Aynı zamanda sevdiğim bir yakın arkadaşım da olan Serpil Altın, erkek egemen bir sektörde başarılı işlere imza atan bir sinemacı. Uzun emekler sonunda tertemiz ve derdini sorunsuz anlatan bir kısa film çekti. Son zamanlarda özellikle de ülkemizde ve Avrupa’da gündeme gelen mülteci sorununa zekice bir bakış açısıyla “Yüzme Öğreniyorum”u çekti. Bakalım sevgili Serpil’in kısa filme bakış açısı nasıl?
Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?
2002’de Anadolu Üni. İletişim Bil. Fak. Sinema TV Bölümü’nden mezun oldum. Mezun olur olmaz da İstanbul’a geldim. Sektöre ilk olarak sinema filmlerinde, dizilerde ve reklamda reji asistanlığı ile başladım. İki yıl içerisinde yardımcı yönetmen oldum. Sonra maddi ve manevi sebeplerden dolayı TV sektörüne girdim. 7 yıl CNBC-e’de reklam prodüktörü olarak çalıştım. TV’den sonra reklam ajanslarında prodüktörlük dönemim başladı. Aklımdan sinema hiç çıkmamıştı. İstifa ettim ve yeniden sinema yapmak için biraz dinlenme dönemine geçtim. 6 ay yurtdışında yaşadım. Döndükten sonra bir proje geliştirip Kültür Bakanlığı Yapım Destek Fonu’na başvuru yapmaya karar verdim. Bu proje de kısa filmim “Bayram Harçlığı” idi. Bayram Harçlığı ile yurtiçi ve yurtdışında pek çok festivale katılma şansı elde ettim. Sonrasında deli cesaretiyle iki uzun metraj sinema filmi yapımcılığı yaptım. “Kızkaçıran” (2016) ve “Cenaze İşleri” (2017). Son olarak da bu sene kendi yazıp yönettiğim “Yüzme Öğreniyorum” adlı kısa filmi yaptım. Şimdi bu filmimle yeni festival yolculuklarım başladı.
Senin için kısa filmin tanımı nedir?
Kısa film, kısa zamanda (Bana göre minimum 1 dakika, maksimum 20 dakika içinde) hikayesini en vurucu şekilde anlatan filmdir.
Biraz Yüzme Öğreniyorum’dan ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?
“Yüzme Öğreniyorum” 2016 yılında Kızkaçıran çekimleri sırasında hikayesine şahit olduğum ve acısı yüreğime kazınan bir gerçekle başladı. Çekim yaptığımız bölgenin yakınına gelen beyaz minibüslerden onlarca insan indi. Bu insanların nereye gittiğini anlamak için onları takip ettim ve haberlerde gördüğümüz “Bugün bot faciasında …….. sayıda mülteci hayatını kaybetti!” cümlelerinin gerçeğiyle yüz yüze kaldım. O insanlara, o botlara binmeden önce, ne “Gidin!” diyebildim, ne de “Kalın!” diyebildim. Ben ne yapabilirim diye düşündüğümde, uluslararası alanda bu sesi duyurabileceğim tek aracın mesleğim olan sinema olacağını düşündüm. Bu gerçeği de en iyi vurucu dille kısa filmle anlatabilirim diye karar verip, “Hayatta kalmak için yüzme öğrenmek zorunda olsaydınız ne yapardınız?” sorusunu seyirciye sorabileceğim bir hikaye yazdım. Sonrasında KISAKES FİLM FESTİVALİ’nin GÖÇ temalı Pitching Yarışması’na katıldım ve oradan filmimin gerçekleşmesi için Yapım Destek Ödülü kazandım. Bu ödül beni bu işi yapmak için daha da motive etmişti. Kısa film için su (deniz,vs…) ile planladığımız bir film maddi ve manevi olarak oldukça zor bir prodüksiyon süreci gerektiriyordu. İyi bir ekiple çalışmamız gerekiyordu. Hem oyuncularımız, hem de ekibimiz projemize inandı ve birlikte güzel bir film ortaya çıkardık. Şimdi filmimizin festival süreci başladı. Geçtiğimiz günlerde de 18. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali’nden üniversite öğrencilerinin oylarıyla belirlenen “Migros En iyi Gençlik Altın Kedi” Ödülü’nü kazandık. Bu bizim için çok değerli bir ödül. Seyircinin kalbine bu hikayeyle ilgili bir damla da olsa farkındalık yaratmış olmalıyız ki bize destek verdiler.
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür!
Bana göre asıl olan anlatacak, dert edindiğimiz bir hikayemizin olmasıdır. Hikaye ve bakış açınız yeterli değil ise son model kamera ve ekipmanlarla bir işi gerçekleştirmeniz başarı getirecektir diye bir durum yoktur. Bu anlamda teknolojiye sırtını yaslayan yönetmen bakışı da asla doğru değildir. Ekipmanların (kurgu, kamera, lens vs…) kalite ve büyüklük, küçüklük olarak tabi ki hızlı üretime, dar alanlarda çalışma imkanı yaratmasına, hızlı üretime katkısı vardır; ama çekecek iyi bir hikayeniz yoksa bu ekipmanlar sadece ekipman olarak köşede kalacaktır.
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler?
Örnek alma durumunu çok doğru bulmuyorum. İzlemek ve sevmek, kendine yakın hissetmek hisleri bana doğru geliyor. Yönetmen olarak bir diyalektik materyalizm içinde olmalıyız. Tez, antitez ve sentez. Bana göre kendi dünyamız, izlediklerimiz ve gözlemlerimiz sonucunda hikayemi oluşturuyoruz. Sinemasını izlemekten zevk duyduğum, heyecanla yeni filmini beklediğim yönetmenler elbette ki var: Jean-Pierre Jeunet, Ruben Östlund, Asgar Ferhadi, Emir Kusturica, Handan İpekçi, Yeşim Ustaoğlu.
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?
Türkiye’de uzun metrajın yer aldığı film festivalleri maalesef kısa filmcileri köşe yastığı gibi görüyor. “Renk, çeşit olsun diye böyle bir bölüm de var işte!” gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Halbuki o festivallerde bulunan genç yetenekler büyük bir motivasyon ve inançla orada bulunuyor. (Tabi ki kendini limuzinle karşılayacaklarını zanneden kısa yönetmenleri, yani istisnaları dışarda bırakıyorum.) Kalbi kırılan çok arkadaşla görüştüm. “Biz filmlerimizi festivaller dışında nerede sergileme imkanı bulacağız?” diyorlar; çünkü gösterimleri sırasında salonda tanıtımı güçlü yapılmadığı için 1-2 seyirci ile karşılaşıyorlar. Ağırlıklı olarak bu festivaller bu gösterimleri de ücretsiz yaptığı için belki de “Ücretsiz olan değersizdir.” alt düşüncesi de seyirciyi etkiliyor.
Kısa film uzak olmayan bir gelecekte, özellikle cep telefonlarına kafalarımızı gömüp, dış dünya ile iletişimizi kestiğimiz bu konjüktörde çok daha değerli olacak kanaatindeyim. Herşeyi hızlı ve çabuk isteyen bir nesil geliyor çünkü. Bu sebeple festivallerin kısa film üreticilerine daha fazla değer vermesi, kısa film üretimlerine katkıda bulunan organizasyonlar düzenlemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bu arada İzmir Kısa Film Festivali ve Kısakes Film Festivali gibi sadece kısa film odaklı festivaller bunu son derece layıkıyla gerçekleştiriyor. Sektörde deneyimli isimlerle düzenledikleri masterclasslar, tanışma toplantıları, pitching yarışmaları çok değerli.
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…
Şu anda çekmeyi planladığım iki kısa filmim var. Bunun paralelinde ilk uzun metraj sinema filmimin senaryosu bitti. Bu senaryoyu geliştirmek için senaryo doktoru ve danışmanlarımla çalışıyorum. İlk uzun metrajımdan sonra da yine kısa filmler çekmeye devam etmek istiyorum; çünkü her hikayenin süre olarak kendi anlatım dili olduğunu düşüyorum. Ayrıca kısa film benim için bir tutku. Kısa zamanda hikayemi aktarmak bana çok özel geliyor.