Bu sezon üç filmi birden sinemalarda gösterilen Kamil Çetin hem kendine yapılan eleştirileri yanıtladı hem de etkileyici yaşam serüvenini bizle paylaştı…

Bu yıl Ketenpere, Enes Batur Hayal mi Gerçek mi, Organize Aşk filmlerini yöneten ve üç filmini de vizyona sokan Kamil Çetin dikkat çekici bir yönetmen. Gişe filmlerinin unutulmaz yönetmeni olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Çetin’in çok dikkat çekici bir yaşam öyküsü de var. Kendisini eleştiren otoritelere bence haklı olarak cevaplarını veren Çetin’in söylediklerini sinemayla ilgilenen herkesin okuması lazım.

Bir sezonda üç filminiz birden vizyon alıyor. Bu üretim çokluğunu neye bağlamalıyız?

Bu sezon 3 film çekmemin bir kaç nedeni var. Öncelikle yapımcılar tarafından tercih edilmem benim adıma gurur verici bir olay. Tabii ki benim tarzımın komedi ve aksiyon ağırlıklı olması ve gişe yapan filmlerde bu tarz oldukları için bana çok proje geliyor. Bu 3 proje dışında da işler, filmler geldi ama onları çekmek istemedim. Fakat bildiğim kadarıyla son yıllarda senede ( 7 ay da ) 3 film çeken yönetmen olmadı.

Filmlerinizin çoğunun komedi olduğu gözüküyor bu türle ilgili bağlantınız nedir? Komedi filmi yönetmenin en zor kısmını sizden öğrenebilir miyiz?

Aslında ben tarz olarak da komedi, aksiyon ve bilimkurgu filmleri izlemeyi seviyorum. Malesef henüz ülkemizde bilim kurgu film çekilemediği için bende romantik komedi ve aksiyon çekiyorum. Bu arada benim oyuncularım ve ekibim de bilir ki ben sette eğlenmeyi seviyorum, filmde sahne çekerken bazen o kadar gülüyoruz ki sahne bitse bile kesmiyorum. Bazen televizyonda yada sinemada dram bir film izlerken bile o sahnenin komedisi aklıma geliyor ve kendi kendime kafamda canlandırıp gülebiliyorum.

Komedi filminin senaryosu daha çok filmin kahramanını canlandıran komedyenin ürettiği birşeydir. Bu bir yönetmen için zorluk oluşturuyor mu? Eğer bu bir handikapsa bunu nasıl geçiyorsunuz?

Komedi filmi yapmak göründüğü gibi kolay bir olay değil. İnsanları güldürmek inanınki ağlatmak dan çok daha zordur. Ağlatmak için temel öğeler vardır ( evlat sevgisi vs.) ve bunlara dokunarak hele ki bizim gibi duygusal bir toplumu ağlatmak kolaydır. Fakat sinemayı dolduran o kadar seyirciyi güldürebilmek inan ki çok zor. Nedeni ise halkımızın farklı şeylere gülüyor olması. Bir kısmı Cem Yılmaz’ ın bir kısmı Şahan’ ın bir kısmı Yılmaz Erdoğan’ın tarzına gülebiliyor. Ben de hep halkın içinde olan birisi olduğum için gözlemlerime güveniyorum film çekerken. Hiç bir zaman senaryoya bağlı kalamıyorum. Çünkü sette çekim esnasında sahne çok daha başka yerlere gidebiliyor ve çıkan doğaçlamalar ve benim eklediklerimle sahne daha komik olabiliyor. Tabi benimle çalışan senarist arkadaşlar da bunu bildikleri için bana karışmıyolar ve güveniyolar. Sanırım komedi çekmemin nedenlerinden biride bu setteki özgürlüğüm.

Vizyona giren son filminiz Enes Batur neredeyse deneysel bir yapım ve filmin kahramanı aslında kendini canlandırıyor. Böyle bir filmi yönetmenin püf noktası nedir?

Enes Batur Hayal mi Gerçek mi filmi için beni yapımcı Erdem Karahan aradığında açıkcası youtuberlar hakkında pek bilgim yoktu. Sonra toplantıya gitmeden önce oturup saatlerce Enes in videolarını seyrettim. Abone sayısı 5.5 milyonun üstündeydi ve bu beni çok şaşırttı. Demek ki bu kadar insan takip ettiğine göre ortada ciddi bir değer vardı. Seversiniz sevmezsiniz ama bu yaklaşık 6 milyon kişiyi yok sayamazsınız. Bunu söyleme nedenim bizim sektörden çok sayıda arkadaş böyle birinin filmini nasıl yönetirsin diye benimde üstüme geldiler! O kadar ön yargılı bir camiayız ki filmi izlemeden iğrenç yorumlar başladı. Bu yorumların muhatapları ben, yapımcı, senarist ve tabiki tüm youtuberlar. Nedense hayata at gözlüğüyle bakmaya alışmışız. Hiçbiri demiyoki kardeşim bir saniye yaa bi araştıralım ne oluyo internet dünyasında!! Acaba yeni sektörler mi geliyo? Belkide orda da değerli arkadaşlar vardır kendimizi geliştirebiliriz diyen yok. Bu eleştirileri yapanların çoğuda uzun zamandır film çekemiyen yönetmen- oyuncu ve senarist arkadaşlar. Ancak eleştirmeyi seviyorlar. Olsun onlar oturdukları yerde bizi eleştirsinler bizde filmlerimizi çekmeye devam edelim 🙂 neyse burada biraz içimi döktüm de rahatladım. Yoksa kimseyi eleştirmek değil amaç herkes kendi doğrularıyla yaşar..

Yakın zamanda Organik Aşk filminiz vizyona girecek. Bu film hakkında bilgi verebilir misiniz? Ve filmlerinizin kastını hazırlarken en çok neye dikkat edersiniz?

Bu arada çok güzel bir film ” Organik Aşk ” ı çektim. Montaj aşamasındayız. Sanırım mart- nisan gibi vizyona girecek. Dalyan- Göcek tarafında çektiğim bu filmde Gizem Karaca, Mustafa Mert Koç, Tarık Papuçcuoğlu, Asuman Dabak, Ruhsar Gültekin, Erdi Ünver, Hacı Ali Konuk gibi birçok değerli oyuncu yer alıyor. Romantik komedi filmimiz fazlasıyla zengin ama bu hayattan sıkılmış bir gencin parasız pulsuz eski bir minübüsle çerçilik yaparak köy köy elindeki malları satarak egede bir köye yerleşme hikayesi. Tabi herşey onu düşündüğü gibi gitmiyor ve daha yola çıkar çıkmaz aksiyon ve komedinin içine dalıyor. Bir an geliyor ki “Benim eskiden ne güzel bir hayatım varmış” diyor ama geçmiş olsun.
Nöbetçi Yapım Berna Akpınar ve Metin Namlı bana senaryoyu yolladıkların da Ketenpere yi çekiyordum, senaryoyu okur okumaz aradım ve ben çekiyorum dedim. Çok güzel akan bir hikaye ve her yaştan ve kesimden insanların rahatça hem gülüp hem de macera izleyeceği bir film yaptık. Bu vesile ile yurdumuzda ne kadar doğal güzelliklere ve çok candan bir köy halkına sahip olduğumuzu bir kez daha görmüş oldum.

Türk sinemasında endüstrinin ilerleyişi kesilen bilet ve halkın beğenisiyle ölçülüyor. Bu demektir ki aslında sinema endüstrisi gişe filmlerinin başarısıyla bir yere geliyor veya gelemiyor. Bu gerçeğe karşın sinema entelektüelinin ve diğer otoritelerin gişe filmlerine yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Sanat filmi ve gişe filmi diye malesef ikiye ayırdılar Türk sinemasını!! Belli başlı bu oteriteler tarafından biz komedi ve gişesi olan film çekenler 2. Sınıf gibi gösterilmeye çalışılıyoruz. Fakat şu bir gerçek ki bizim sayemiz de sinemalara gidiyor seyirciler. Onların beğendiği el üstünde tuttuğu filmler malesef gişe yapamıyor ve seyirci sevmiyor. En çok gişe yapan ve sinemanın lokomotifi olan 10 filme bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bence emeğe saygı ön planda olmalı ve herkesin birbirine saygılı olmasını gerekir. Ben kendi adıma açıkcası şunu söylemek isterim, benim filmim ödüller alıp toplamda 20 bin kişi seyredeceğine, 300 bin yapsın ödül vermesinler bana, benim için ödül filmimin çok seyredilmesidir. Asıl olan sinema seyircisidir ve ben onlara film yapıyorum köşe yazarlarına değil.

Sizce gişe filmlerinin kalitesi düşük ise bu sinemanın ilerlemesi mümkün müdür? Yani Nuri Bilge Ceylan veya Demirkubuz en iyi filmlerini çekseler bile eğer gişe filmleri seyirci kaybediyorsa bu sinema için sizin öngörünüz ne olur?

Nuri bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz’ a saygım çok büyük. Kendi kategorilerinde ustalar ve zaten karşılığını ödüllerle alıyorlar. Onların kendi özel seyircileri var ve filmlerini izlemekten büyük keyif alıyorlar. Fakat şunuda unutmamak gerekir ki biz zannediyoruz ki yurtdışında çekilen filmler bize gelenlerle sınırlı. Oysaki yüzlerce film çekiliyor ve öne çıkanlar buraya gelip vizyon alıyorlar. Demek istediğim orda da küçük bütçeli ve farklı filmler çekiliyor.

Eskiden yönetmenler usta olmadan önce çıraktı. Yani bir ustanın eğitiminden geçerlerdi. Şimdi ise pıtırcık gibi yeni yeni yönetmen isimleri görüyoruz. Bu yapılanma doğru mu? Sizin bir ustanız var mı? Sinan Çetin’in bir çok filminde görüntü yönetmeni veya yönetmenlik yapmışsınız bu ilişkinin sinemanızı etkilediğini düşünüyor musunuz?

Ben 1990 yılında Bolu dan gelip sektöre girdim. 2 yıl evim yoktu ve Plato film de şirket de yatıp kalktım. Gündüzleri ofis boyluk yapıyordum. Arabaları yıkıyordum ayak işler yapıyordum. Set oluncada setçilik yapıp geceleri de şirkette gece bekçiliği yaptım. Sonrasında ışık asistanlığına başladım ve ilk defa Berlin in Berlin filminde kamera asistanlığına başladım. Sene 1993’tü sanırım. Sonrasın Komser Şekspirle ilk görüntü yönetmenliğine adım attım. Bu dönemde yüzlerce reklam filminde görüntü yönetmenliği yaptım. Sonrasında ofisboyluk yaptığım Plato Film de yönetici oldum. Daha sonra ayrıldım ve Son 5 yıldır da yönetmenliğe başladım yani bütün aşamalarda çalıştım. O yüzden sette beni kandıramazlar yemem. Tabiki Sinan Çetin’in benim üstümde emeği vardır. En önemlisi benim elime 35 mm kamerayı veren odur.

Sinema filmi üretiminin azlığını biliyoruz genç yönetmenler hatta ustalar bile daha çok tv dizileri çekiyorlar. Bir yönetmenin mesleğinin başında TV dizileri çekerek tecrübelenmesi ona zarar verir mi? Sinema dilini oluşturmakta bir takım zorluklar yaşatır mı?

Dizi yönetmenliği asla sinemaya geçiş için bir basamak değildir. İnanın ki çok değerli dizi çeken arkadaşlar var. Ve o kadar kısa zaman da 140 – 170 dk dizi çekiyorlar hepsini ve ekiplerini kutluyorum. Allah yardımcıları olsun. Başlarda ben dizi çekmeye sıcak bakmıyordum ama zamanla dizi teknik kaliteleri çok yükseldi ve iyi bir proje gelirse neden olmasın.

Bizim sinemamızda yönetmenler çoğunlukla yapımcıdırlar da. Bu dünya sinemasında çok da tercih edilen birşey değil aslında. Siz bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz. Yapımcılık ve yönetmenlik birbirinden ayrı olması gereken meslekler mi?

Bence kesinlikle yapımcıdan yönetmen olmamalı. Bu setlerin ve filmlerin kalitesini düşürür. Yapımcı – Yönetmen çekeceği sahnede cebinden çıkacak parayı düşünerek kısıtlamaya gidebilir ve sahnenin gereğini yerine getiremiyebilir. Mesala Dronla çekerse çok daha iyi olacağını bildiği sahneyi sırf Dron parası ödememek için daha etkisiz çekebilir:) bunun gibi örnekler artar tabi

Yeşilçam komedisinin trajikomik bir yapısı vardı. Yani öyküdeki dramatik unsurlar bayağı güçlüydü. 2000 sonrası komediyi ise tasvir etmek biraz zor. Siz günümüzde yapılan komediyi nasıl adlandırırsınız? Bu yeni komedi sizi sinemasal olarak tatmin ediyor mu?

İtiraf etmek gerekirse evde tv izlerken eski klasik komedi sinema filmi gördüğümde asla kaçırmadan büyük keyifle izliyorum. Şimdi aynısını çekseniz kimse izlemez. O zamanki oyuncuları bir daha yetiştirmek kolay değil. Bir de ayrı bir dinamiği vardı o dönemin. Şimdi ki filmlerin de hakkını yememek lazım. Popüler laf etmek için nerdeeee eski filmler deniyor ama onlar o zaman içinde ve işlevlerini yerine getirdiler. Araba çarpıyordu kör oluyordu oyuncu ama kırık çıkık iç kanama hiçbiri yok:) sonra bir daha araba çarpıyordu görmeye başlıyordu 🙂 şimdi gel de bu nesil çocuğa bunu anlat.. Son olarak söylemek istediğim beğenirsin beğenmezsin ama herkesin emeğine saygı göstereceksin. Her filmde ortalama 200 aile para kazanıyor ve ev geçindiriyor.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.