Türk edebiyatında toplumsal sorunlara eğilen yazarların başında gelen, 1948’de 41 yaşındayken faili meçhul bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali’nin hayatı ‘Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali’ adıyla belgeselleştirildi. 2012 yılında vizyona giren yapım, Ali’nin doğumunun 110. yıl dönümü nedeniyle 10 Kasım’da tekrar beyazperdede sinemaseverlerle buluşacak
Türk edebiyatında toplumsal sorunlara en çok eğilen yazar ve şair Sabahattin Ali eserlerinde; taşra hayatını, köylüyü, köy yaşamını, dara düşenleri, kasabalıyı, haksızlığa uğrayanları anlatır. Ali’nin kendi trajik yaşam öyküsü ‘Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali’ adıyla belgeselleştirildi. Metin Avdaç’ın yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptığı yaklaşık 2 saatlik belgeselin çekimleri Almanya, Bulgaristan ve Türkiye’de gerçekleştirildi. Yapımda, Ali’nin edebiyatçı kimliğinin yanı sıra dönemin sosyo-politik dinamikleri, aşkları, fikirleri ve faili meçhul ölümü ayrıntılarıyla ele alındı.
Türkiye’nin çalkantılı dönemlerine, faili meçhullere ve Cumartesi annelerine kadar gönderme yapan Avdaç, Sabahattin Ali’yi “Benim için, bu ülkenin insanının aydınlanmasını, özgürlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını istediği için katledilmiş bir kahraman. Sabahattin Ali’nin edebiyatçı yönü ve siyasal duruşu iki yönü de etkilemiştir beni. Sabahattin Ali’nin cesur yazıları çok etkilemiştir. Bugün bu kadar sert yazıları yazacak pek yazar göremiyorum. Cesur kalemi vardı” diye anlatıyor.
2012 yılında vizyona giren yapım, Ali’nin doğumunun 110. yıl dönümü nedeniyle 10 Kasım’da tekrar izleyici ile buluşuyor.
Onu sarsmak mümkün müydü?
Bir adam düşünün…
Çok sevdiği ülkesinden kaçmak zorunda kaldığında çantasında sadece Balzac ve Puşkin’den birer roman, saat, gözlük ve eşinin fotoğrafı vardı.
Belki biraz kırgın, biraz da umutsuzdu ama şaşkın değildi. Ya da kızgın. ‘Kürk Mantolu Madonna’ kitabında yazdığı gibi “Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı?… Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?”
Bence değildi.
Yaşadıkları ve gördükleri nedeniyle mutsuzdu. Ülke gerçekleri, hissettikleri onu yazmaya zorluyordu. Yalnızdı! Yazdıklarını istediği gibi yayınlayamıyordu. 41 yıllık hayatının bir kısmını askerlikle bir kısmını da cezaevinde geçirmişti. Kitaplara sığınmaktan başka çaresi yoktu işin doğrusu. Mutluluğu ancak böyle bulabiliyordu.
Her şeye rağmen kısacık ömrüne 3 roman, 10 öykü, 2 şiir kitabı ve 7 çeviri sığdırmayı da başardı.
Ve eserleriyle Türk edebiyatına adını altın harflerle yazdırıp belki de tüm yaşadıklarının intikamını da o çok sevdiği edebiyatla aldı.
Cezaevinden askere Sabahattin Ali…
25 Şubat 1907’de Edirne’de doğdu.
Piyade yüzbaşı babasının görevi nedeniyle sık sık oturdukları şehir değişti. Farklı farklı okullara gitmek zorunda kaldı.
Ülke işgal altındaydı, zor dönemlerdi ama okumaya kararlıydı.
Önce Balıkesir, ardından İstanbul Öğretmen Okulu’na gitti. Bitirir bitirmez Yozgat’a öğretmen oldu.
Ne var ki yaşadığı yerde yabancılık çekiyordu. “Yalnızlık asıl böyle kalabalık yerlerde belli oluyor” diyordu yazdığı mektuplarda.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanıp Almanya’ya gitti. Döndüğünde Aydın ve Konya’da Almanca öğretmenliği yaptı.
Atatürk’ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklandı, 1 yıl cezaevinde yattı.
Çıktıktan sonra tekrar Bakanlık’ta çalışmaya başladı.
1935’te evlendi, 36’da askere alındı ve 37’de kızı Filiz Ali doğdu.
İlk kitabı ‘Kuyucaklı Yusuf’ 1937’de yayımlandı. Toplumsal sorunları ele alan kitabı çok eleştirildi, toplatıldı ve mahkemeye verildi.
Ali, olayların hemen ardından tekrar askere alındı.
İkinci kez askerlik görevini bitirdikten sonra Ankara Devlet Konservatuarı’nda Almanca öğretmenliği yapmaya başladı.
Devlet dairelerinde yaşanan yozluğu ve aydınların gerçek yüzlerini anlattığı ‘İçimizdeki Şeytan’ kitabı 1940 yılında yayımlandı.
Faşist fikirlere sahip kişilerin tepkisini çekti, tehditler aldı, işinden kovuldu.
İstanbul’un yolunu tuttu, burada gazetecilik yapmaya başladı.
Herkes tarafından tanınmasını sağlayan, günümüzde bile ‘Çok Satanlar’ listesinin ilk 10’unda kendine yer bulan ‘Kürk Mantolu Madonna’yı 1943’te yayımladı: “Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!” diyerek etrafımızdaki insanlara karşı tüm ön yargılarımızı alaşağı eden cümleyi kuran Ali, kitabında Almanya’ya çalışmaya giden genç Raif ve Maria Puder’in tutkulu aşkını anlattı.
O sıralarda Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin ile birlikte mizah gazetesi ‘Markopaşa’yı yayınlamaya başladı.
Bir yazısı nedeniyle tekrar cezaevine girip çıktıktan sonra artık dayanamayacağını düşünüp yurt dışına gitmeye karar verdi. Pasaport çıkartamayınca da kaçmaktan başka çaresi kalmadı.
2 Nisan 1948’de Bulgaristan’a kaçmaya çalışırken Kırklareli’nde faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
Şiirleri şarkı oldu, yazdıkları ders konularına girdi. 41 yıllık yaşamdan geriye, onu her daim yaşatacak eserleri kaldı. ‘Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali’ belgeseli de Ali’nin bu yaşamını özetleyen bir çalışma…