Bu hafta vizyona giren 10 film içinde çok da dikkat çekmeyen ama seyredenler için sürpriz derecede kaliteli ve zamanın ruhunu yakalayan Madame filmini konuşacağız…

Bu hafta 10 film vizyona giriyor, bunlardan ikisi daha önce vizyon almış yapımlar, onları saymazsak sekiz filmin içinde Görevimiz Tehlike ve Dev Avcısı en popüler yapımlar. Yazılarımı takip edenler bilir popüler filmleri sizlere yazmaya çalışırım. Ama bazen aradan sessiz sedasız bir film çıkar ve bizi şaşırtır. Bu hafta da öyle sürpriz bir film bulduk. Fransız yapımı Madame her ne kadar künyesinde Fransız yazsa da ABD, İspanyol ve İngiliz oyuncu kadrosuyla tam bir ortak yapım. Zaten konusu da o kadar evrensel ve zamanın ruhunu yakalayan bir içeriğe sahip ki bu filme bir millet seçilemez. Filmin künyesinde tür olarak komedi yazıyor. Gerçekten de olayın işleniş biçimi komedi. Ama anlatılan öykü o kadar dramatik ki, filmi seyrettikten sonra güldük mü kalbimiz mi acıdı bilemedik. Filmin konusunu kısaca anlatalım. Amerikalı çift Bob ve Anne romantik şehir Paris’te bir malikaneye taşınır. Çift, yüksek sosyeteden dostları için özel bir akşam yemeği düzenleyecektir. Son dakikada eklenen bir konuk nedeniyle davetli sayısının 13’e çıkması, uğursuzluk getirecek diye ev sahibesini rahatsız eder. O da çözümü hizmetçisi Maria’nın 14. kişi olarak yemeğe katılmasında bulur. Maria, yemekte sanat uzmanı David ile yakınlaşınca olaylar beklenmedik bir şekilde gelişir. Ev sahibesi Anne, David’in Maria’ya duyduğu ilgiyi kıskanır. Yemek bitince Anne, Maria’ya yatmasını söyler ve bir Sindrella gibi Maria gizlice odasına kaçar. Fakat David bu değişik ve etkileyici kadının peşini bırakmayacaktır. Günler sonra telefondan Maria’ya ulaşır. Bir ilişki yaşanmaya başlar. Anne bu ilişkiyi anlayınca kendi mutsuzluğunun etkisiyle hizmetçisinin hayalini yok etmek için David’e bütün gerçeği anlatır. Film bu öyküyle klasik fakir kız zengin oğlan aşkını anlatan bir yapım. Hem dünya sinemalarında hem de bizim Yeşilçam’da çokça karşılaştığımız bir senaryo. Fakat filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan Amanda Sthers öyle bir ters köşeye yatırıyor ki seyirciyi filmin finaliyle yüreğimiz acıyor. Üç sahne var konuşulması gereken, birincisi David Maria’nın hizmetçi olduğunu öğrendikten sonra evin sahibesi ile bir iş için görüşmeye geldiğinde Maria ile karşılaştığı sahne, David’in Maria’nın yüzüne bakmaması ve hiç bir duygusal tepki vermemesi, ikincisi Maria hemen odasına gidip eşyalarını toplayıp evi terk ederken arkasından evin oğlu Stephen ile David’in diyaloğu. Bu diyalogda Stephen Maria’nın arkasından bakarak, hüzün içinde yazdığı aşk hikayesinin sonunu nasıl getireceğini bilemediğini söyler. David ise o anın trajedisini algılayamayarak “Bence mutlu bitir. Yağmur altında iki sevgilinin öpüşmesi mutlu bir son olur ve herkes bunu sever” der. Halbuki kendisinin başrolü oynadığı bir aşk hikayesini mutsuz bir sona mahkum etmiştir o an. Ama bunu anlayabilecek duyarlılığı yoktur. Ve tabii en son final sahnesi Maria elindeki bavuluyla gerçek hayatta artık masalların bile sonunun ne kadar karanlık bittiğinin bir kanıtı olarak yürümektedir. Yağmur yağmıyordur ama Maria’nın gözyaşları yağmur damlalarının yerini tutar. Yazının başlığında dediğimiz gibi artık Sindrella’yı bile vuruyorlar. Sınıflar arasında sürpriz aşkların bile yaşanmadığı çok soğuk bir toplum içindeyiz. Hiç birşey geçirgen değil ve umut beslemek imkansız. Böyle bir umutsuzluğu masallardan çıkarak anlatabilme başarısı da yönetmen ve senarist Amanda Sthers’in becerisi. Daha ikinci filmini yöneten genç kadının başka çalışmalarını merakla bekleyeceğim. Filmin oyuncu kadrosuna gelince ünlü İspanyol yönetmen Almodovar’ın fetiş oyuncusu Rossy de Palma hizmetçi Maria’yı canlandırıyor, evin hanımı Anne’i ise Toni Collette, uçarı zengin kocayı Harvey Keitel, taş kalpli David, Michael Smiley’in yorumuyla karşımıza geliyor. Yönetmen iyi, oyunculuklar iyi daha ne diyelim, iyi seyirler…

 

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Amanda Sthers

Senarist: Amanda Sthers

Seslendirenler: Toni Collette, Harvey Keitel, Rossy de Palma, Michael Smiley

Yapım: 2017, Fransa, 91 Dak.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.