Bu ay sizlerle dertleşmek istiyorum sayın okur. Bilenler bilir, meslek gereği ara ara efsane olmuş yerli dizileri yeniden izleyerek bilgi tazelerim. TRT art arda aile dizilerini ekrana sürerken, ben de bulamadığım bir tadı ararken, kendimi yeniden İkinci Bahar izlerken buldum. Aklımda dolaşanlarla da size kendimce “bugün neden İkinci Bahar gibi tadı damağımızda kalan işler yapılamadığını” şöyle madde madde açıklamak istedim.

  • Can Dayanmıyor!

İkinci Bahar 45 dakikaydı ve toplamda 37 bölüm sürdü sayın izleyici, günümüz dizi sürelerinin 150 dakika civarı olduğunu düşünürsek şu anki diziler üzerinden kaba bir hesapla 10 küsur bölümde biterdi. 45 dakikada sündürülmeden anlatılan hikaye bu zaman şartlarına uygun yayılarak anlatılsa da malumunuz izlemeye can dayanmazdı. Hikaye açılacak diye dallandırıldıkça izleyiciyi de darlardı. Yerli dizi yersiz uzun diyerek bu maddeyi geçiyorum.

  • Oyuncu mu Dediniz?

Şener Şen ve Türkan Şoray rüya gibi bir cast… Bugün benzer tecrübede, ustalıkta herhangi bir oyuncuyu 150 dakikalık dizide, neredeyse her sahnede görülecek bir rolde yani başrol olarak oynatmak imkansız. Ancak yan roller olabiliyor, nedeni de sette sabahlamak istenilmemesi. Haklılar mı sonuna kadar. Haliyle bu maddeden de sınıfta kalıyoruz.

  • Ali Haydar’ın Gündüz Rakısı Bugün Hayal

Geçtiğimiz haftalarda ekrana gelen Çukur dizisinin ilk bölümünde Ercan Kesal’ın rakı içtiği sahne malumunuz internette olay yarattı. Zira rakı blurlanmamıştı ve blurlanıyor olsa bile ekranda içki içmek artık istisnaydı, hele bir de aile dizisinde böyle bir sahne şu an baya çölde vaha… Ne çabuk kabulleniyor insanoğlu yasakları… Neyse, özetle keyiflenince her birimiz gibi kadehini dolduran, üzüntüsünü rakı kadehinde unutan Ali Haydar’ın samimiyeti bugün ekrana gelemezdi. Timoti’den istediği gündüz rakısı bugün yazılamıyor, aile babası ana karakterimiz sarhoş olup aşkından yangın vs. çıkaramıyor. Afeti devran Neriman dediğimde aklınıza gelen fotoğraf ne bilmiyorum ancak benim gözümün önünde kahve fincanından fal bakarken sigarasını tellendiren bir Güven Hokna mevcut. Bugün olsa karakter sigara da içemezdi. Küçük ayrıntılar gibi görünüyor ama hakikaten karakterin gerçekliği için dikkate değer unsurlar bunlar. Fi’de Can Manay’ın sigara içiyor olması nedensiz mi sizce? Karakterin şapkasını almak, bastonunu kırmak, dilini kesmek gibi onu tanımlayan aracı yok etmek. Keza bugün sigara da, içki de içemiyor karakterler. “Show TV’de, Çukur’da yaptılar işte, ne anlatıyorsun” derseniz, vallahi ben de şaştım. Otosansür her yasaktan daha çok elimizi kolumuzu bağlıyor galiba.

  • Aman Suya Sabuna Dokunmayın!

En son Kayıp Şehir’de biraz olsun sosyal ve siyasal meselelerin ele alındığını gördük. Sonra zaten suya sabuna dokunmayan romantik komediler kapladı dört bir yanımızı. Oysa hatırlayanlar olacaktır, İkinci Bahar’da Hanım’ın ağabeyi polis tarafından öldürülmüştü. Grev yaptıkları fabrikayı talan edince polis peşlerine düşmüş, Hanım’ın babası ağabeyini eve almayınca genç adam sokakta öldürülmüştü. Bugün herhangi bir dizide bu tür bir dramatik hikaye görebiliyor muyuz? Yanıt malum, hayır. İşte en son Kayıp Şehir’de benzer bir şekilde ailenin kızının aşık olduğu Nijeryalı genç polis tarafından öldürülüyordu. Lanetlenerek anılan bu cinayet, gerçekten İstanbul’da öldürülen Nijeryalı genç Festus Okey’e saygı duruşu olarak ekrana gelmişti. Hikayelerimizde “mecburen” din, siyaset hatta çevre sorunlarını bile konuşturamıyoruz. Aile dizilerinde derinliksiz, toplumsal hiçbir yaranın izini taşımayan sığ karakterler izliyoruz. Son yıllardaki tipler o derece karton ki, bölümlerce öpüşemiyorlar bile. Herkes aseksüel. Evlenmeden olmuyor, dizilerde bile karakterlere nikah düşüyor. Nikahsız birliktelik yaşayan Behzat Ç. için birkaç sene evvel ailenin temeline dinamit koyduğu gerekçesi ile bir vekil açıklamalar yapmıştı. Ne tuhaf değil mi?

Bugünün mahalle dizilerinde eksik olan ne diye düşününce işte bende bunlar canlanıyor. Karakterler karton, belki de sansürden ziyade ihtiyaç duyulan otosansür elimizi bağlıyor. Sevinen karaktere şöyle bir kadeh rakıyla felekten bir gece çaldıramıyoruz, aşıkların dudakları birleşemeden ekranı karartıyoruz. “Aile dizisi” anlayışımız garip bir muhafazakarlığın tezahürüne döndü. Oysa İkinci Bahar da aile dizisiydi, Havva Ana’nın böbrekleri için her bölüm biraları yuvarladığı Yeditepe İstanbul da, Süper Baba dizisindeki İpek karakterinin politik demeçleri değil miydi geçtiğimiz aylarda sosyal medyada elden ele dolaşan? O da aile dizisiydi, hem de ne dizi… İkinci Bahar’ın senaristi Sulhi Dölek’in kıvrak zekası ve keyifli dili hikayeyi ayrıca cezbedici kılıyor elbette, ancak bugün de kalemiyle ilham veren, gülümseten pek çok senarist var. Sorun sektördeki yeteneksizlik demek sorunu at gözlüğüyle bambaşka bir noktaya indirgemek olur sadece. Özetle, günümüzün aile dizileri kamu spotundan hallice, durum böyle olunca gerçeklik de, sıcaklık da tuzla buz oluyor. Maalesef izleyiciyi sigaraya özendirmeyeceğiz derken, kederlendirip insana bir sigara daha yaktırıyorlar… İyisi mi İkinci Bahar izleyelim, sonra Yeditepe İstanbul, belki ardından da Süper Baba, bugünün karakterleri ne kadar ölü doğuyorsa onlar hala yaşıyor zira.

 

Gizem Kaboğlu

 

Gizem Merve Kaboğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.