Uzun zamandır merakla beklenen Blade Runner’ın 35 yıl aradan sonra gelen devam filmi özellikle geçtiğimiz sene Arrival (Geliş) ile büyük yankı uyandıran yönetmen Denis Villeneuve’in son filmi. Şu sıra vizyonda olan film sansür tartışmalarını da beraberinde getirdi. Yeni film öncesi, varoluşçu altyapısı, görsel efektleri ve zamanının çok ötesinde bir anlatımla Ridley Scott başyapıtı Blade Runner’ı bir hatırlayalım.
Philip K. Dick’in “Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?” adlı öyküsünden uyarlanan 1982 yapımı Blade Runner alt yapı olarak tür içerisinde farkını ortaya koyan ve her geçen sene daha da değerlenen bir film. Öyle ki filmin değeri ilk zamanlarda bile o kadar anlaşılamamış yıllar içerisinde film hak ettiği değeri bulmuştu. 1979 yılında bilim kurgu/korku türünde bir çığır açan yönetmen Ridley Scott, fazla aralık vermeden yine bir bilim kurgu başyapıtı ile seyircilerin karşısına çıktı.
2019’un Los Angeles’ında geçen filmde Tyrell adlı şirket insan hizmeti için Replikant adını verdikleri insana çok benzeyen androidler yaratırlar. Bu androidler Nexus 6 denilen aşamaya geldiğinde ise Replikantlar insanlardan daha çevik, daha zeki ve hızlı bir konumaydılar. Bir kolonide Replikant’lar tarafından çıkan bir isyan sonrasında bu androidler dünyada yasa dışı olarak ilan edildiler. Blade Runner denilen keskin nişancılar ise bu Replikant’ların peşinden gidip onları avlamakla görevlendirildiler. Buna infaz yerine “emekliye ayırma” dediler. Film kaçak 6 Replikant’ın peşinden giden Blade Runner, Deckard’ın (Harrison Ford) hikayesine odaklanıyordu.
Film kara film (Film Noir) atmosferine sahip bir bilim kurgu filmiydi. Ünlü düşünür Jean Paul Sartre’nin “varoluş, özden önce gelir” önermesi filmin çatısını oluşturuyordu. Düz bir anlatıma sahip filmin bu durgunluğunun altında huzursuz bir ortam vardır. Mutsuzluk, umutsuzlukla beraber gelecekte sözde “otorite” adı altında bir kaos hüküm sürüyordu. Pek çok filmde izlediğimiz gelecek tasvirini yansıttığını düşündüğünüz ilk dakikalarda film aslında neon ışıklar altında nasıl bir krallığın ve karamsarlığın olduğunu açık bir şekilde yansıtıyordu.
Replikant’ların sorguladığı varoluş, var olmaya devam etme isteği, yaşam içerisinde bir yerleri olduğunu bilmek, yaratıcı sorgulaması filmin can alıcı noktalarıydı. Tüm o karanlık atmosfer içerisinde en basitinden Replikant olan Roy karakterinin elinde tuttuğu güvercin bile çok şey ifade eder. Bu yalnızca Replikant’ların yaratılışını sorgulaması değil, bir insan olduğunu bildiğimiz (ya da bilmediğimiz, bunun hakkında tartışmalar yıllardır sürüyor) Deckard’ın da kendi yaşamını sorgulamasıdır.
Otorite, İrade ve Farkındalık
Temelde Replikant’ların isyanına baktığınızda sadece köle olarak yaratılmış olmanın verdiği bir ezilmişlik hali, hele ki insandan, yaratıcısından özellikleri itibarı ile çok daha üstün bir varlık olmasına rağmen onları sorgulamaya iten en önemli unsur. Nihayetinde bu gibi sorgulamalar yapmaları için üretilmemişlerdi. Keskin bir otorite kılıcı altında “sadece hizmet et” mottosu ile köle olarak yaratılan bu Replikant’ların düşünebilme, muhakeme yeteneği varken sorgusuz itaat etmeleri de düşünülemez. Tıpkı tarihte ilk fırsatta ortaya çıkan köle ayaklanmaları gibi, Replikant’larda bunu değerlendireceklerdi. Üstelik değindiğim gibi tarih boyunca yaşanan isyanlardaki kölelerden çok daha üstün özellikleri varken, bu kaçınılmazdır.
Blade Runner denilen keskin nişancıları bile sürekli sorgulayan, adım adım takip eden sert bir otoritenin özgürlük ve irade karşısında durduğu gün gibi bellidir. Bu nedenle filmde açık bir şekilde verilmese de biz o sert otoritenin varlığını hissederiz.
“An”ı Yaşayabilmek
Bir Replikant olan Roy’un önce yaşamı sorgulaması ama sonradan yaşamdaki “an”ların değerini anlaması tam bir ders niteliğindedir. Kötü adam olarak gördüğümüz, imha edilmesi gereken bir pürüz olarak görülen Roy’un peşindeki Deckard’a tokat gibi cevabı vardır. Deckard onun hayalini bile kuramayacağı şeyler görmüş yaşamıştır. Bu bile Roy’un kısıtlı zamanında “an”ının ne denli önemli olduğunun farkına varmasının göstergesidir. İnsanoğlu özgür iradeli yaşamında ne denli bunun kıymetini bilmektedir?
Ve Blade Runner 2049…
Varoluşu sorgulayan ve betimlediği gelecek tasviri ile günümüzde hala pek çok okumaya açık olan Ridley Scott başyapıtı yıllar sonra gelen devam filmi ile gündemde. Harrison Ford’u yine Deckard rolünde izlediğimiz yeni film Blade Runner 2049’da ayrıca yeni neslin gözde ve başarılı aktörlerinden Ryan Gosling de yer alıyor. İlk filmden 30 yıl sonra geçen hikayede polis memuru K’nın insanlığın sonunu getirebilecek bir sırrı öğrenmesi, bununla baş edebilmek için eski bir Replikant avcısı olan Deckard’ı araması ve akabinde gelişen olayları konu ediniyor. Gelen eleştirilerin oldukça iyi olduğu devam halkası, ilk filmin ulaştığı çıtaya erişebilir mi orası bilinmez ama yıllar sonra Denis Villeneuve gibi yetenekli bir yönetmenden efsane bir filmin devamını izlemek hiç şüphesiz keyifli olacaktır.