1951 yılında kararlı, Nisan ayını ortalarında durdurup ailenin dördüncü basamağını karşılamaya alan vakit, polenleri kadar planladıklarıyla da aydınlatacaktır. Her haliyle, tüm zamanlarında hayranlık bayraklarını çalıştıran bir ailenin son ferdidir, Pirhasan’ dır…ve dahası çok.

Yakın zamanda kaybettiğimiz önemli değerimiz Vedat Türkali 7 yıl sürecek bir tutuklanma sürecine girdiğinde kırk günlük bebek olan yönetmen, ilk yedi yaşını felsefe okuyup pedagoji doktorası yapan piyano çalıp ninniler söyleyen anne Merih Hanım ve rengarenk ablası Deniz Türkali’yle geçirir…Bir de kuzen Türkan Abla. Sayılı günler doldurulduğunda çetin ülke şartlarının(!) getirdiği işsizlik, geçim kaynağını babaya senaryo yazımı, anneye bir bankanın muhasebesi olarak sunar. Mühim durakları olan yaşamında, sinemacılığından yazarlığına, aile albümünden tekil hayatına değin her biri ayrı dosya konusu olan bir inceleme için açtığım yolda ilerliyorum. ‘Yurttaşlığın gayriihtiyari tedbiri bir siyasi anlayış’ ın içinde büyürken sıkıcı/vasati bir çocukluktur hatırındaki. Ankara Fen Lisesi sonrası Hacettepe Tıp Fakültesi’ne kendisini mazur görmesi için iki yıl tanır epi topu. Sonraki plan, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü makul kılar. Ve 70’ler görev icabı yayılmacı, arttırmaya elverişli patikalara salar tüm izanı, şiir serbestisini duyurur. Yani iyi bir şairi daha olur alemin, bir ruhu daha. 1973’de Yeni Dergi’de yayınlanan ilk şiirini, dergilerin yazı kurullarında yer alınan faal bir dönem takip eder. Sözcükler, Gösteri, Yazko Edebiyat, Militan ve Sanat Emeği’nde yayınlanan şiirler, tam da hakimiyetini ilan edecekken sinema bu taksimden hissesini almak üzere içeride belirir. Senaryosunu yazdığı bilimkurgu türündeki ilk filmi Badi’yi(1983), ilerleyen yıllarda Ömer Kavur ‘un Körebe ve Amansız Yol filmlerinin ortak senaristliği izler. Ne var ki yönetmene göre, asıl başlangıç, sonraki bölümdedir…Atıf Yılmaz BATIBEKİ ile. Aynı yıl Adı Vasfiye’de reji asistanlığı ile birbirine iyice ilikler yazın ve sinemayı. Bu iki kişilik topluluktan yaşça büyük olan azımsanamaz ölçüde istikrarlıdır…Tarih Kötüdür- İmzasız El Yazıları (1985), Babam Benden Hiçbir Şey Anlamıyor(1995), Hürrem –Şiir&Anlatı (2011) ve Aşkla Kedi Arasındaki Yedi Benzerlik (2012) bir yana, yazılan on sekiz senaryo diğer yana biçiminde artanlarını pay eder yönetmenin. Turgay Fişekçi’ye göre onların kuşağı içinde en olgun şiir Pirhasan’ınkidir, oyunbaz bir kalem diye de ekler…Arif Damar içinse, seçilebilir bir başkalık vardır anlatımında. Özetle sayfalar irileşmiş, genişlemiştir. Perdedeki görevler bütününe gelince, hikaye aslen Atıf Yılmaz’la çalışır hale gelir. Evden çalışarak yazıp gönderdiği ve aktif olarak içinde yer almadığı önceki işlere karşın setteki mesai ilk kez Adı Vasfiye(1985) ile başlar; neyin nasıl yapılmak istendiğinin çözüldüğü kısım yani sevgili olunan. Bir yıl içinde pekişen bağ, tüm dönemlerin en kült filmlerinden Ahh Belinda ile beş duyunun beşini birden görevlendirerek herkesi çalışmaya davet eder… Yönetimi Atıf Yılmaz’da olan yapım, Barış Pirhasan’ın kalemiyle unutulmaz bir imza geçer Türk Sineması’na. Serap mı Naciye’nin fantezisi, Naciye mi Serap’ın kabusudur? Peki Pirhasan’ın çocukluğundaki bir ninniden doğma-korku tünelinden olma “Evvel zaman içinde/ Var imiş bir Dunganga’’ demecinin(!) zihnimizden çıkmamasını hangisi hesaplamıştır? Fantastik türde yargılanan bu iş, Pirhasan’ın bir cümlesinden sebep olacak, tür yapıştırmasını anlamsız kılar nezdimde. “ Ruh nasıl çoraklaşmalı ki, düşlemek için uyku ya da uyuşturucu gereksin.” Hayal ile gerçeğin birleşerek kurduğu parti, çok yüzyıl yaşında değil midir? Ve iktidarda değiller midir tıngırdayan her kafada? İşin mühendislik kısmında ise sürecin başından itibaren evdeki hesabın çarşıya uyma prensibini, Atıf Yılmaz sinemasından en önemli miras alır kendine ; ancak birebir benimsemediği ya da ustası gibi yapmamayı yeğlediği de pek çok detay vardır iç işlerinde. “Kısıtlı zamanda, kısıtlı bütçe ve teknik imkanlarla bir hikayeyi düzgün anlatma ustalığı’’ kazanmak istediği bir ustalık değildir. Herkese ayı ayrı işini iyi yapma olanağı veren bir ortam, tek tek ustalıkların hareket ettiği bir düzlemdir nişanındaki. Bizdeki rejim ise, her şeyi sırtlamak, hepsini göğüslemek, tümünün üstesinden gelmek ilkelerine eylem. Senaryolarının çekim sürecinde gelişmesine olanak tanıyan yönetmen, işin aşağı yukarı terzilik olduğu kanaatindedir. Ve yönetmenin vücut ölçülerine uymayan bir senaryonun, herkes için hüsranla kapanacağını vurgular. Bekle Dedim Gölgeye(1990) filmini de, Atıf Yılmaz’la ortak kabahatleri olarak kayda geçirmiştir bu bağlamda. Teknik tecrübe gerektiren işlerin uzmanlık alanına göre dağıtılması anlayışıyla, yapımcının bu delegasyondaki rolünü gerekli kılar. Kılar ki sette “oyuncular ve kafa gücü’’ isimli temsil, masada durduğu gibi dursun. Cast sürecinde de, uzman kanaldan gelen önerinin isabetine güvenir; satış unsurunu da göz önüne alarak piyasanın gerçeklerini bilen, portföyü geniş, alanında profesyonel biriyle çalışmaya, ona kulak vermeye yakın durur. Sözün kısası, insan malzemesinin işe kattığı boyut hayal edilemezdir yönetmene göre, incelik gerektirir. Kullanılacak tezgah ise bir o kadar özenli yaklaştığı diğer unsur…Hikaye ne kadar açılmaya müsaitse o kadar soyar mekanı. Sinemasında, açık/kapalı mekan durumuna destek; huzur verici ve sıcak bir ışık kullanımı vardır. Bu yer yer doğal, bazı planlarda mekanik destekle sağlanan ölçülü aydınlık, filmin ısısını arttırır konumda durur. Kırlık alandaki göl şırıltısı da, kent mevzusundaki gök gürültüsü de uzandığı alanlar içinde yer alabilir. Müzik konusundaysa oldukça cömert davrandığı gözlenir. Yöresel bir türkü, Taner Birsel şefliğinde işitilebilir ya da sözleri Barış Pirhasan’a ait bir Gözyaşı Tangosu, Müge Zümrütbel sesinden salınabilir…Civar, neyi istek yaparsa. Formülüzasyondan uzak, sadece bütünlüğün gereğine teslim bir sinemadır özetle. Birden çok sayıda yönetmenin bir araya gelerek çektiği çok öykülü filmlerde de aranılan bir ortaktır Pirhasan. Kıyıdakiler(2016), F Tipi(2012) ve Yer Çekimli Aşklar(1995) olmak üzere yönetmen olarak yer aldığı üç filmde de imecedeki varlığını hissettirir…Çünkü İnsan Hakları, barış, arkadaşlık, çizgisiz yer yuvarlağı maksatını ne kadar sesli verirse tıp o kadar ilerler(!).Bir ülkede değil, dünyanın içinde yuvarlandığımızı işitsek, anaforla inatlaşsak belki? Yurttaşlık ihtisası gereği, iyi işlerin içindedir hep, iyi kalpli işlerin içindedir Pirhasan. 18 film senaryosu ve biri belgesel olmak üzere 8 film yönetimi ile anlatacakları bitmemiş olmalıdır ki Yağmur’un Elleri(Yeni Türkü), Hoşça kal(Kazım Koyuncu), Eğreti Gelin, İstanbul’a Veda(Müslüm Gürses) gibi şarkıların söz yazarlığını üstlensin, Tim Burton’ın Noel Gecesi Kabusu’ndan, Karl Marx’ın Jenny’ye Adanmış Şiir Albümlerinden’e değin pek çok eserin çevirmeni olsun. Üstlendiği filmlere kısa bir seçki ile değinecek olursak …1997 yapımı Fransız-Türk ortak yapımı Usta Beni Öldürsene, dönemin ulusal festivallerinden 14 ödülle ayrılarak başyapıtı kabul edilir. Bilge Karasu’nun aynı adlı öyküsünden uyarlanan film, zaman ve mekan bilgisini ‘II. Dünya Savaşı’nın eşiğinde faşist baskılar altında bir dönem ve bu dönemdeki bir Avrupa ülkesi kadar’ verir. Tabanı eğlence olan Iaola Sirk’inde kurulu hikaye, ip cambazı Abib (Károly Eperjes) ile kalfası Isaac (Hugh O’Conor)’ ın dostlukları ve birlik içindeki yaşamlarından düşüşlerini konu edinir. Filmin girdiği masallar, kullanılan metaforlar ve kapanışına değin ustalıkla yaydığı tedirginlik hissi, anlatılanları şikayet etmeden taşır, yardım almadan göğüsler. Tuncel Kurtiz, Hale Soygazi, Haluk Bilginer, Meltem Cumbul ve Cem Özer gibi oyuncularla da karşılaştığımız Usta Beni Öldürsene, derli toplu bir film izlemek isteyenler için zamandan bağımsız güçte yerini korur. 2001 yılında Mine Vargı’nın yapımcılığını aldığı, ortak senaristi Gül Dirican’ın çocukluğundan pay alan Doğusu’nda Dut Ağacı öyküsünü uyarlayarak O da Beni Seviyor filmini çeker Pirhasan.13-14 yaşlarındaki baş karakteri Esma(Ece Ekşi) ‘yı, malumatı dışında farklı bir folklöre; Malatya’da bir yaz tatiline bırakır. Okul yaşamındaki kötü vaziyetin ceza-i şartı olarak başvurulan bu anlaşmalı sürgün, Esma’ya teyze olacak Saliha (Lale Mansur)’yı, Alevi kültürünü (Cemevi’nde semah sahnesine yer veren ilk Türk filmdir), köy hayatındaki sıcak zamanın zenginliğini ve ilk aşkı getirecektir. Jurgen Jurgens’in şölene dönüşen akılda kalıcı görüntü yönetiminin yanı sıra yapım, 13. Orhan Arıburnu Ödülleri, 5.Gökçeada Film Festivali ve 7. Sadri Alışık Ödülleri’nden olmak üzere üç En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Lale Mansur), Adnan Elial’ a 13. Ankara Film Festivali’nden En İyi Kurgu getirirken 38. Antalya Film Festivali’nden En İyi 2.Film, En İyi Kurgu ve Jüri Özel Ödülü’yle ayrılır. 23.Siyad Ödülleri’nde Umut Veren Genç Oyuncu değerlendirmesi de, Ece Ekşi’ yi filmin başarısından ayrı tutmamıştır. 2007 yılında Barış Pirhasan, kurucusu olduğu Senaryo Stüdyosu’nda eğitim alan İsmail Doruk’un Adem’in Trenleri isimli senaryosunu Promete Film’e gönderir. Ahh Belinda ve Adı Vasfiye’nin yapımcısı Cengiz Ergun hikayeyi çok sevince çekmesi için Pirhasan’a önerir. Filmin ilginç bir şekilde kendisine geri dönmesi sonucu, ilk defa senaryosu başkasına ait bir filmi yönetecektir. Başkası tarafından yazılan bir senaryo ile kendi yazdığın senaryoyu çekmek arasında ciddi farklar olduğunu deneyimleyen yönetmen, çok keyifli bir süreç geçirdiğini sadece filmin zaman ölçüsünün istem dışı uzadığını sürece ilişkin gözlemlerine ekler. Manisa’nın Kırkağaç köyünde, Hasan(Cem Özer), Hacer (Nurgül Yeşilçay) ve Bekir (Emir Benderlioğlu) üçleminde geçen film, vefa duygusunun nasıl çalıştığı, dönüştürebilir gücü ve aşkın her karşılaşmadan galibiyetle ayrılmadığı gibi reel vurgular içinde ilerler. Pirhasan bu kez de, Funny Games(1997)’in Görüntü Yönetmeni Peter Steuger’in kamerasına bırakır filmin fotoğraflarını. 40.Siyad Türk Sineması Ödülleri En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Derya Alabora), 13.Sadri Alışık Ödülleri En İyi Kadın Oyuncu(Nurgül Yeşilçay) ve En İyi Erkek Oyuncu (Cem Özer/Yetkin Dikiciler ile paylaşılmıştır) ve 14.ÇASOD En İyi Kadın Oyuncu (Nurgül Yeşilçay) ödüllerine değer görülür. Bu küçük notların altına, çocuk oyuncuların performans yönetimi için de ayrı övgü eklenmelidir Pirhasan’a. Takip eden yıllarda kendisi gibi yönetmenlik yapan oğlu Yusuf Pirhasan’la birlikte dizi ve film projelerinde birlikte çalışan yönetmenin 1985 yılında Londra’ya uğurladığı iki çocuğundan ilki Yusuf Pirhasan, Londra’da aldığı Sanat Tarihi eğitimi sonrasında orada gerçekleştirdiği belgesel ve kısa film çekimleriyle mühimmatı hazırlayarak Türkiye’ye döner ve yayın hayatı halen sürmekte olan Kalp Atışı adlı TV dizisinin yönetimini üstlenir. Kızı Emine Pirhasan ise, Londra’da aldığı müzik eğitimi sonrası, şehrin başarılı jazz yorumcuları arasında adını duyurmuştur. Zamanı hızlandırıp bugünlere çıktığımızda nefes nefese bir hayat değildir sezilen…aksine sakin artmış ve sükûnetle karşılayamadığı az şey kalmış gibi hissedilir. Gülay Tok’la Berlin’de; yaşamboyu mesutluk ödülünün pençesinde bir evliliği olan yönetmen, yine aynı şehirde Mustafa Altıoklar’ın kurduğu, kamera önü oyunculuğu üzerine eğitim veren BACT Academy’deki beş hocadan biridir. Dönerlerse bizimdir, dönmezlerse biz de gideceğiz demektir.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.