Bu haftanın ağır topu Meg: Derinlerdeki Dehşet her ne kadar 23 metrelik bir köpek balığının saçtığı dehşeti anlatsa da, daha çok Jurassic Park veya Godzilla atmosferini yaratıyor.

Sayfalarımızı takip edenler bilir, deniz mevsimi gelince mutlaka bir köpekbalığı dosyası yaparım. Çünkü yine mutlaka o sezon bir köpekbalığı filmi çekilir ve insanların denize girerken içlerinin ürpermesine sebep olur. Bu döngü o kadar kendini tekrarladı ki yapımcılar son 10 yıldır köpekbalıklarının en büyük ve vahşi olanı beyaz köpekbalığının peşini bırakıp tarih öncesi yaşayan köpekbalıklarının atababası dev Megalodonlar’ın hikayesini anlatmaya başladılar. Bu değişim gişede çok karşılık bulmamasına rağmen inatla bu tür filmler çekilmeye devam ediliyor. Magelodon filmlerinin şöyle bir dezavantajı var. Herşeyden önce 23 metrelik bir canavar artık köpekbalığı değil başka birşey oluyor. Denizlerin acımasız avcısı yerine sanki bir dinozor filmi seyrediyoruz. Yani doğal dehşet yerine fantastik veya bilimkurgu gibi bir hisse kapılıyorsunuz bu tür filmleri seyrederken. Zaten önümüzde Jaws gibi muhteşem bir köpekbalığı filmi varken ve ondan daha etkileyici bir film yapmak zorken siz bir de köpekbalığının rolünü çalıyorsunuz. Gelelim içerik farkı dışında bir de bu tür filmlerin kalite sorununa. Jaws, Orca, Open Sea gibi filmleri dışarıda tutarsak zaten köpekbalığı filmlerinin bir kalite problemi vardır. Bu tür filmlerin yüzde ellisinden fazlası neredeyse B türü film diyebileceğimiz sınıftadır. Hele Megalodon filmlerine gelirsek kalite daha da düşer. 23 metrelik tarih öncesi bir köpekbalığını yaratmak için iyice bilgisayara yüklenilir. Bunun iyisini yapmak ise çok büyük bütçeler ister. İşte bu hafta vizyona giren Meg: Derinlerdeki Dehşet bu bütçeyle çekilen ve teknik olarak çok üst düzey bir yapım. Bu sebepten dolayı da beni biraz iki arada bir derede bıraktı. Demin saydığım sebepler yüzünden klasik bir köpekbalığı filmi kadar etkilemedi ama teknik özellikleriyle böyle bir canavar ancak bu kadar gerçek hale getirilebilirdi. Öyle çekimler var ki ilerlemiş sinema teknolojisi yüzünden ben artık hiçbirşeye şaşırmam diyenler bile bir şaşkınlığa uğrayacaklar. Filmin bu başarısının altında biraz da Hollywood endüstrisinin gücüyle Çin sinema sektörünün elele vermiş olması muhtemel. Zaten filmin başrolünde Jason Statham oynuyor ama diğer bir başrol de Çin sinemasının en ünlü kadın oyuncularından Li Bingbing’e ait. Filmin kısaca konusunu anlatayım, uluslararası bir sualtı gözlem programının parçası olan bir denizaltı, 23 metre uzunluğundaki bir köpekbalığı türü Megalodon’un (Meg) saldırısına uğrar ve Pasifik Okyanusu’nun en derin kesiminde dibe oturur. Zaman daralırken, eski derin deniz kurtarıcısı Jonas Taylor, Çinli okyanus bilimci Dr. Zhang ve kızı Suyin biraraya gelir. Mürettebatın kurtulması için üçünün birlikte çaba göstermesi gerekecektir. Ama Jonas Taylor bu projeye katılmak istemez. Çünkü her ne kadar bu tür olaylarda uzmanlaşmış bir isim olsa da bir önceki işinde aynı Megalodon’un saldırısına uğramış ve kimseyi kendine inandıramamıştır. Bu olayda arkadaşlarını kaybetmiş ve hayata küsmüştür. Tabii bir daha denize de yaklaşmamıştır. Bu sebepten kurtarma organizasyonuna katılmak istemez. Fakat eski eşinin de tehlikede olduğu öğrenince korkunç Megalodon ile bir daha karşılaşmak zorunda kalır. Filmin çekimlerinin, bilgisayar çalışmalarının ne kadar gerçekçi olduğu söyledik ama genel itibariyle yönetmenin tutturduğu sinema dilinin bence fazlasıyla espriye kaçıyor olması bu gerçekliğe zarar verdi diyebilirim. Yönetmen John Turteltaub, National Treasure-Büyük Hazine serisini de çeken isim. Büyük Hazine serisi eğlenceli bir filmdi ve bence yönetmenin diline de bu anlamda çok uygundu. Bu filmde ise onun tarzı beni filmi ciddiye alıp korkmaktan çok eğlendirdi ve köpekbalığı hikayelerinden benim beklentim bu değildir. Kısacası benim gibi Jaws’ı sinemada seyretmiş bir jenerasyondan geliyorsanız aynı çekincelere sahip olabilirsiniz. Ama daha genç yaştaki izleyiciler benden daha fazla zevk alabilirler filmden.

 

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: The Meg

Yönetmen: John Turteltaub

Senarist: Dean Georgaris

Oynayanlar: Jason Statham, Li Bingbing, Winston Chao, Rainn Wilson

Yapım: 2018, Çin, ABD, 118 Dak.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.