İyiden iyiye sinema cennetine dönen ülkemiz, yerli film üretimini de doruk noktasına çıkarmış durumda. Ancak ne var ki, 100 yılı aşkın süredir varlığını devam ettiren Türk Sineması biyografi gibi kimi türleri hala göz ardı etmekte. Evet, belki gerçek hayattan esinlenen Devrim Arabaları, Bir Zamanlar Anadolu’da ya da Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi temelini yaşanmış hadiselerden alan filmlere sinemamızda sıklıkla rastlıyoruz. Ancak karakter odaklı biyografi filmleri ne yazık ki bu denli popüler olabilmiş değil. Halbuki dünya sinemasına göz attığımız vakit, en çok ilgi duyulan türlerin başında biyografiler olduğunu görmek mümkün. Ülkemize geldiğimizde ise ne yazık ki bu alan hala bakirliğini koruyor. Ancak yine de geçtiğimiz yıl Ayla’nın yakaladığı gişe başarısından sonra, biyografileri ve gerçek hayattan esinlenen hikayeleri daha çok beyazperdede göreceğe benziyoruz. Bunun en büyük örneklerinden birisi ise, bu ay vizyona girecek olan ve Müslüm Gürses’in hayatını izleyiciye aktaracak Müslüm. Biz de bu vesileyle, Türk Sineması’nda daha önce gördüğümüz başarılı biyografileri örneklerini sizler için listedik. İşte, Türk Sineması’nın az ama öz biyografileri.

Taçsız Kral (Atıf Yılmaz, 1965)

Sinemamızda, dönemin popüler simalarını sıklıkla beyazperdede görmeye alıştık diyebiliriz. Bu yeri geldiğinde çıkardığı kasetle ortalığı kasıp kavuran bir türkücü olabileceği gibi, yeri geldiğinde genç kızların sevgilisi bir popçu da olabilir. Ancak bir futbolcunun, yeşil sahalardan sinema salonlarına transferi pek alışık olduğumuz bir durum değil. İşte, Taçsız Kral yalnızca Galatasaray’ın değil, aynı zamanda Türk futbolunun da 10 numarası olan Metin Oktay’ın hikâyesini beyazperdeye taşıyor. Yer yer kurgusal normlarla karşımıza gelse de, tümüyle bir Metin Oktay anlatısı olan film, Taçsız Kral’ın çocukluk yıllarından, İtalya macerasına, Galatasaray sevdasına ve hayatına giren kadınlara kadar birçok detaya değinmeyi de ihmal etmiyor. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı film, neşeli, sürükleyici ve bir o kadar samimi diliyle, biyografi anlatıları içerisinde kendine has bir yer edinmeyi de başarmıştır.

Zıkkımın Kökü (Memduh Ün, 1993)

Türk Edebiyatı’nın simge isimlerinden Muzaffer İzgü’nün aynı adı taşıyan otobiyografik romanı Zıkkımın Kökü’nden sinemaya uyarlanan film, Adana’da bir gecekonduda yaşayan küçük Muzo’nun hayatını merkezine almaktadır. Muzaffer İzgü’nün sinema sevdasını, ilk aşklarını ve geçirdiği zorlu gençlik yıllarını izleyicisine aktaran Zıkkımın Kökü, sinemamızın en başarılı biyografi örneklerinden biri olarak da öne çıkmaktadır. Yönetmenliğini Yeşilçam’ın usta isimlerinden Memduh Ün’ün üstlendiği filmin başrollerini ise Menderes Samancılar, Emre Akyıldız ve Günay Girik gibi isimler paylaşıyor.

Hoşçakal Yarın (Reis Çelik, 1998)

Türk siyasi tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri hiç şüphesiz ki Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamıdır. 68 kuşağının simge isimleri olan ve inandıkları değerler için ölmeyi dahi göze alan üç fidanın, idama giden öyküsünü konu alan Hoşçakal Yarın, etkileyici konusuyla dikkat çeken bir film. Merkezine aldığı üç karakterin, ölüm yolculuğunu izleyicisine aktaran ve bunu yaparken kurgusal normlardan olabildiğince uzak duran Hoşçakal Yarın, bu nedenle yerli biyografi örnekleri arasında da kendine has bir yer edinmeyi başarır. 90 sonrası Türk Sineması’nın yükselişe geçmesinde pay sahibi olan sinemacılardan Reis Çelik’in yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde Berhan Şimşek, Tuncel Kurtiz, Mazlum Çimen, Bülent Çolak gibi isimler yer almaktadır.

 

Mavi Gözlü Dev (Buket İlhan, 2007)

“Yazdığım Jokond ile Si-Ya-U adlı kitabımda komünist devrimi övmedim. O kitapta İngiliz ve Fransız emperyalizmine hücum ettim. Aslında beni onların mahkemeye vermesi gerekirdi.”


Türk Edebiyatı’nın en önemli kalemlerinden Nazım Hikmet’in hayatını merkezine alan ve anlatısıyla büyülemeyi başaran Mavi Gözlü Dev, biyografi denildiğinde ilk akla gelen yerli örneklerden. Usta şairin, Piraye’ye olan aşkından, memleket sevdasına kadar birçok konu başlığına yakından tanıklık ettiğimiz film, aynı zamanda haksız yere hapis yatan Nazım Hikmet’in yaşadığı zorlu süreci dokunaklı bir şekilde aktarması hasebiyle de oldukça değerli bir noktada konumlanmaktadır. Yetkin Dikinciler’in Nazım Hikmet performansıyla devleştiği ve adeta karakterle bütünleştiği filmin yönetmenliğini ise Buket İlhan üstlenmektedir.

Veda (Zülfü Livaneli, 2010)

“Birkaç yüzyılda bir dahi yetişir; bu sefer Türklere nasip oldu.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk halkının kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını merkezine alan ve ulu önderin Selanik yıllarından, ölümüne dek geçirdiği zorlu mücadeleyi izleyicisine aktaran film, gerçekçi ve bir o kadar da vurucu yapısıyla fark yaratmaktadır. Zülfü Livaneli’nin deyim yerindeyse roman estetiğiyle çektiği Veda, Atatürk’ün yaveri ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan Salih Bozok’un notlarından filmleştirilirken, dokunaklı yapısıyla da büyülemeyi başarmaktadır. Sinan Tuzcu’nun Atatürk’ün gençlik yıllarına hayat verdiği film, başarılı bir biyografi olmasının yanı sıra, Atatürk’ün ne denli büyük bir lider, insan ve daha da önemlisi deha olduğunu tekrar tekrar hatırlatması hasebiyle oldukça önem arz etmektedir.

Kelebeğin Rüyası (Yılmaz Erdoğan, 2013)

Yılmaz Erdoğan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminde Nuri Bilge Ceylan ile çalışmasının ardından yaptığı ilk iş olma özelliği taşıyan ve bu nedenle fazlasıyla minimalist izler taşıyan Kelebeğin Rüyası, Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur adındaki iki şairin hayat hikâyesini merkezine almaktadır. Değişmekte olan dünyada, yazdıkları şiirlerle var olmaya çalışan ancak bu süre zarfı içerisinde verem illeti yüzünden sağlığını kaybeden iki genç şairin hikâyesi, hüzünlü olmasının yanı sıra bir o kadar da dokunaklı anları izleyicisine aktarmaktadır. Zonguldak’ta çekilen ve Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Farah Zeynep Abdullah, Belçim Bilgin Erdoğan’ın başrolleri paylaştığı film, hem hikayesiyle hem de Gökhan Tiryaki imzası taşıyan görüntüleriyle de dikkat çekmeyi başarmaktadır.

Ayla (Can Ulkay, 2017)

Geçtiğimiz yılın en çok ses getiren filmlerinden olan, ilginç konusu ve etkileyici anlatısıyla dikkatleri üzerine çeken Ayla, Süleyman Dilbirliği’nin Kore Savaşı sırasında hayatına giren küçük Ayla ile olan macerasını merkezine almaktadır. Yaşanmış bir hikâyeden yola çıkan ve Süleyman Astsubay’ın Ayla sonrası değişen hayatını izleyicisine aktaran film, bolca gözyaşı vadetmesinin yanı sıra, etkileyici yapısıyla da fark yaratmayı başarmaktadır. Kore Savaşı’ndan günümüze dek uzanan maceranın kahramanlarını beyazperdeye taşıyan Ayla’nın başrollerinde İsmail Hacıoğlu, Ali Atay, Kim Seol gibi isimler yer alırken, senaryosunu Yiğit Güralp’ın yazdığı filmin yönetmenliğini ise Can Ulkay üstlenmektedir.

Hürkuş: Göklerdeki Kahraman (Kudret Sabancı, 2018)

Sinemamızın en taze biyografi örneklerinden biri ise Hürkuş: Göklerdeki Kahraman. Türk havacılık tarihinin simge isimlerinden Vecihi Hürkuş’un hayatını merkezine alan ve onun uçaklara, uçmaya olan sevdasını izleyicisine aktaran film, her ne kadar başarılı bir anlatım diline sahip olmasa da Hürkuş’un delidolu yapısını beyazperdeye aktarması hasebiyle dikkat çekiyor. Laleli’de Bir Azize’den hatırladığımız Kudret Sabancı’nın yönetmenliğini üstlendiği filmde ise Hilmi Cem İntepe, Gizem Karaca ve Miray Daner gibi isimler ise başrolleri paylaşıyor.

 

Polat ÖZİŞ

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.