Son yıllarda, elbette teknolojinin de etkisiyle fantastik filmler durdurulamaz bir yükseliş yakaladı. Fantastik filmlerden oluşan seri filmler peş peşe gösterime girmeye, box office listelerinde üst sıraları kapmaya başladı.

Gelecek yılın en çok beklenen film listelerine bakıldığında da fantastik filmlerin ağırlığını çok net görmekteyiz. Gerçekle masalın birleştiği, politik söylemlerin zemini oluşturduğu ve usta işi hikayelerin oluştuğu filmler yeni nesli derinden etkilemeyi başardı. Süper kahramanlardan sıradan insanlara kadar fantastik filmler insan hikayelerini de ön plana çıkarmaya başladı. Artık fantastik filmler sinemanın önemli bir parçası. Tabii bu filmlerin gişe başarısı çoğunun bir seriye dönüşmesini de beraberinde getirdi. Bu serilerden biri olan Labirent, üçüncü bölümüyle sinemalardaki yerini bu ay alacak. Labirent: Ölümcül Kaçış ve Labirent: Alev Deneyleri’nin gişe başarısının da etkisiyle Labirent: Son İsyan’da halkaya eklendi ve 26 Ocak 2018 tarihinde izleyicisiyle buluşacak.

Bizler bu fırsattan istifade, 2000’li yıllarda beğenilen birkaç fantastik filmi önerelim ve seriyi beklerken heyecana ortak olalım istedik. Bunu yaparken de kendimize ufak bir torpil geçtik ve süper kahraman filmlerini es geçtik. Keyifli okumalar:

Lord of the Rings Trilogy ( 2000 – 2003)

J.R.R. Tolkien’in muhteşem hayal gücünü kullanarak kaleme aldığı romanlar serisi en çok satanlar listelerinde uzun yıllar kaldı ve sinemaya geçişi kaçınılmaz oldu. Peter Jackson’ın tüm yeteneklerini ortaya koyarak kotardığı seri ise kimilerine göre tüm zamanların en iyileri olarak adlandırıldı. Üç Filmlik bu destan Frodo ve arkadaşlarının yüzüğü yerine ulaştırma çabasını üç sene üst üste büyük bir heyecanla izledi ve hem gişede gem Oscar’da rekorlara uzanan bir yolculuğa ortak oldu. Fantastik filmlerin hala zirvesi olan filmlerin öncesini anlatan Hobbit romanı da filme alındı ama aynı başarıyı biraz da ticari kaygılar sebebiyle yakalayamadı. Orta Dünya hala birçoğumuz için en güzel şey ve seriyi izlemeyenler olduğunu hala biliyoruz ve şiddetle öneriyoruz.

Harry Potter Serisi ( 2001 – 2011 )

Seri demişken ve 2000’ler fantastik sineması demişken Harry Potter’dan bahsetmemek olmaz. Tam 10 sene boyunca sinemalara konuk olan, kimimizin onunla büyüdüğü kimimizin ise gençliğini yediği seri, muhteşem bir finalle 2011’de sona erdi. İçinde çocuk masalı gibi bölümün de olduğu en karanlık filmden daha kara filmin de olduğu Harry Potter sinemaya birçok yıldızı da kazandırdı. Yardımcı rollerde Hollywood efsane isimlerini görmenin keyfini de her bölümde yeniden yaşadık. Büyücülük okulunda yaşananların ve iyilerle kötülerin savaşının yer aldığı serinin kitapları da elbette tekrar tekrar en çok satanlar listesinde yer aldı. Hatta yeni bir kitap şu anda raflarda, belki de bir filme daha hazırlıklı olmalıyız.

El Labirento Del Fauno ( 2006 )

Şu sıralar Shape of Water filmiyle ortalığı kasıp kavuran ve Oscar için en önemli isimlerden biri olarak anılan Guillermo Del Toro, fantastik dünyanın en önemli yapıtlarından birini 2006 yılında sergilemişti. Pan’ın Labirenti adıyla ülkemizde izlediğimiz film, masalla politikayı, şiddetle fantastik ögeleri öyle harika ve etkileyici bir biçimde bir araya getirdi ki, bu filminin üzerine çıkabilmesi bir hayli zor gözüküyor. Vizyon sahibi Del Toro’nun kurduğu atmosfer ise kendinizi bıraktığınızda var olduğu dünyaya sizi de almaktan geri durmuyor. Sanat yönetimi, görüntü yönetimi ve müzik kullanımı da kusursuza yakın olunca ortaya modern bir başyapıt çıkıyor. Del Toro bu filme Oscar ve Hollywood yolculuğuna da resmen başlamış oluyordu.

Avatar ( 2009 )

Seveni kadar sevmeyeni de olan ve senaryosu konusunda tartışmalar çıkan Avatar, gelmiş geçmiş en çok izlenen filmlerden biri olduğu için kayıtsız kalamadık. 2009 yılında vizyona giren ve James Cameron’ın yine sinemaya yön vererek 3D hadisesine ivme kazandırdığı film sayesinde yeni sinema salonları açıldı ve her salon 3D gösterim için yeniliğe gitmek zorunda kaldı. Avatar, iyilerle kötülerin, alt metninde siyasi göndermeler taşıyan fantastik bir versiyonu. Hazine için yerlileri yerinden eden kovboylar misali bu filmde de yerliler tehlikede ve aksiyon dozu zirvede. Cameron, gidişata göre şimdiden 3 devam filmi daha çekecek gibi görünüyor. Her filminde teknolojik anlamda çığır açan yönetmen Cameraon bakalım bu sefer ne yapacak? En büyük tahmin: Gözlüksüz izlenebilen 3D filmlerin yolunu yapması gibi gözüküyor.

The Fall ( 2006 )

Her karesi tabloluk olan, estetiğiyle insanı büyüleyen ve vizyon sahibi yönetmen elinden çıkan en iyi filmlerden biri kuşkusuz The Fall. Hastanede yatan ve yataktan çıkamayan Roy, aynı hastanede yatan ve onu ziyaret eden küçük Alexandria ile tanışır. Ona hikayeler anlatmaya başlar ama gittikçe karamsar bir havaya bürünür. Tarsem imzası taşıyan film, içinde komediyi, aksiyonu, macerayı, fantastik tavrı ve romantizmi barındırıyor. Kurulan atmosfer ise 2000’li yılların en iyilerinden biri. Bir de buna harika performanslar ve özenle seçilmiş müzikler eklenince de The Fall listedeki yerini rahatlıkla aldı.

Stardust ( 2007 )

Genelde aksiyon/suç filmleriyle tanınan yönetmen Matthew Vaughn’un imzasını taşıyan film, Robert De Niro, Michel Pfeiffer ve Claire Denis gibi tanınmış isimlerden oluşan kadrosuyla da dikkat çekiyor. Yaratıcı ve aşkı yenilikçi bir anlatıyla odağına koyan filmde sevdiği kadını ikna etmek için kayan bir yıldızın peşine düşen genç bir adam konu ediliyor. Vaughn’un suç filmlerinde yerinde kullandığı komedi dozunu da yine burada güzel kullanmasıyla da ortaya eğlenceli bir fantastik aşk filmi çıkıyor. Kitap uyarlaması olan Stardust, aynı zamanda kendini iyi hisset filmi dediğimiz tarza ve bu tarzın listelerine de rahatlıkla girebilir. De Niro gibi bir ustayı fantastik bir filmde izlemek de cabası.

The Imaginarium of Doctor Parnassus ( 2009 )

Brazil, 12 Monkeys, Monty Python ve Fear and Loathing in Las Vegas gibi filmlerin büyük yönetmeni Terry Gilliam, büyüleyici tarzını bu filmde de önümüze seriyor.

İnsanların düş gücüne etkileyebilen Dr. Parnassus, bir sırra sahiptir. Şeytan Nick ile bir anlaşma yapar ve ölümsüzlüğünü kazanır. Artık kızı üzerinden yeni bir anlaşma yapma zamanı gelmiştir. Harika bir görsellik, yıldızlar geçidi bir kadro, etkileyici senaryo ve tabii ki bunları yöneten bir dahi. 2000’li yılların en kendine has fantezisi elbette Terry Gilliam’dan gelmişti.

 

 

Onur Kırşavoğlu
1982 İstanbul doğumlu. Baba mirası sinema sevgisini kendisini bildi bileli kalbinde taşıyor. 2008'de Kocaeli Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'ndan 2017'de ise Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümünden mezun oldu. 2014 yılında Pera Sinema'da sinema eleştirileri yazmaya başladı ve hala aynı mecrada yazılarına devam ediyor. Daha sonra bir dönem Vagon Dergi'de yazıları yayımlandı. Aynı dönem Doğu Batı Dergisi'nde "Türk Sinemasının Çöküş ve Yükseliş Dönemleri" adlı makalesi yayımlandı. 2016 yılında Filmarası Dergisi ve Cine Dergi'de yazmaya başladı ve hala bu mecralarda severek yazmaya devam ediyor. Üç senedir Antalya Uluslararası Film Festivali'nde danışmanlık görevi üstleniyor ve bu görevine hali hazırda devam etmekte. Sinefoli adlı sinema programında bir sezon metin yazarlığı da yapan Onur Kırşavoğlu 2017 Ocak ayından itibaren Sinematürk sitesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor ve yazıları / röportajlarıyla aktif kariyerine devam ediyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.