The Greatest Showman / Muhteşem Şovmen müzikal tutkunlarına istediği sıcaklığı/ heyecanı verecek bir film. Hugh Jackman’ın muhteşem bir performansla başrolde olduğu film yoksul bir çocukluk geçiren bir adamın hayallerine doğru çıktığı fantastik yolculuğu müzikal bir üslupla anlatıyor. Jackman Sefiller müzikalinin de başrolünde oynadığı için gözler ister istemez iki filmin kıyasına dönüşüyor ama Sefiller’i konu ve anlatım olarak kesinlikle ayrı bir yere koymak lazım. Ama Muhteşem Şovmen de Moolin Rouge, Chicago ve La La Land’ın ayarında tatmin edici bir seyir ve müzikal kalite açısından da ayarları tutturulmuş bir drama.
Karşımızda P.T. Barnum’un hayatından esinlenilmiş, dünya çapında sansasyon yaratan, gösteri dünyasına farklılıklar katan hırslı, zeki ve yaratıcı bir adam var. Buna rağmen hikayenin klasik, zaman zaman klişelerle ayakta duran bir anlatımı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ama müzikal tat bir adım bunun üzerine sıçrıyor.
Aile kavramına sonuna kadar sahip çıkan anlatım, 1840’ların atmosferinde geçiyor ve şov dünyası içinde yaşananlara ek olarak karakterlerinin özellikleriyle de ön planda. Bir nevi farklılıkların yarattığı denge / dengesizliği izleyicinin gözünde yok etmeye çalışan hümanist bir bakış açısı içeriyor. Toplumun dışına itilmiş tiplerden kurulan gösteri ekibi Barnum’un önderliğinde kendilerine tanınan şansa dört elle sarılıyor ve sonuna kadar her klişenin yaşandığı, her olumsuzluğun önlerini tıkadığı bir ortamda safları sıklaştırmayı başarıyor. Filmin dinamizmi, müziklerin ve koreografinin sağlamlığı öykünün önüne geçen bir akış sunuyor diyebilirim. Bu durumda da kendinizi filmin farklı ve görünmez kahramanlarından biri olarak içine sızmış hissediyorsunuz…
Barnum’un hayatı ne kadar filmin içinde anlatıldığı kadar sansasyonel ve klişe mi bilemeyiz ama yönetmen Michael Gracey klasik bir anlatımla bunu karşımıza çıkarıyor, buna rağmen sürükleyici bir seyirlik yaratması da yönetmenin hanesine yazılması gereken bir artı!
Hugh Jackman özellikle sahne şovu dışında Lenny Lind’in şarkı söylemesini izlerken taşan ve izleyiciye ulaşan bir duygu seli yaratıyor adeta diyebilirim, bu durumda onu izlemek bir kez daha garanti oluyor.
Muhteşem Şovmen müzikal izlemeyi sevenlerin tatmin olacağı bir film. Müziklerde La La Land / Aşıklar Şehri’nin müzisyen ikilisi Pasek ve Paul imzası bulunuyor. Bu tarz filmlerde olmaz olmazsa eleştirmen – yaratıcı didişmesi de en alasından ve muzip bir tonda yaşanıyor. Barnum reklamın iyisi kötüsü olmaz sözünü bastıra bastıra kullanan bir adam, bunun sonuçlarını olumlu ve olumsuz anlamda yaşıyor. Şov çok beğenildiği gibi protestolara da neden oluyor. Film bir anlamda bakış açısı üzerinden iyiyle kötünün dünyasını kuruyor. Aynı zamanda bu süreç içerisinde Barnum’un hayatının akışına da odaklıyız. Ama her yaşanan sorun çözüm odaklı. Güçlü bir müzikal dalgayla halloluyor ve geriye kulaklarda ve yüreklerde güzel bir his kalıyor.