Bu hafta vizyona giren Mile 22 başarılı bir casus filmi. Hem aksiyonu hem de sürpriz finaliyle ajan filmlerini severleri hoşnut edecek bir yapım…

Casus veya ajan filmi deyince herkesin aklına ilk James Bond gelir. Halbuki Bond serisinin sevilmesinin asıl sebebi neredeyse casus filminden çok bilimkurgu ile fantastik arasında gidip gelmesindendir. Bir de kendini daha ciddiye alan aksiyonu bol, dönemin siyasi dengelerini de gözeten ve onlardan yararlanan filmler vardır.

Mesela Jack Ryan serisi, Jason Bourne, Jack Reacher gibi CIA menşeyli ajan filmleri. Bu hafta vizyona giren Mile 22 böyle bir ajanı bize tanıtıyor. Yeni ajanımızın adı James Silva ve filmin bitişinden anlıyoruz ki bu ajanın da serisi gelecek. Mark Wahlberg’in canlandırdığı James Silva öyle çok sempatik bir karakter de değil. Aşırı sinirli, toplumla ve insanlarla ilişkisi sorunlu, gözüpek ve biraz da gaddar bir ajan Silva. Filmin başlangıcında ABD’de müstakil bir eve yapılan baskını seyrediyoruz. Gizli ajanlar eve girip orada yaşayanları teslim alıyorlar, fakat herşey yolunda giderken gözden kaçan bir saldırgan baskının yolunda gitmemesine sebep olur. Ajanlar yöneticilerinin emriyle esir aldıkları insanları infaz ederler. Silva’da bahçede yaralı yakaladığı genç bir adamın yine komutanının okeyi ile başına sıkar. Daha sonra baskın yapılan evin aslında bir Rus güvenli evi olduğunu anlarız. Rus ajanların konumlandığı bir merkezdir bu ev. Baskın yapanlar ise ABD’nin en başarılı silahlı ajan gurubudur. Bu topluluk öyle bir guruptur ki göreve çıktıklarında bütün kimlikleri saklı olur ve Amerikan devletinin buradaki ajanlarla hiç bir fiziki ilişkisi olmaz. Yani bir hayalet ajanlar gurubudur bunlar. Başlarında ise anne kod adlı bir yönetici vardır.

Bütün organizasyonu ve baskınları bu yöneticinin uzaktan kontrolüyle gerçekleştirir Overwatch denen gurup. Her görevlerinde insansız uçak desteği alıp rakiplerini çoğunlukla öldürürler. Filmin başlangıcındaki başarısız baskından sonra yıllar geçmiş ve Overwatch görevlerini ardıardına başarmıştır. Şimdi ise nükleer bir maddenin peşindedirler. Bu madde öyle birşeydir ki atom bombası etkisi yapan ama yakalanması çok zor ve bir çocuğun bile taşıyıp hedefe atabileceği kadar kullanımı kolay bir maddedir. Onun için Overwatch ekibi bunu çok önemser. Bu sefer aldıkları istihbarat sayesinde yaptıkları baskından elleri boş dönerler. Bu alışılmadık durum tartışma yaratır, hava daha da gerginleşir. Tam bu sırada esrarengiz bir adamın ABD konsolosluğuna teslim olduğunu görürüz. Bu yabancı elindeki diskte radyoaktif maddenin nerede gizlendiğine dair bilgi bulunduğunu iddia eder. Ama disk şifrelidir ve tek şartı kendisinin ABD’ye götürülmesidir.

Basit gibi görünen bu görev Overwatch’un hiç beklemediği güçlerle savaşmasına sebep olacaktır. Bayağı yüksek ve iyi bir aksiyon tutturmuş Mile 22. Yönetmeni Peter Berg oyuncu, yapımcı ve yönetmen olarak iyi tanıdığımız bir isim. Mark Wahlberg ile beraberliği uzun zamandır sürüyor. Deepwater Horizon, Patriots Day, Lone Survivor gibi filmlerde bu ikiliyi işbaşında gördük. 2020 yılında da vizyona girecek olan Wonderland filminde de bu ikilinin imzası var. Filme çok başarılı dedim ama bu işin bir de etik tarafını konuşmalıyız. Artık Hollywood güya vatanseverlik işini o raddeye getirdi ki vücudunun yarısından fazlası yanmış bir adamı yerde yatarken kafasından kurşunlamak hak olarak görülebiliyor. Yerde yatan bir Rus veya Müslüman ise ABD’li ajanlara herşey serbest. Bunları yapan ajanları film aslında yüceltiyor ve başarı hanelerine bir çentik atıyor. O yetmiyor, bu ABD’li ajanlar bir asya ülkesinde istedikleri gibi insansız uçak uçurup saldırı yapabiliyorlar. Çünkü ABD dışındaki hiç bir ülke aslında onlara göre bağımsız değil. Zaten filmin başında da şöyle bir söz geçiyor, “Onların görevi başka ülkelere kanun götürmek.” Başka ülkeler kanunsuz sadece ABD dünyanın polisi. Sanıyorum bu filmler en büyük etkisini Amerikalıların kendi üzerinde gösteriyor. Kendi yalanlarına kendileri inanıp sonra başımıza çıkıyorlar.

 

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Peter Berg

Senarist: Lea Carpenter

Oynayanlar: Mark Wahlberg, Lauren Cohan, Iko Uwais, Ronda Rousey

Yapım: 2018, ABD, 94 Dak.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.