Her yıl kendini tekrar eden bahar, türlü eylemlere damgasını vururken 62.Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları, ailenin üçüncüsü ilamıyla evlerin birinde biraz fazla kaçırılır…Ressam anne ve gemiciliği meslek edinmiş baba ile huzura teslim bir açılıştır karşılaştığı. İki yıl sonra kız kardeşin de ekleneceği Bebek menşeli hikaye, vazife gereği İstanbullu gözükse de Soyadı Kanunu’ nun verdiği yetki, orjinin Zonguldak çıkışlı olduğunu açığa vurur. Ve hızı saatte 120 km yi aşarak büyüyen kale, rafta durduğu gibi durmayan kitaplar arasından yukarı doğru ilerler; *Rapunzel’in saçları kadar belki…Savunma hattı yaklaşık sekiz yaşlarındayken yengesinin dayısı olan Mazhar Amca tarafından kaplanmaya başlayacaktır…

Dönemin ufuksuz şairlerindendir Mazhar Candan; Lale Müldür, Günseli İnal devresindendir. Mayakovski’den Yesenin’e, Arthur Rimbaud’ dan Herodot Tarihi’ne asıl mürettebatı amcası taşıyacaktır içeri. Tamamlanma için verilen müddet azaldıkça akım kendisini belli etmeye başlar. Koç Lisesi’ndeki okul yıllarında şiir ve öykü, edilgenlik çağını uğurlamak için 15-16 kadar mum üflemeyi yeterli görecek, Hayatımı mahvettin(!) dediği Mazhar Amca’nın bu hediye paketiyle ortalık biraz karanlayacaktır. Yani kısa geçmiş, faal dönemin ivmesinde; vites boşta, fanzinler frensiz…

Sarılıp kuşandığımız ev planından sokak postürüne geçiş, etkisini ilkin baş bölgesinde gösterecektir. Tesiri, tüm basamaklarda görülecek; mesleğini, telefon defterini, refleks ve kornea tümsekliğini yeniden düzenleyecek dönem buralardadır, daha onca mum varken fazla uzaklaşmış olamaz. Ancak ve ancak, bazı tarihçeler de etkili sarar gövdeyi. Aile geleneğini bozmayıp hukuk eğitimi alan baba ve amcanın istemli bir devamı olur yüksek öğrenimi…Yalnızca iki tercih: Hukuk ve Mülkiye. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, vali çıkmak, kaymakam olmak gibi kalıp olarak taşınan adaletli fiillere kıracaktır dümeni. Okul seçiminde, devam zorunluluğu olmayan bir sistemin olması etkilidir ki yazmaya ayrılan sürenin sonuna gelinmesin. Başarıyla da mezun olur yönetmen. Ve tarifi bilindik, yapımı on iki saate varan şöhretli yemek başlar…

Sabah 8- Akşam 5 mesai mekanizmasının, iftiharla sunacağı, “trafik-ev-iş-ev-trafik-iş” saadet zincirinde sahiplenemediği şeyler olacaktır. Mutsuzluk artışı sonrası, kendisiyle yeniden buluşmak maksadıyla. New York’a çıkan yol, hem dil öğrenmek, hem de 9 ay sürecek bir sinema eğitimi ile yapıştırılır. Kamera etkin olarak nasıl kullanılır, ışık nasıl yapılır, doğru kadraj nedir gibi işin mühenislik kısımlarının detaylarına indiği dönem, çektiği ilk kısa filmi çocuğunu kaybettiği için aklını yitirip cenin yemeye kalkan bir adamı anlatan ‘Evoke’ okulun en iyi filmi seçilir yönetmenin. Filmde anlattığı şiiri kaybetmiş, yeni bir dil yaratmak için sinema eğitimine başlamış olan kendisidir, hatırladığı kadarıyla olan tam olarak budur. Dünyayı tersten gören bu yüzden de kaşıklara bakarak konuşan, kaşıklara bakarak yürüyen adamları anlattığı ikinci kısası ‘Spoonman’ı ise çok bekletmez; ancak sayılı zaman hesaplamalara açıktır. İstikamet belirlemek için ayrılan sürenin sonuna gelindiğinde tamamen sinema odaklı bir dönem başlaması beklenirken aksi olur.

Türkiye sularındaki operator tam da “Welcome to real world’’ edasıyla gülümseyecekken dişleri bir gişe memuru tarafından kırılacaktır… Ya Çıkarsa, Us’lu Durmak ve o kutular arası yaşamın bilinç akışı tekniğiyle salıverildiği son kısa filmi Rapunzel’e çekim ruhsatını verir uygun olduğu bir ara. Okul ve sinemaya geçiş arasındaki kilometresel ölçü için daha az mum kullanacaktır. Yazım süreci ortalama 6 yıl süren filmlerinde, genel bir ortaklıktan bahsetmek zordur, kendini tekrar etmeyi sevmediği açık; ancak ısrarlı bir arayış sonrasında, her üç filmdeki ilk 15 dakikanın, sıkıcı başlayan bir filme baş koyduk etkisi ölçülebilir. Ancak sonrasında başlayan ritmin maruz bıraktığı vaziyetse, filmin yazıları akana dektir; kapanış müziğini eve gidene kadar dinletir, ertesi gün ya da vizyonun 8. haftasında birden hatırlattığı da olur. Psikolojik tarafı ağır basan şeylerin üzerinde toplar seyirciyi… Zamanın altında kalan insanlarla aile seçme ve yerleştirme sisteminde çalınan soruları, smatch’ları alınganlıkla karşılayan korolarla otoritenin notalarını uğultulu bir meydana alır ilkin. Gürültü eski midir, yeni mi diye sızlanadur, geniş alanda yarattığı sıkışmışlık, sanılanın aksine pek çok şeye hizmet eden özgeçmişin kare kökü, kaçışın 8 metrelik bir projeksiyon perdesinde dahi altı yaşınla kurduğu bağ gibi sahici yerleri işaretler. Evet, genelde sesli bir şekilde…En sessiz filmi olarak değerlendirilebilecek Gişe Memuru’na dahi yazdığı 98 sayfalık diyalogla oyuncuları konuşturma eğilimindedir. Sustukları yerde görevi ya simülasyonlar devralır ya da karakterlerine layık halüsinatif karşılıklar. Senaryo ve diyalogla beraber işin en sevdiği kısmının oyuncu yönetimi olduğunu belirten yönetmen için, oyuncunun sinema deneyimi devre dışıdır, rolü iyi vereceğine inandığı kişiye yönlenir. Emprovizasyonu, repliklerin ritminde belirgin bir oynamayı sevmeyen bir anlayışla doğaçlamaya ancak sahne sonlarında yer açar yönetmen. Diyaloglar karakterin, karakterler de filmin ritminde belirleyici yaklaşımı ile iç içe geçmiş gizli bir bütünlük sözleşmesi imzalamış gibi durur oyuncularıyla.

Yönetmene göre, filmlerin içerikleri farklı olduğundan her birinin kamera dili ve biçimsel özelliklerinde de çeşitllilik hakimdir. Sarmaşık’ın sis basmış karakterleri, ters ışık kullanımına, yukarıdan aşağıya vurgulanan kamera hareketlerine müsaitlik verirken Kelebekler’in naif formundaki,teknik şölen daha uysaldır. Bu değişkenlik tamamen istemli, standart stilizasyonla olan bağ ise kalıtsal olarak makaslıdır. Özetle auteur ringinde geçen filmlerarası ortaklıklara kapalı sinemasının tek ortak özelliği, hiçbir ortak özelliği olmayan hikayelerini üzerimize salmasıdır. Benzer bir durum mekan seçimleri için geçerlidir. Hikayeyi yerleştireceği alan, bir yük gemisinin içinde, Afar’da bir otobanda ya da Hasanlar Köyü’nde geçirilecek 19-20 günü gerekli kılıyorsa maksada giden yolda hiçbir özveriden kaçılmamış demektir. Kervan geçmeyen bu kutuları ev planlarıyla şenlendirmekse sevdaya dahil(!) Müzik kullanımındaki cömertliğe gelince, manüpüle edici etkisi kimin umurundadır. İlk filmi Gişe Memuru’nda sığılamayan alemi, Cem Adıyaman besteleri ve çellist Gülşah Erol’la kaplarken Sarmaşık ve Kelebekler’de Gevende’nin gitaristi Ahmet Kenan Bilgiç’le çalışır. Aynı zamanda Onur Ünlü- İtirazım Var, Cem Yılmaz- Arif 216 gibi filmlerin müziklerinde de imzası olan Bilgiç, Sarmaşık’ın beş kompozsiyondan oluşan soundtracki Soundscape’i plak formunda ve digital mecralarda dinleyicisine sunmuştur. Gevende sevgisini, son filmi Kelebekler’de, grubu sahne planına alarak da vurgulayan sinemasında, müzik kullanımı mühim bir unsur kabul edilmelidir. Kapanışta –son bir şey daha- dediği yüzler, esen kalmak üzere filmden ayrılır. Filmografide kısa süreli kalacak olursak; ilk uzun metrajı Gişe Memuru(2010), eskimiş bir ev, eskide kalmış bir iş, omurga ve dimağı birlikte eskimiş bir babaya çakılı Kenan(Serkan ERCAN)’ ın deliliğe sıçrayışı(!) üzerine kuruludur.

Baş rollerinde, Serkan Ercan, Zafer Diper, Nur Fettahoğlu ve Nergis Öztürk yer aldığı film, 47.Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi İlk Film, En İyi Görüntü Yönetmeni (Ercan Özkan) ve En İyi Erkek Oyuncu (Serkan Ercan) ödülleriyle ayrılır. Özgürlük kan kaybetmeye başladığı an, hızlı ya da yavaş ne vaadettiği önemli olmaksızın patlamaya hevesli birkaç damar adayı daha mutlaka çıkar. Biraz nefes almak için akşamları araba tamiriyle oyalanan Kenan’ın, verdiği küçük paydoslardan aldığı zevkin büyümesi gibi. Karakterin uzunca bir tatile nasıl hazırlandığı, uygun ses ve ışık kullanımıyla filmin her basamağını bütünler. Gemi mürettebatından ülke panaroması aktarmalı, insanlık kanalından çıkışı ana hattına alan ikinci film Sarmaşık, beş yıllık bir ara sonrasında perdedir. Armatörü iflas eden bir yük gemisine refakat etmeyi seçen 1 kaptan, 5 gemicinin baskı ve kriz altındaki kayboluşunu konu edinen yönetmen, tek mekan çekimli bu filmle biraz daha ileriden bakacaktır. Hikaye, diğer filmlere oranla teknik sahaya daha fazla olanak tanıdığından, bu anlamda daha zengin olduğunun altı çizilmelidir. Nadir Sarıbacak, Kadir Çermik, Hakan Karsak, Osman Alkaş, Özgür Emre Yıldırım, Seyithan Özdemir baş oyunculuğundaki Sarmaşık aynı yıl, East End Film Festivali En İyi Film, 22. Uluslararası Altın Koza Film Festivali En iyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu(Nadir Sarıbacak), 52. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu(Nadir Sarıbacak), En İyi Senaryo, 6. Malatya Uluslararası Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu(Özgür Emre Yıldırım) ve devam eden yıllarda 48. Siyad Türk Sineması Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu(Nadir Sarıbacak), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu(Özgür Emre Yıldırım), 27. Ankara Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu(Nadir Sarıbacak) ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu(Kadir Çermik) olmak üzere topladığı çok sayıda ödülle, özellikle oyuncularına teşekkür etmekten kaçınmamıştır. Hala vizyonda olan üçüncü film Kelebekler, dağılma komutu verilen üç kardeş; Cemal(Tolga Tekin), Kenan(Bartu Küçükçağlayan) ve Suzan(Tuğçe Altuğ) ’ın babaları tarafından doğdukları Hasanlar Köyü’ne çağrılmaları sonrasında otuz yıl sonra bir araya gelerek çıktıkları yol üzerine kuruludur. Unutmak üzerine çalışanla hatırlamak için didineni yan yana oturttuğu film, kara mizah türünde üst sıralardaki yerini alır. Sundance Film Festivali (2018) Jüri Büyük Ödülü, 37. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu (Tolga Tekin), 29. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu (Tuğçe Altuğ), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Gülçin Kültür Şahin), En İyi Kurgu (Evren Luş) ve 13. Bükreş Uluslararası Film Festivali En İyi Film Ödülü ile yanına iyi bir karşılama komitesi alan yapımın, akış süresince çalışan çok da ciddiye almamak lazım mottosu, finalde daha da ileri giderek seyircisini müsait bir yerde bırakır. Şimdilerde BluTV için senaryosunu Bartu Küçükçağlayan’ın yazdığı “Ben Bartu” nun çekim sürecinde olan yönetmenin yazmaya devam ettiği iki ayrı uzun metraj projesi de müddetini beklemektedir. P.Thomas Anderson, Federico Fellini ve Stanley Kubrick gibi ayrı tuttuğu sinemacıları, her film öncesi omzuna konan muhbir serçeleri ve hatırımda kalan Sundance sevinci bir yana, Tolga Karaçelik sinemasına dair tüm notları kenara bırakıyorum. Asıl özet, Igazu Şelaleri’nin girişinde yazdığı gibi… No intents describirlo con tu voz: Sesli anlatmaya çalışmayın.

Didem PEKER BAŞARAN

 

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.