Gözlerinizi kapatın ve birkaç dakikalığına şöyle bir sahne hayal edin : oturduğunuz, sahibi olduğunuz evin kapısı çalıyor ve hükümet görevlileri evinize girerek, örneğin 3 oda bir salon olan konutunuzu içeride kaç kişinin yaşadığına aldırmaksızın ikiye bölüyor ve artık evinizin o bölümünü kullanamayacağınızı, devletin herkesin ortak çıkarı için evinizin o bölümüne el koyduğunu ve evsiz bir ailenin devlet eliyle oraya yerleştirileceğini söylüyor; söylemiyor aslında tebliğ ediyor, bildiriyor ve içerde eşyanız kalmış mı kalmamış mı umursamadan kendi evinizin o yarısına sizin girişinizi yasaklıyor. Ve evet takip eden günlerde gerçekten sizin evinize başka bir aile yerleşiveriyor! Oldukça distopik ve 2018 için imkansız değil mi? 1950’li yılların Yugoslavya’ya bağlı Belgrad’ı için neredeyse oldukça sıradan hatta doğal bir sahne bu!
Tabii bu kurguyla anlatınca komünizme karşı yanlı ve karamsar bir bakış açısı oluşturduğu aşikar ama Sırp yönetmen Mila Turajlic’in imza attığı ve 17. !f İstanbul’da belgesel meraklılarıyla buluşan The Other Side of Everything/ Her Şeyin Diğer Yanı, bizzat yönetmenin kendi ailesinin, annesinin yaşadığı travmadan yola çıkıyor ve Turajlic kamerasını 70 yıllık bu travmadan bugüne çevirmeyi hakkıyla başarıyor.
Zira komünizm döneminde Belgrad’daki pek çok evin kaçınılmaz kaderini, annesinin doğup büyüdüğü bu ev de paylaşırken, aslında kameraların çevrildiği isim olan anne Srbijanka Turajlic’in ömrü boyunca, üstelik her türlü hükümete karşı verdiği özgürlük mücadelesine de tanık oluyoruz. Pek çok insanın ilk kez bu belgesel ile tanıyacağı Srbijanka Turajlic, Belgrad ve Sırbistan tarihinde iz bırakmış bir akademisyen ve öncü bir insan hakları aktivisti. 1968 kuşağının en ateşli günlerine şahit olan Turajlic, Sovyet Rusyası’nın Doğu Avrupa’daki arka bahçelerinden olan Yugoslavya’nın iniş-çıkışlarına, diktatör baskısı altındaki yönetimlerine tanıklık etmiş olan, isyankar kişiliği gereği de haksızlıklara ömrünün sonuna kadar baş kaldırmış bir isim. Belki de sesinin yüksek desibelde çıkmadığı yegane şey kendi doğduğu, büyüdüğü evin ikiye bölünmesi. Çünkü orada, tek yanlı değil çift taraflı bir mağduriyet söz konusu. Turajlic her ne kadar geçmişte yapılan bu uygulamaya öfkeli günler geçirse de, aileye tebliğ edilen bu karara boyun eğmeyi yetişkinliğinde de sürdürmüş. Tıpkı diktatör rejimi altındaki ülkesi Sırbistan gibi.
!f İstanbul’da Aşk & Başka Bi’ Dünya bölümünde yarışan ve Jüri Özel Ödülüne layık görülen yapım, ülkenin yakın geçmişinde iz bırakmış bir ismin samimi hayat hikayesi üzerinden katmanlı bir tarih ve sosyoloji incelemesine ve politik eleştiriye giriyor aslında. Sinemacı Mila Turajlic’in kamerasının 100 dakikalık film boyunca tamamen objektif kaldığını söylemek zor; bu akışta yansız kalmak da çok olası değil açıkçası. Zira Mila, annesi Srbijanka’yı bir belgeselde görmeye alışkın olmadığımız derecede zorluyor; annesi zaman zaman anlatmak istemese de mevzuların üstüne gidiyor. Belgeselin bu anlamda Turajlic ailesi açısından birden çok travmatik düğümü çözme aşamasına geldiğini ama gelecek açısından son sözü havada bıraktığını dile getirebiliriz.
Filmin diktatör yönetimlere karşı yorumu ve bakış açısı ise “katiline aşık olan halk” imgesinin kökenlerinin her coğrafyada, her millette ortaya çıkabileceğini ifade ediyor. Hele emekli profesör Srbijanka Turajlic’in Miloseviç dönemi için sarf ettiği ve samimi olduğu şüphe götürmeyen “her şeyin daha da kötüye gideceğini, o günleri arayacağımızı hiç tahmin etmezdim” sözleri belgesel filmin komünizm öncesi ve sonrası için kurmaya çalıştığı köprüyü de özetliyor aslında.
Bu açıdan “batıda yer almayan” toplumlara çok tanıdık gelebilecek ekseni ve sonuç çizgisiyle Druga Strana Svega/Her Şeyin Diğer Yanı keşfedilmeyi bekleyen, özellikle Doğu Avrupa tarihi meraklıları için es geçilmemesi gereken filmlerden biri…
twitter.com/duygukocabayli