Kadın filmleri, kadın gözü, kadın bakışı, kadın yönetmenler, kadınlar sinema yapıyor… Kadınlar sinemanın ilk günlerinden itibaren kamera arkasına geçti. Ve bugün de ama öyle ama böyle, ama az ama çok, ama dezavantajlı ama pozitif ayrımcılıkla bir biçimde sinema yapmaya devam ediyor. Bunda bir beis yok… Fakat bu kez mahallemizin kadınları sinema yapıyor. Yaşamda Kadın ve Sanat Derneği ’nin Vildan Ayçiçek başkanlığında ve Kibar Dağlayan Yiğit koordinatörlüğünde yürüttüğü proje çeşitli mahallelerde hayata geçiyor. İlk durak Seferihisar’da mahallemizin kadınlarıyla; ilk atölyeyi ve ilk söyleşili film gösterimini gerçekleştirmek bana kısmet oldu.
Atölyede ilk sorduğum yine: “belgesel denince aklınıza ne geliyor?” sorusu oldu. Biliyor musunuz sadece iki kişi “hayvanlar” dedi. Geri kalan herkes hayat, doğa, gerçek, tarih, kalıcı, sorgulayıcı, öğretici, araştırma, farkındalık, eskimeyen, farklı, düşündüren… gibi belgeseli anlatan harika kavramlar söylediler. İşte bu enerjiyle başladığım atölyemde zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Mahallemizin kadınlarının kendine dert ettiği harika konular var. Bu mahalleden en az bir film çıkar. Hedef üç ama ben kesinlikle en az bir çıkar diyorum. Bu da yeter de artar bile. Hiç çıkmasa ne olur. Bir filmin arkasındaki emeği görmeleri, bir başka gözle, yürekle ve zihinle izlemeye başlamaları çok şey ifade eder, hayatın katma değerini arttırır.
Film gösteriminde beni etkileyen en önemli durum kadınların eşleri ve erkek çocukları ile gelmeleri oldu. Salonun en önünde bir anne ve üç oğlu (6-11 yaş arası) yerini almıştı. “Orada doğdum burada büyüdüm” belgeselimizden sonra göç, aidiyet, kimlik, doğduğunuz yer, büyüdüğünüz yer üzerine konuştuk. Atölyede altını çizdiğim konuların, film izlendikten sonra fark edilip ifade edilmesi müthiş heyecanlandırdı beni. Bu sinerjiyle mahallemizin kadınları sinemaya dair çok şey yapabilir. Zaten beni bu etkinliğe katılmaya iten unsur; öznenin mahallemizin kadınları olması, eğitmen ve filmi gösterilen yönetmenlerin hem kadın hem erkek olması. Mahallemizin erkeklerinin de isterse etkinliğe katılabilmesi… Yoksa sadece ve sadece; kadın yönetmen, kadın filmleri, kadın sineması deyip diğer unsurları dışarda bırakırsak bir yere varabileceğimize mesafeli bakanlardanım. Hep birlikte daha güçlü olacağımıza inanıyorum. Bütün cinsiyetler ve bütün düşüncelerle, farklılıklar içinde bir arada üreterek, tartışarak, anlayarak, anlatarak, saygı duyarak, öğrenerek, paylaşarak… Sinema birlikte yaşamanın ve üretmenin en önemli araçlarından biri değil mi zaten?
Bu arada memleketin sinema festivali dönemi sonbaharla birlikte başladı. Eylül, Ekim, Kasım aylarına sıkışmış onlarca irili ufaklı festival seyircisi ve sinema üreticileri ile buluşuyor. Ancak takvim çok sıkışık, biri bitmeden biri başlıyor. Belgesel bölümlerine göz attığımda büyük festivallerin bazılarında bir zamandır zaten yok. Olanlar da belgesel filmler, ya öğrenci filmleri ya da yan unsur olarak yerini alıyor. Adı başlı başına belgesel festivali diye varlık gösterenlerde de aynı filmler dolaşıp duruyor…
Neyse, her ne ise; sorunlarımız malum, çözümleri de malum…
Semra Güzel Korver