Sizler onu Ufak Tefek Cinayetler’in İlhan’ı olarak tanıyorsunuz. Gülen gözleri, enerji dolu oyunculuğu ve samimiyetiyle şimdiden dizinin dikkat çeken isimlerinden biri olarak anılıyor. Alican Aytekin ile bir cumartesi sabahı Cihangir’de buluştuk. Uzun uzun hayatından, diziden konuştuk. Eğlenceli varsayım soruları ile de karşılıklı bol bol güldük. Röportajın atmosferini en iyi tanımlayacak kelime de bu “gülümseme” sanırım. Okuduktan sonra sizinle de bir parça paylaşacağımıza eminim. Gülümseyin, başlıyoruz…
ÇOK HAYAL KURDUM, ÇOK HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIM
Hakkında çok az şey biliyoruz. 1990 doğumlusun, Artiz Mektebi adlı yarışma ile başlayan bir ekran serüveni var. Nereden gelip nereye gidiyorsun, biraz konuşalım mı?
20 Ekim 1990 Gaziantep doğumluyum. Babam yurt dışına gidip geliyordu, bizi yalnız bırakmamak için, bir de Samsun’da daha rahat yaşarız diye ben 4 yaşındayken Samsun’a taşındık. Çocukluğum Samsun’da geçti. Sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi iç mimarlık bölümünde 2 yıl okudum. Aileler oyunculuğu garantili bir meslek olarak görmüyor malum, bir de ben Samsun’da büyüdüm. Konservatuvar okuyacağım diyemiyorsun öyle, ailen geleceğinle ilgili kaygı duyuyor.
Orada duralım, okuyanlara anlatsana biraz… Nasıl oyuncu olunur?
(Gülüyor) Kesinlikle çok hayal kursunlar, kurdukları hayaller bir gün gerçek oluyor. Ben çok hayal kurdum çok istiyordum. İzmir’de iç mimarlık öğrencisiydim. O sırada Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi aldım. Sonra yarışma çıktı. Birincilik sonrası İstanbul’da yaşamak istiyorum dedim. Ailem böyle destek verdi, yeniden üniversite sınavına girdim. Bilgi Üniversitesi’nde Radyo Televizyon Sinema bölümünü kazandım. Bir yandan da oyunculuk yapmak için çalışıyordum ama İstanbul’da kimseyi tanımıyorsun, hiç bilmediğin bir piyasa ve 20 yaşındasın düşün.
Ki bu piyasada çevre her şey demek…
Ben yavaş yavaş çevre oluşturdum. Çok hayal kurdum, kurduğum hayaller çok yıkıldı. Çok küstüm… Sonra git gide daha çok insan tanımaya başladım reklam filmleri gelmeye başladı, birkaç küçük dizi oldu. Şu anda da Ufak Tefek Cinayetler var. Her şey 7 senede oldu. Şans ve sabır çok önemli, elbette bir de sağlam bir psikoloji gerek. Oyunculuk zor bir yol. Çok yokluk çekiyorsun.
Sen en dibi gördüğün zamanı hatırlıyor musun?
Hatırlamaz mıyım? Evdeki bütün kuru baklagil bitmişti. Levent’ten Beşiktaş’a yol parası vermemek için yürümüştüm. Tam eve gidip dünden kalan yemeği yiyecektim, baktım sokakta pizza tattırıyorlar. Şansıma o açlıkla bütün bir pizzayı yemiştim. Kalanı da ev arkadaşıma götürebilir miyim deyip, paket yaptırmıştım. (Gülüyor)
Bunları bile gülerek anlatıyorsun. Bu komiklik, enerji nereden geliyor. Bu savunma mekanizması mı acaba?
Kesinlikle savunma mekanizması. Çünkü ben zora girdiğim zaman hep ona gülüp canımın acımasını engellemeye çalışıyorum. Bir de ne olursa olsun geçiyor, ne kadar üzülürsen üzül sonunda geliyor geçiyor.
Mutlu olmak için neler yapıyorsun, nasıl böyle güleryüzlü kalabiliyorsun?
Bence buradaki en büyük sırrım meditasyon yapmam, bu beni daha pozitif ve enerjisi yüksek bir insan yapıyor. Benim için anda kalmak çok önemlidir eğer anda kalabilirseniz geçmişi kafaya takmayıp geleceğe kaygılanmadan mutlu bir insan olabilirsiniz.
Sende böyle iyi adam tipi var, temiz yüzlüsün. Senden kötülük gelir mi? Tersin pis mi?
Eğer birine zarar verdiysem kesinlikle çok ama çok canımı yakmıştır kolay kolay kimseye kötülüğüm olmaz.
TAKTIĞIM MASKENİN ALTINDA ÇOK BÜYÜK BİR DRAM VAR
Artiz Mektebi’nin erkeklerde birincisi sendin, kadın birinci ise Burcu Biricik’ti. Onun kariyerinde jönfi olarak ilerlediğini görüyoruz, senin jön olma hayalin var mı?
Hayaller güzeldir hayal kurarken kendimi asla sınırlandırmam tabii ki jön olmak isterim, bunun için çabalamak bile güzel. Ama en önemlisi hem gerçek hayatta ki karakteri hem de işindeki başarısı ile dikkatleri çeken bir oyuncu olmak isterim. Bundan önce yer aldığım Hayat Şarkısı projesi benim için emeklemeye başladığım yerdi, Ufak Tefek Cinayetler’le birlikte yürümeyi öğreniyorum, bu projeyle beraber kariyerimde nereye doğru yürüyeceğimi ben de sizlerle beraber izleyeceğim .
Peki sence jön olmak için ne gerekiyor?
Jön olmak bir kombinasyon işi bence, öncelikle iyi bir oyuncu olmak gerekir. Bunun yanında jön veya jönfileri diğer meslektaşlarından ayıran özellikse görsellerinin iyi olması.
Seni düşününce hep komedi ağırlıklı projeler hatırlıyorum. Tiyatroda da öyleydi.
Çekiyorum biraz galiba, ama ben artık dram oynamak istiyorum. Hep istiyordum daha doğrusu, takındığım maskenin altında aslında çok büyük bir dram var. Bunu da göstermek istiyorum.
Oyuncular bir rolde parlıyor, bir sürü hayranları oluyor sonra sönüyor. Unutulmak çok kolay, kalıcı olmak için neler yapıyorsun?
Bir oyuncu koçum var, oyunculuk eğitimlerime başlıyorum. Bu projede bu karakter çıktı evet, ama ben bunun sefasını sürmekten çok şimdiden kalıcı olmak için oynayabileceğim diğer karakterlere de yatırım yapmak istiyorum.
BİZ ENTRİKA SEVEN BİR MİLLETİZ
Bu rol senin dönüm noktan mı dersin?
Henüz değil ama dönüm noktasına yakın olduğumu hissediyorum. Ufak Tefek Cinayetler benim için büyük bir basamak. Bu proje bir adım, bir sonraki bir adım… Her şey yavaş yavaş olsun ki ben onun değerini daha iyi anlayayım, benim için daha özel olsun istiyorum.
Ufak Tefek Cinayetler kısa sürede fanlarını yarattı sence bu başarının sırrı ne?
Ajitasyon olmaması dizinin sırlarından biri bence. Entrika seven bir milletiz, hayatımızda da böyle insanlar var. Bu dizi çok hayattan aslında. O kadar zengin değiliz ama yaşadıkları şeyler çok bizden.
İlhan’ın hangi özellikleri sende var?
Meraklılık kesinlikle bende de var. Çok meraklıyım. Salonda bir şey konuşuluyorsa, ben gidip içeride uyuyamıyorum mesela. Ben o mevzuya hakim olmalıyım. (Gülüyor) Ama İlhan çok saf, bir sahne vardı işte “çiçekler bana mı” diyor Oya’ya… Alican o kadar saf biri değil.
Hayranlar arasında İlhan’ın Oya’ya aşık olduğu da söyleniyor.
Bende böyle bir bilgi yok şu an. (Gülüyor) İlhan cinsiyeti olmayan bir karakter. Jinakologta çalışan, hastalarla sohbet de eden, dedikodu da yapan, Gökçe Bahadır’ın oynadığı Oya’ya hayran olan tatlış bir karakter ama asla karikatürize değil. İki bölümdür insanlar bana da bunu sormaya başladı. Senaristler bilir ne olacağını…
Kendi hayatının bir dizi olduğunu düşünsen şu an o dizinin nerelerindeyiz?
Henüz çok başındayız…
Peki bu diziyi izleyen biri olsan, bir izleyici olarak “Alican” hakkında ne düşünürdün?
Üzülürdüm Alican’a. Alican içine atar çünkü… Yaprak Dökümü’nde abla, Fikret vardı ya. Alican Firet olurdu, Fikret’e nasıl bakıyorlarsa bana da öyle bakarlardı.
BENİ TANIYANLAR YEMEĞİMİ YEMİŞTİR
“Bunu sadece beni iyi tanıyanlar bilir” diyebileceğin bir şey söyler misin bana?
Beni iyi tanıyanlar yemeğimi yemişlerdir. Yemek yapmayı çok seviyorum, arkadaşlarımı ağırlamayı da çok seviyorum. Beni iyi tanıyan yemeklerimi, Alican Mutfakta’yı (Youtube’da yaptığı yemek programı) bilir. Mercimek köftesinde iddialıyım.
En çok hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?
Şarkı söylemek… Ben şarkı yine söylüyorum da insanların da beni dinleyebilmesini çok isterdim. (Gülüyor)
Dünyanın en büyük sahnesine çıkacaksın diyelim…
Dans etmeliyim. Latin dansları ve 14 yöre halk dansı yaptım. Neden devam etmiyorsun dersen… İstanbul’da halay çekecek yer yok. (Gülüyor)
Hemen şu anda dünyada bir şeyi değiştirme şansın olsa neyi değiştirirdin?
İnsanların koşulsuz birbirini sevmelerini sağlardım. İşte o zaman dünya yaşarken zevk aldığımız bir yer olurdu.
Keşke ben oynasaydım dediğin bir rol vardı?
Bütün rolü değil de bir sahneyi özellikle söyleyebilirim. Öyle bir geçer zaman ki’de Aras Bulut İynemli’nin babasıyla hesaplaşma sahnesi vardı ya, benzin döküp evi yakmaya kalkıyordu hani. “Sevemedik birbirimizi Ali Kaptan…” O sahneyi oynamayı çok isterdim.
Projeler var mı?
Ufak Tefek Cinayetler için heyecanım sürüyor, daha yolun başındayız. İkinci Kat Tiyatro ile temas halindeyiz, sürpriz projeler olabilir, bakalım.
Röportaj: Gizem Merve Kaboğlu