Bu hafta vizyona giren Doğmamış – Still/Born korku türünün nasıl evrensel olabildiğini bize kanıtlayan bir film. Bu Amerikan yapımı filmde bizde halk dilinde 40 basması diye bilinen lohusalık depresyonu filmin odağında…

Meslek sinema eleştirmenliği olunca nefret etseniz de korku filmlerini seyretmekten kurtulamıyorsunuz. Üstelik bu hafta vizyona giren Doğmamış – Still/Born gibi başarılı bir korku filmi söz konusu olunca bu rahatsızlık daha da artıyor. Neyse biz seyrederken işkence çektiğimiz bu korku filminin konusuyla ilgili birkaç kelam edelim. Doğmamış’ta ikizlere hamile olan Mary ile tanışıyoruz. Doğum sırasında ilk bebeği sorunsuzca dünyaya getiren Mary’nin diğer çocuğu ölü doğar. Mary ve kocası Jack büyük üzüntü duysalar da doğan bebekleri Adam ile evlerine dönerler. Jack başarılı bir iş adamıdır. Mesleğinde adım adım yükselirken yeni bir ev almış ve aile evlerinde ilk günlerini geçirmeye başlamıştır. Her şey iyi giderken Mary bebeğin odasında bulunan bebek telsizinden garip sesler duymaya başlar. Bunu Jack’le paylaşır. Jack bu garip durumu karısının kaybettiği ikizin üzüntüsüne ve bebeğin ihtiyaçları yüzünden yorulmasına bağlasa da onu bir psikoloğa götürür. Mary doktorun verdiği ilaçları kullanır fakat tedirginlik hissi devam eder. Jack iş seyahatine çıkmak zorundadır. Yalnız kalan bebek ve Mary daha korkunç tecrübeler yaşamaya başlar. Bir gün durup dururken bebeğin odasının camları patlar. Gelen polisler bunun sebebini bulamazlar. Mary olayın kaydını seyrederken videoda belli belirsiz bir kadının yüzünü görür. Daha sonra bu garip hayalet bebek ile Mary’e musallat olur. Filmin finalini yazmalım… Aslında konu biz Türkler’in geleneklerinde olan bir öykü. Asya steplerinde yaşarken yeni doğum yapmış kadınlara musallat olan kötü ruhlardan bahsedilir. Bizde Al Basması, Kırk Basması gibi adlandırılan bu durum, insanların korkuları söz konusu olduğunda nasıl evrensel hikayelere dönüştüğünü kanıtlıyor. Türk sinemasındaki korku türünün geliştiğini söylesek de, bakın bu konuda bizim sinemacılarımız halk hikayelerimizde bulunan hangi öcüleri kaçırmışlar…

Albastı: Kara Albastı ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur. Sarı Albastı ise doğum yapan kadının ve çocuğunun ciğerini söküp suya atar. Hoca’nın veya Baksı’nın (Şaman’ın) okumasıyla gider. Dış görünümü sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi veya tilki suretlerine de girer.

Alkarısı: Albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı, uzun tırnaklı, çok çirkin ve iğrenç bir suratlı, bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlı olarak tasvir edilir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslendiklerine inanılır.

Ne garip ki bizdeki Albastı gibi Doğmamış filmindeki hayalet de bir sarışın kadın silüetinde. Bizim hikayelerimizden etkilenerek mi çektiler filmi bilinmez ama bizim kültürümüzde olan bir inanışın Amerikan versiyonunu seyrediyoruz sinemalarda bu hafta. Filmin yönetmeni Brandon Christensen’in ilk uzun metraj filmi. Daha önce kısa filmleri ve bir kaç televizyon dizisi olan yönetmen bir ilk deneme olarak başarılı bir iş çıkarmış. Hem korku türünün klişelerini kullanmış hem de olayı fazla abartmamış. Bütün o hayalet görüntülerine rağmen doğum yapan Mary’nin psikolojik problemlerinin bu olaylara sebep olabileceği hissini devam ettirmiş. Filmin finalinde alışık olduğumuz bir kılçık atmış bize ama yine de gerçeklik boyutuna zarar vermemiş. Tabii filmin en başarılı ismi ve bu kadar gerçekçi, korkutucu olmasının sebebi Mary’i canlandıran Christie Burke. Korku türüne uyan çılgın bakışlar ve hem güzel hem de karanlık bir fizik. Bu filmi seyrederseniz korkacağınız kesin…

FİLMİN KÜNYESİ

Filmin orijinal adı: Still / Born

Yönetmen Brandon Christensen

Senarist: Brandon Christensen, Colin Minihan

Oynayanlar: Christie Burke, Jesse Moss, Rebecca Olson, Jenn Griffin

Yapım: 2017, Kanada, 87 Dak.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.