Keloğlan-Yeni Masal filmi 7 Eylül’de vizyona giriyor. Atilla Doğukan Türkyılmaz’ın Keloğlan’ı canlandırdığı filmde ayrıca Keloğlan’ın biricik aşkı Cankız’ı Yağmur Ün oynarken, Asuman Dabak da kürk hayvanlarının peşinde olan Tijen karakteri için kamera karşısına geçti.

Filmin hem masal yazarı hem de Keloğlan’ın yakın arkadaşı Emir olarak Kaya Akkaya, Yusuf Dede olarak Yakup Yavru, Arif olarak Esvet Şahin, Gogo olarak da Miraç Bayramoğlu yer alıyor. Bu yeni yani günümüze uyarlanmış versiyonu ve Keloğlan’ı yeniden çekme ve rol alma deneyimini yönetmen Süleyman Mert Özdemir ve oyuncu Atilla Doğukan Türkyılmaz’la konuştuk…

Banu Bozdemir

Merhaba sektöre uzun süre emek vermiş birisiniz, bu ilk uzun metrajınız sanırım. Keloğlan filmine nasıl dahil oldunuz?

Süleyman Mert Özdemir: Dediğiniz gibi uzun yıllardır sektöre hizmet vermekteyim. Yaklaşık 12 senedir dizi ve sinema projelerinde yer alıyorum… İçinde olduğum işlerin hepsi kendi zamanın en iyi projeleriydi. Bu konudan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum.İşinde gerçekten iyi olan isimlerle çalıştım. Keloğlan projesinden hemen önce bir tv filmi çektim tabii sinema olarak düşünürsek ilk uzun metrajım… Keloğlan projesine dahil olma sürecime gelirsek; Çok değer verdiğim görüntü

yönetmenimiz Sami Saydan aracılığıyla oldu. Beni aradı ve bir çocuk filmi olduğundan bahsetti… Sonrasında yapımcımızla tanıştık.İlk toplantıda güzel bi sinerji oluştu aramızda.O kafasında planladıklarından bahsetti,ben projeyle alakalı fikirlerimi söyledim ve kader ortaklığımız başlamış bulundu…

 

Keloğlan bildiğimiz bir hikaye ve örnekleri de bir hayli fazla. Bu film klasik hikayeye bağlı kalınarak mı çekildi, yoksa ne gibi farklılıkları var?

Dediğiniz gibi tarihte çekilmiş bir çok örnekleri olan bir proje.Fakat bizim Keloğlan’ımız diğerlerine kıyasla bir çocuk filmi.Diğerlerine benzer olan tek şey kahramanımızın Keloğlan oluşu. Onun dışında çoğu nüvemizi sıfırdan belirledik… Tabi ki Keloğlan’ın klasikleşen çizgisinden de kaçmadık. Gerek konuşması gerekse hareketleri daha önce çizilen Keloğlan’ı andırıyor. Onun dışında senaristimiz Ferhat Ergün inanılmaz bir çocuk dünyasını kaleme almış.Sonrasında çekim için beraber yaptığımız revizyonlarla son halini aldırdık projeye. Sonucunda da önceki çekilmiş olan diğer Keloğlan serilerinin aksine fantastik bir Keloğlan projesi çıktı karşımıza…

 

Rüştü Asyalı Keloğlan’la bütünleşmiş bir isimdi, şimdi yeni bir isim var: Atilla Doğukan Türkyılmaz. Genç bir oyuncuyla geleneksel bir rolü çalışmak sizin için nasıl bir deneyim oldu?

Keloğlan rolü için günümüz dizi ve sinemasında tanıyacağımız bir kaç isimle görüşüldü. Rol için birçok oyuncuyu audition’a aldım.Evet tipoloji olarak Keloğlan olabilirlerdi fakat kafamdakine yakın birisi olmadı. Sonrasında Keloğlan için Atilla Doğukan Yılmaz ismi gündeme geldi. Birkaç projeden tanıyordum ama rol için ne derecede beraber yürüyebiliriz kafamda canlanmadı.

Sonrasında tanışmamız oldu ve bir audition aldım. O audition’u izleme gereği hiç duymadık. Keloğlan oydu… Geldi Keloğlan formuna girdi oynadı ve gitti. Dedik ki bence aramaya gerek yok. Keloğlan Atilla’dır 🙂 Ayrıca bu başarılı performansından dolayı Atilla’ya gerçekten teşekkür ederim. Elinden gelen ne varsa bir fazlasını koyarak canlandırdı Keloğlan’ı… Bu arada filmin diğer değerli oyuncuları Kaya Akkaya, Asuman Dabak,Yağmur Ün,Yakup Yavru, Esvet Şahin, Elif Sevinç, Rüzgar Deniz Özbay, Miraç Bayramoğlu’nu da unutmayalım. Filmi o kadar değerli kıldılar ki hepsine çok teşekkür ederim. İyi ki yollarımız kesişmiş…

 

Hikayede günümüze dair göndermeler, ya da gençleri kapsayacak güncellemeler var mı?

 

Zaten bu Keloğlan filmi günümüzde geçmekte. Kostümler olsun filmde geçen replikler

olsun hepsi güncel. Çocuklarımızı ve gençlerimizi yakalayamayacaksak neden bir Keloğlan filmi yapıyoruz ki… Zaten çekilmişi ve oynanmışı var. Bizim yapmamızdaki amaç güncel teknolojiyle kahramanımızı harmanlamak ve ortaya fantastik bir Keloğlan filmi çıkarmaktı… Başardık mı? Başardık ve kendimden nasıl eminsem çektiğim filmden de eminim. Takdir saygıdeğer sinema izleyicisinin, bekleyip göreceğiz…

 

Hayvanların soyunu tüketmek isteyen zalimlere… Sosyal ve gündemden düşmeyen sosyal bir mesajı da var sanırım filmin. Biraz bu konudan ve filme etkisinden bahseder misiniz?

Siz sormasaydınız bu konudan ben bahsedecektim. Şahsen en zayıf noktam hayvanlar. Ve günümüzde o dostlarımıza nasıl davranıldığı ortada… Aç olan sokak hayvanları için çantasında mama taşıyan bir anneden olmayım. Nasıl bu yapılanlara sessiz kalabilirim ki… Hayatım boyunca dostlarımıza yapılanları sosyal medyada olsun veya başka mecralarda olsun dile getirdim.Fakat ilk defa bir filmde bunu dile getirme şansım oldu.Onları koruyan bir yasamız yok.Hala insanların gözünde bir eşya olarak görülüyorlar.Biz bu filmle “Kürkler yalnızca hayvanlara aittir insanlara değil” mottosuyla çıkıyoruz insanların karşısına… Filmin konusunu soranlara bu cümleyi sarf ettiğimde yüzleri gülüyor bu konuyu dile getirdiğimizden… Bu çok önemli, umarım herkes yakın gelecekte sevimli dostlarımıza yapılanlara tek ses olur. Çektiğimiz Keloğlan filmi o yüzden çok önemli. Cümlesi kuvvetli olan bir film…

 

Hollywood çokça geleneksel kahramanları fantastik bir bakış açısıyla filme çekiyor. Biz teknik olarak biraz yetersiz kalıyoruz maalesef. O yüzden de fazla fantastik film çekmiyoruz. Bu filmde teknik detaylar nasıl aşıldı, efektler konusunda kimlerle çalışıldı?

 

Hollywood’la kıyasladığımızda tabi ki yetersiz kalırız sektörce. Böyle konusu olan bir film için 250 milyon $ harcanıyor ve bunun yanında iki senelik süreçte filmin her aşaması titizlikle yapılıyor. Maalesef bizim sektörümüzde artık 18 günde bir film çekiliyor. Hemen post işleminden geçip sinemalara düşüyor. Bu kadar ucuza ve hızlıca hazırlanan bir filmle “Hollywood filmleri gibi iş yaptık” cümlesi bilinçli tüketicide alaycı bir gülümseme bırakır tabii. Ayrıca işin içine fantastik cümlesini katıyorsak bir anda çekilecek filmin bütçesi 1 milyonken en az 5 milyon ve üzerine çıkıyor. Günümüze birkaç tane yapımcı dışında bu paraları bir filme yatıracak yapımcı yok. Çoğu yapımcı en az fiyata en iyi filmi yapma derdinde. Maalesef bunu istiyorsa hem parayı ortaya koyacak hem de zamanı. Bu şartları oluşturduğu vakit gerçekten o kalitede yapımları ortaya koyabilecek yetenekli yönetmenlerimiz var. Ama tam tersi oldu bittiye getirdiğimiz sürece Hollywood’la kıyaslamamak en doğrusu filmlerimizi. Ayrıca şunu rahatlıkla belirtebilirim bizim yapımcımız kılı kırk yardı bu film için. En iyi isimleri bir araya getirmeye çalıştı. Zaman anlamında

da bir senedir gecemiz gündüzümüz bu film. En ince detayına kadar uğraştık. Post yaptığımız şirketteki bazı arkadaşlar bile “bir film için bu kadar gelinir mi” esprisi yapıyor 🙂 O kadar işin içinde olduk yani bu filmde.“Teknik durumları nasıl aştınız” sorusuna gelirsek; çekimlerde visual effect’ler için bir supervisor bulundurduk. Onun söyledikleri doğrultusunda çekimlerimizi tamamladık.Ayrıca visual effect konusu her zaman ilgi alanım olmuştur.Bununla alakalı visual effect atölyelerinde eğitim almış, okumuş, araştırmış ve denemiş biri olarak sette bu yapılanlara yabancı değildim 🙂 Ama benim gibi yeni nesil yönetmenler bunlara zaten meraklı.Çünkü geleceğin burada olduğunun farkında. Artık bir geniş iki yakınla sahne bitiren yönetmenler girmiyor piyasamıza.Gayet net, ne çekildiğinin farkında olan, izleyen, okuyan, teknolojiyi ve yeni ekipmanları takip eden

yönetmenlerimiz sektöre girmiş bulunmakta. Bu da çok sevindirici tv ve sinemamız adına…

 

Yönetmenlik deneyiminizi nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsunuz, daha ısmarlama ya da fantastik diyebileceğimiz filmler mi olacak, yoksa senaryosunda sizin imzanız olan filmler mi çekmek istiyorsunuz?

Tabi ki bir yönetmen her zaman sinema yapmak ister. Fakat o projenin yapımını üstenmeden sadece yönetmen olarak yer alıyorsanız günümüz koşullarında geçinmeniz çok zor. Dolayısıyla dizilerde yer almamızda kaçınılmaz oluyor.Bundan dolayı asla şikayetçi değilim sadece sektörce sürelerden şikayetçiyiz.Yoksa mesleğine aşık biri olarak reklam,klip,dizi,sinema asla fark etmez. Elime kamera alıp bir şeyler çekmek çocukluğumdan beri en zevk aldığım aktivite oldu. Bundan dolayı sette de en mutlu insan ben oluyorum genelde. Ve mutlu olduğumdan dolayı benimle çalışan arkadaşlarda mutsuz olmuyor. Eğlenceli bir set havası oluşturmaya çalıştım tüm çalıştığım projelerde. Ayrıca sorunuza gelecek olursak filmin türü gerçekten umrumda değil, anlatacağı bir derdi olsun yeter. Bu arada her yönetmen kendi yazdığı bir filmi çekmek ister. Benim de böyle bir hayalim var tabi ki.Daha önceden yazıp bitirdiğim ve şu anda halen yazmakta olduğum bir senaryo olmak üzere iki farklı projem var. Sadece doğru zamanı ve yapım anlamında doğru ismi bekliyor diyebilirim. Çünkü iki yazdığım senaryo da çok değerli benim için. Umarım farklı türlerde de yine seyirci karşısına çıkma fırsatı bulabilirim…

 

Bu film seyirciye nasıl gelecek, nasıl hissettirecek sizce?

Bir kere çocuklarımız “Keloğlan Masalı”nı seyir zevki yüksek bir filmle seyretme fırsatı

yakalayacak. Ayrıca çocuklarımızı sinemaya getiren ebeveynlerinde mutlu ayrılabileceği bir film oldu. Çünkü 7’den 70’e izlenebilecek özel bir film yaptık. İlerde geriye dönüp baktığımızda bu filmde benimle beraber çalışan hepsi birbirinden değerli ekip arkadaşlarım “iyi ki böyle bir filmin içinde olabildik” diyebilecekler. Bu benim için çok ama çok önemli 🙂 Sinemaseverlerin de bu sıcak filme sahip çıkmasını umuyorum…

 

 

 

ATİLLA DOĞUKAN TÜRKYILMAZ

Öncelikle çok genç yaşta geleneksel bir karakter olan Keloğlan’ı canlandırmak nasıl duygu?

Atilla Doğukan Türkyılmaz: Keloğlan’ı oynamak çok eğlenceliydi. Ama tabi ki birtakım korkularım vardı Rüştü Asyalı efsaneleşmiş ve kendini topluma kabul ettirmiş bir halk kahramanı sonuç olarak. Beğenilir mi yoksa benzetilir mi , ya da eski Keloğlanın taklidi gibi mi görülür gibi soru işaretleri vardı kafamda. Ama senaryoyu okuduktan sonra bunların hepsi yerini tatlı bir heyecana bıraktı. Çünkü hem Keloğlan’ın saf ve geleneksel imajına sadık kalınmış hemde yenilikçi bir senaryoydu birçok açıdan.

Bu rol için nasıl seçildin ve fiziksel olarak kel olmanın dışında bir değişim geçirdin mi? Yani rolüne nasıl hazırlandın?

Oyuncu koçu Ümit Çırak’ın atölyesinde karaktere hazırlandım. Zaten iki sezon boyunca tiyatro sahnesinde bir çocuk oyununda Keloğlan’ı oynuyordum ama oyundaki keloğlanla filmdeki çok ayrıydı, Ümit Çırak ve ekibi tiyatroda oynadığım keloğlandan uzaklaşmamda bana yardımcı oldular. Nasıl seçildiğime gelecek olursak tamamiyle güzel bir tesadüf diyebilirim sanırım. Çok ani gelişti her şey.

Keloğlan’ı yıllarca Rüştü Asyalı’dan izledik. Sanırım bir kez de Mehmet Ali Erbil canlandırmıştı. Daha önce Keloğlan filmlerini izlemiş miydin, yoksa bu film için mi izledin? Ya da izledin mi diye sorayım. 

Tabi ki daha önce Rüştü Asyalı’yı izledim. Çocukluğumdan beri televizyonda çok sık karşılaştım ve keyif alarak izledim her seferinde. Ama bizim filmin hazırlık ve çekim sürecinde hiçbir Keloğlan filmi izlemedim çünkü etkisinde kalmak istemedim, biraz daha özgün bir keloğlan olsun istedim diyebiliriz. Filmin çekimleri tamamlandıktan sonra aldığım bir mesajla Mehmet Ali Erbil’in oynadığı Keloğlan Kara Prense Karşı filmini merak edip izledim ve sonra iyi ki biz Keloğlan’ı yeniden sinemaya kazandırdık dedim kendi içimden.

Dizilerde de oynayan bir oyuncusun, klasik olarak sana da soralım. Dizi mi sinema mı diye?

Ben yedi yaşımdan beri kamera önündeyim dizilerde de oynadım sinema filmlerinde de. Genel olarak oynamaya aşığım. Bu dizi, sinema filmi, tiyatro sahnesi hiç fark etmedi benim için.

Bu Keloğlan hikayesinin klasik hikayeden farkı nedir?  Günümüze uyarlanmış, güncellenmiş bir yanı var mı?

Klasik hikayeden farklı olarak biraz daha günümüz imkanlarıyla harmanlanmış animasyonları ve görsel efektleriyle daha dikkat çekici bir film. Halk kahramanımız olan Keloğlan’ı günümüz çocuklarının ilgisini çekebilecek bir şekilde güncelleyerek yeniden halkımıza kazandırmaya uğraştık. Bunu yaparken filmde kürkleri için katledilen hayvanları kurtarmak için günümüze gelen bir masal kahramanı olarak gösterdik Keloğlan’ı.

Filmin başrolünü oynayan biri olarak bu filmin sence ana mesajı nedir, Keloğlan bizlere, dünyaya ne anlatmak istiyor?

Filmde de dediğimiz gibi kürkler yalnızca hayvanlarındır, onlara aittir insanlara değil. Günümüzde hayvanlara karşı şiddetin ve eziyetin arttığını görmek beni çok üzüyor ve bunun için gelecekte üzücü şeyler görmememiz, okumamamız adına çocukların hayvan sevgisiyle büyütülmesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanoğlunun, dünyanın sadece bize ait olmadığını anlaması lazım.

Genç bir oyuncu olarak kariyer hedefini nasıl hayal ediyorsun ya da kurguluyorsun, canlandırmak istediğin roller var mı?

Pek tabi daha oynamak istediğim çok rol var. Tek tip oyunculuk yapmak istemiyorum her şeyden önce. Farklı karakterler, farklı hikayelerle izleyicinin karşısına çıkmak istiyorum. Öte yandan umarım Keloğlan’ı senelerce Rüştü Asyalı’nın temsil ettiği gibi büyük bir başarıyla izleyiciyle buluşturabilirim.

Dizi ve sinema sektörünün gelişimini nasıl görüyorsun?

Özellikle internet dizilerinin gösterdiği başarılar beni çok mutlu ediyor. Oyunculukların da benim hatırladığım yakın geçmişe oranla daha kaliteli olduğunu görüyorum. Sinema filmlerimizde ise avrupa standartlarına yaklaştığımızı düşünüyorum. Her anlamda, umarım her şey daha güzel olur ve gelişmeye devam ederiz.

Biraz da filmin setinden ve çekim ortamından bahsedelim, nasıl geçti? Etkileşim nasıldı?

Çok eğlenceliydi çekimler, tüm ekipte seneler sonra Keloğlan’ı Türk sinemasına yeniden kazandırmanın getirdiği bir heyecan ve mutluluk vardı. Yönetmenimizin bizimle iletişimi ve samimiyeti yaptığımız işe yansımıştır diye düşünüyorum. Ben sette mutluydum,eminim seyirci de izlerken mutlu olacaktır.

Seyirciler bu Keloğlan filminde neler bulacak, neler görecekler?

Çok fazla filmin sürprizini bozmak istemem ama şunu söyleyebilirim görsel efektler ve animasyonlarıyla daha önce Türkiye’de çok örneği olmayan hatta birçok açıdan hiç örneği olmayan bir film. Masalın devamını izleyip göreceğiz.

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.