Tarzını belgeselden kurmacaya doğru çeken Pelin Esmer son filmi İşe Yarar Bir şey’de bir etkileşim hikayesi yaratıyor. Şair Leyla’nın istemeden de olsa çıktığı yolculuğu farklı ve gizemli bir hale getirme çabası da diyebiliriz. Leyla’nın kendi varoluşuna dair dertlerinin ötesinde bambaşka hayatların varlığına ilişkin merakını ve meramını anlatmaya çalışan bir film olmuş İşe Yarar Bir şey.
Pelin Esmer Hakan Bıçakçı ile yazdığı filminin çok yollara girip çıktıktan ve karakterlerin kadın ve erkek olmasına dair kafa yorulduktan sonra son halinin ortaya çıktığını söylüyor. Bıçakçı’nın yine filme alınan (Seyfi Teoman) Bizim Büyük Çaresizliğimiz filminin üç karakter üzerinden giden etkileşimine dair bana göre bir ipucu veren, bir yandan kadın dayanışmasıyla Yeşim Ustaoğlu’nun Tereddüt’üyle bağlantı kurduğum bir film oldu İşe Yarar Bir şey. Filmin ilk bölümü yani tren kısmı, dokusu, havası ve muhabbetiyle, yola dair bir şeyler söylemesiyle gerçekten de farklı ve güzel. Trenin tekinsizliği, nostaljisi, insanların birbirlerinden sıkıldıklarında kalabilecekleri yalnızlık alanları… Kara filme dair dokunuşlar barındırıyor. Ama ikinci kısımla birlikte hava, doku ve duygular değişiyor. Leyla tekrar şair kimliğine bürünüp havanın yere düşmeyen mısralarını koklamaya başlıyor.
Leyla’nın şair, Canan’ın hemşirelik öğrencisi olması, aralarındaki yaş ve sosyo kültürel yapının farklılığı ve bu yapıdan çıkan etkileşim ve dayanışma da hikayenin merkezlerinden biri Kimsenin geçmişi yok hikayede, Leyla’nın sadece geçmişten gelen arkadaşlarının bir masa etrafındaki sıkıcı muhabbetleri var. Bana göre hikayeye çok etkisi yok, sadece Leyla’nın farkını biraz daha ortaya koymak için çekilmiş gibi. Ya da hikayeye çoklu bir muhabbet katmak için. Dayanışma haline gelirsek… Leyla’nın Canan’a yardım etmesinin altında kendi merakı da var elbette, biraz sırça köşkünden çıkma isteği.
Yavuz’un denize karşı nazır evinde son bulan hikaye üçlü bir sırrın taşlarını döşüyor. Bakıldığında herkes çıktığı yolun gerekliliğini yerine getirmiş gibi duruyor. Akıllarda Leyla ve Yavuz’un lezzete taşınmaya çalışılan hikayesi duruyor. Ama filmin ikinci yarısında değişen atmosfer tatmin edici olmadığı için ölüm ve yaşam arasında geçen bu kısa muhabbet de pek tatmin edici değil ne yazık… Yavuz karakteri bu anlamda daha net duruyor hikaye içinde.
İşe Yarar Bir Şey çıktığımız yolda bize eşlik eden kişiler ve olayların bize ne kattığı, ne aldığı ya da ne sunduğuyla ilgili bir hikaye. Kendi adıma fazla tatmin olduğum söylenemez ama Leyla’nın kendi gerçekliğinden başka bir dünyanın bilinmezliğine geçme hikayesi ilginç duruyor. Bu anlamda İşe Yarar Bir Şey’e baktığımda mevzusuna gayet normalmiş gibi yaklaşan bir film görüyorum. Buradan da ülkenin aydın profiline dair bir izlenim de çıkartabilirim zorlarsam. Her şeyi anlamaya dair… Telaşsız muhabbetlerle, paylaşımlarla değişik bir kutsama hali. Canan’ın tedirginliği ise daha gerçekçi, bir parça daha tavlayıcı.
Baktığımızda bir gün öncesine kadar birbirini tanımayan, kendi hikayeleri içinde eriyip kalmış üç insanın etkileşimiyle ayağa kalkmaya çalışan bir hikaye var. Hikaye kendini kollamasa da filmin kendini kollayan, arada soğuklaşan bir yanı var. Bu var olan sıcaklığı da yok ediyor zaman zaman. Ama trenin atmosferinin kara film tarzı aramızda dolanmasını epey sevdim.
Yıldız: 3
twitter.com/banubozdemir