neler yapıyorlar, harikalar yaratıyorlar. Yine Dönüş filminde Kadir İnanır’ın arabasıyla kaza geçirmesi gerekir. O zaman bir oyuncak araba bir yerlerden atılmış, yapımcımız masraftan kaçınmıştı… Hala içimde yaradır o araba kazası sahnesi. İşte o zamanki yapımcılar… Yapımcılar kazandıklarını Türk Sinemasına yatırsalardı sinemamız bambaşka bir yerde olurdu.

Yıllara sonra tekrar kamera arkasına geçtim Beni uzaklarda arama ile. Bana her yerde, dağ başında bile siyah çadırımda yansıma da olmaması için monitör kuruyorlar. Oyuncu sizden çok uzakta, siz asistanınıza söylüyorsunuz, O asistanına söylüyor öyle öyle oyuncuya ulaşıyor söylediğiniz. Ben oyuncu olarak da rahatsız olurum yönetmeni isterim yakınımda. Oyuncu olduğum için oyuncuların ruh durumlarını çok iyi bilen bir insan olarak dedim ki: “Ben böyle istemiyorum monitör, çadır falan, hayır oyuncular beni görecek.” Böyle çok zor sahnelerde oyunculara yakın oluyordum. İlk günler çok yadırgadım. Mesela bizi Seni Kalbime Gömdüm filminde Bodrum’dayız son sahne çekiliyor 20 metre film kalmış. Yönetmen dedi ki: “Aman sakın bozmayın, filmimiz yok, yoksa çekmeden döner gideriz.” Filmler çok pahalı tabii. Bu oyuncuyu o kadar ürküten bir şey ki, Allah’ım o sahneyi çekene kadar öldük. Ama dijital de: Olmadı bir daha, olmadı bir daha, 100 kez çekebiliyoruz. O zaman setlerde şimdiki gibi 1 makyöz ve 5 asistanı yoktu. Kostümcüler yoktu. Biz filmdeki kostümlerimizi kendimiz alırdık, günlerce alış-veriş yapardık, seyirci de kostümleri beğensin isterdik. Şimdi oyuncular bir kuruş harcamıyor. Sponsorlar var, kostüm tasarımcıları var. Onlar oyuncuları giydiriyor.

Şimdi günler öncesinde aylar öncesinde oyuncular senaryoyu okuyor, oyuncularla toplantılar yapılıyor. Karakterler üzerinde tartışılıyor. Bizim böyle şanslarımız yoktu.

Yeşilçam Sineması küçümsenmesin

Bugün Türk sinemasına sıcak bakmayanlar şunu bilmeli ki Türk sineması halkın halkımızın yarattığı bizim öz kültürümüzün yürüttüğü bir sinemadır. Hani beğenmiyorlar ya Yeşilçam Sineması’nı bazı aydınlar. O zaman da beğenmiyordu aydınlar. O halk, o filmler çekildiği zaman eğer sinemalara gitmeseydi, devamlı takipçisi olmasaydı, bizleri sevmeseydi bugün sinemamız olamazdı, o halkın, o seyircinin sayesinde bu sermaye ve sinemamız oluştu. O yüzden Yeşilçam Sineması küçümsenmemesi lazım. Ben çok kızıyorum küçümseyenlere.

Sinemamda ki en büyük esefim

Maalesef Yılmaz Güney ile bir filmde buluşamamak, sinemamdaki en büyük esefim. Kendisini en son ziyaret de ettim. Çok etkileyici bir insandı. Sinemada yeni bir akım başlattı. Başka türlü idi onun filmleri ve halkın da çok sevdiği filmler oldu. Fatma Girik, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akınla çevirdi filmler. Biz niye bir araya gelemedik? Niye ikimize birden teklif olmadı? Benimle O’nuyapımcılar bir araya getirmedi. Neden olmadı, inanın bilmiyorum. Bu çok üzüldüğüm bir durum zaten.

Oyunculuğum ve sinema aşkım

Lütfü Akad’ın benim oyunculuğumda büyük etkisi olmuştur. O bana “bakışlarınla anlatacaksın, bakacaksın” derdi. İşte o benim beynime yerleşti. Zaten yönetmen sete geldiğinde Allah yönetmen geldi ödümüz patlardı sette. O saygı, o sevgi bambaşka idi. Yönetmen oyuncu ile anlatmak istediği hikâyesini anlatıyor. Yönetmen-oyuncu ilişkisi o kadar önemli ki. Oyuncunu o karakteri çok iyi incelemesi gerekir. Atıf Yılmaz’ın da önemli etkisi olmuştur oyunculuğumda.

Hayatımda sadece ve sadece sinema oldu. Normal hayatımı yaşamadım. O genç yaşlarda sinemaya başladığım yaşlarda bir genç kızın flört etmesi gerekir, arkadaşı ile sinemaya falan gitmesi gerekir. Bunların hiçbirini yaşamadan ben çok küçük yaşta okuldan film setine geçtim. Sinemada canlandırdığım kahramanlar ne yaşadıysa onları yaşadım. Benim diğer oyunculardan belki de farkım; kendi özel hayatım olmadı. Her gün film çevirdim her gün. Giderek bu benim yaşantımın vazgeçilmezi, tutkusu oldu Filmlerde acıların en acısın, aşkların en büyüğünü yaşıyordum, duyguların en derini yaşıyordum. Sevilmek benim için en büyük değer. Seyirciler beni çok sevildi. Düşünün bir kişinin sevmesi bile ne kadar mutlu eder. Sizi tanımadığınız milyonlarca insan seviyor. Karşılaşıyoruz, sarılıyoruz, ağlaşıyoruz. Bu olay inanılmaz hayatımı etkiledi. Ben bu sevgiden ayrı yaşayamam dedim. Ben bu filmleri çevirmeli, bu seyirciden, bu sevgiden kopmamalıyım dedim. Hala daha bu gençler beni alkışladığına göre demek ki aşkımız devam ediyor.

Semra Güzel Korver
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.