Aylardır yasaklandı yasaklanıyor derken evlilik programları için nihai karar verildi. RTÜK’ün kanallarla yaptığı toplantılar sonrası evlilik programları tarih oldu.
Evlilik Programından Dizi Çıktı!
Yapımcılar ve kanallar da düzenlemeler sonucu ister istemez kendilerine yan yollar arıyorlar, arayacaklar. TV8, Kısmetse Olur programının yarışmacılarını bir araya getirdiği Gençlik Başımda Duman dizisini hayata geçirmeye hazırlanıyor, Show TV’nin Evleneceksen Gel programının kavgalarıyla ünlü çifti Solmaz ve Kaan’ın başrolü paylaştığı Aşk-ı Roman ise aynı kanalda çoktan yayına girdi bile. Ne değişti? “Yaşananlar senaryo, bu da dizi” şeklinde bir meşruiyet kazandırılarak evlendirme programlarının ekran yüzlerinin maceralarına devam ediliyor. İşlerin kalitesi tartışılır, ancak izleyicisi var mı? Var… Ekran ticari bir mecra mı evet, o halde ne yapımcıyı ne de kanalı yargılayamıyorum kusura bakmayın.
Mayıs ayında Cinedergi için yazdığım yazıda şu cümleleri kullanmıştım: “Yayından kaldırılan programlar ile ilgili haberleri okurken aklıma o meşhur ve trajik Türk filminin “Ahlaksızlığı yayma cemiyeti” sahneleri geldi. Durum bence bu kadar trajik… Zira yasaklamak çözüm değildir, TV aynadır. Rahatsızlık duyulan her neyse bu şekilde yasaklarla yok edilemeyecek ancak halı altına süpürülecektir. Bu olmasa ekrana başka versiyonda bu tür programlar muhakkak çıkaracaktır.”
Evlilik Programları Bitti, Dedektiflik Programları Başladı
Öyle de oldu. Kanalların tutunduğu bir diğer format da alışık olduğumuz konseptten seçildi. Yıllardır Müge Anlı’nın başarıyla sürdürdüğü format kopyalanarak kanalların yayın akışına adeta yapıştırıldı. TV8’in yaz ekranında benzer formda iki program başladı. Yaşamdan Hikayeler ve Gerçeğin Peşinde. Dedektifçilik oynanan programlardan özellikle Gerçeğin Peşinde’nin dekoru bile Müge Anlı ile Tatlı Sert’in neredeyse kopyası. Kanal D “Gel Barışalım” adıyla başlattığı programın formatını düzenleyerek dedektiflik programlarına çevirdi, Asuman Dabak da üçüncü sayfaya konu olan programları, “yaşamdan trajedileri” ekrana taşıyan bir diğer isim oldu. Beklendiği üzere Fox’a geçen Seda Akgül de benzer yapıda bir programla ekrana gelmeye hazırlanıyor. Gündüz programlarını tek cümleyle özetleyecek olursak ekran koca bir üçüncü sayfa haber bültenine döndü.
Şimdi Daha mı Ahlaklı Olacağız?
Cinayet, taciz, dolandırıcılık haberlerinin incelendiği ve aydınlatılmaya çalışıldığı bu formatlar ister istemez akla aynı soruyu getiriyor. “Şimdi daha mı ahlaklı olacağız?” Elbette hayır. Öncelikle reality mantığındaki bu programların ekranda olmasına karşı değilim, evlilik programlarına da karşı olmadığım gibi… Yayınların “ahlak” gibi göreli ölçülerle eleştirilmesi, cezalandırılması ve yasaklanmasının tartışılması gerektiğine inanıyorum. Yasaklayan mantıktan bakarsak zaten bu programların halı altına süpürülen nice “ahlaksızlığı” su yüzüne çıkaracağına şüphe yok. Ne olacak peki? Aile içinde tacize uğrayan çocukları konuşunca, cinayetleri kimin işlediğini gündüz yayınında tartışınca evlendirme programlarından daha mı iyi örnekler çıkacak karşımıza? Elbette bu programlara da düzenlemeler gelecek, o zamana kadar da yeni formatlar düşünülecek, anlayacağınız “ahlakımız bozuluyor” paranoyası ekran için kısır döngüden başka bir şey değil.
Peki Bu Düğümün Bir Çözümü Yok mu?
Herkesin izlemediğini iddia ettiği, herkesin izlediği, elitist yorumcuların rahatsızlıklarını dile getirdiği, muhafazakarların ahlaksız ilan ettiği ve neticede yasaklanan TV ürünleri form değiştirecek var olmaya devam edecek. Düğümün çözümü reyting ölçümlerini değiştirmek. AB grubunun etkisini panelde artırmak, eğitimin örneklem seçimine etkisini yükseltmek. Ancak bu da eskisinden çok daha zor, zira sermayenin el değiştirmesi ile satın alma gücüne sahip olanların eğitim düzeyleri, tüketim alışkanlıkları geçmişe göre bir hayli değişti. Bugün yapılan düzenlemeler toplumun beğenisini beğenmemekten öte değil, o zaman dönüp neden izleyicilerin bu programları tercih ettiğine bakmak, sosyal politikaları gözden geçirmek lazım. Medya okuryazarlığı kursu açan belediyeler olsun mesela, her gün ekrandaki travmaları izleyip kendi haline şükretmesi beklenen izleyiciye meslek kazandırılsın, okullarda yorum ve analiz kabiliyetini artıracak felsefe, mantık dersleri verilsin. Ev kadınlarını da işsiz oranına katmaya ne dersiniz? Yeni işsizlik politikalarını kadın istihdamı üzerinden yeniden düzenlemeye başlamanın tam sırasıdır belki de… Ha! Bunları yapmak zor mu zor, bahsettiklerim imkansızdan öteye geçiyor mu, geçemiyor. Okur olarak siz bile burun kıvırıyorsunuz bu satırlara eminim. Sonuç? Hiçbir şey değişmeyecek sayın izleyici, dün evlenenler bugün boşanacak, yarın barışacak, sonraki gün dedektiflik programında eşlerini arayacak… İzleyicinin bu seçimlerine neden olan ne görülmeyecek. Sosyal politikalar asosyal olmaya devam edecek, cezalar kesilecek, yeni yeni denemelerle ekranda “yalancıktan diziler”, “çakma dedektifçilikler” var olmayı sürdürecek. Ahlakımız? Ben başa dönüp “kime göre ahlak”ı sorgulamayı seçiyorum, ki bu mevzular baya can sıkıcı. İyisi mi, iyi seyirler.
Gizem Kaboğlu