Belgeselcilerin belgesellerini finanse etmesi ve uluslararası pazarda sergilemesi her geçen gün daha zor hale geliyor

Geçtiğimiz ay Amsterdam’daydım. Sevgili arkadaşım, belgesel uzmanı Marijke Rawie ile bir kahve içiminde buluştuk. Marijke, Mayıs 2013’te 5.TRT Belgesel Ödülleri, Ekim 2015’te Belgesel Sinemacılar Birliği’nin Pitch in İstanbul projesi kapsamında İstanbul’daydı. Özel hayat, tatil matil sohbeti derken… söz geldi doğal olarak belgesele.

Sen neler yapıyorsun bu aralar, ben neler yapıyorum, neler yapabiliriz derken, sorduk karşılıklı “sizin oralarda belgesel ne alemde ?” diye. Ben anlattım bizim buraları. O da Avrupa’daki durumu. “Şu aralar Avrupa belgesel piyasası başarılı mı, ne var ne yok?” diye sual ettim. Aldığım cevabı kıskanmadım desem yalan olur. İşte cevabı:

Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü her yıl televizyon kanalları ve festivaller tarafından gösterilen daha ilginç ve başarılı belgeseller var!

Hayır, çünkü belgeselcilerin belgesellerini finanse etmesi ve uluslararası pazarda sergilemesi her geçen gün daha zor hale geliyor

“Ortada böylesi güçlü ve talepkar bir pazar varken neden zor ki Marijke?” demeden edemedim. Belgeselleri zorunluluktan yayınlamayan televizyonlar varken, Amsterdam’da IDFA, Dok Leipzig, Sheffield Doc/Fest, Jihlava IDFF Nyon Visions du Réel, ZagrebDox, Kopenag’da CPH:DOX, Marsilya’da FID, Berlin Doc gibi daha nice festivaller belgeselleri desteklerken niye zor ki? Yanıt oldukça ilginç.

Birincisi her sene piyasaya gelen geliştirilmiş belgesel önerileri git gide daha da artıyor. Uluslararası festivallerin ve Avrupa’daki televizyonların belgesel türüne olan ilgisinin artışı belgesel yapmak isteyenleri de arttırıyor. Bu alandaki eğitim fırsatlarını ve inisiyatifleri takip ede, belgesel yapmak isteyen insanların sayısındaki artış pazar payını da etkiliyor.

Bu durum, aynı zamanda her yıl çok yüksek kalitede, yeni belgesel fikirlerin muazzam bir şekilde akışını sağlıyor. Başarılı bir belgeselin standartları giderek artmakta. Festival ve televizyonlar belgesel seçimlerinde gittikçe çok daha seçici hale geliyor.

İkincisi belgesel pahalı bir tür ve son yıllarda giderek daha da pahalı hale gelmekte. Uluslararası bir belgesel için minimum bütçe en az 100.000 Avro, ancak çoğu zaman 300.000 veya daha fazla. 800.000 ila 1 milyon Avro’luk bütçeler kesinlikle nadir değil. Fakat belgesellerin üretilmesi için Avrupa’da ulaşılabilir olan toplam para miktarı ise son on yılda önemli ölçüde artmadı. Dolayısıyla belgesel yapımcılarının bu uluslararası pazara başarıyla girmesi giderek zorlaştı.

Valla ne diyeyim Avrupa’nın sıkıntısı bir nevi bolluktan… Kaliteli üretim ve talep artışındaki bolluğa nazaran aynı ölçüde bütçelerin artmamasından. Ama yine de ortada bir belgesel ekonomisi, bir pazar payı var yani… Bizdeki de kıtlıktan. İçerik ve sanatsal açıdan zengin ve özgün, ekonomik açıdan sürdürülebilir belgeseller yapabilme ve bunu festivallere, televizyonlara sunabilme, talep yaratabilme ve satabilme kıtlığından… Sinemada belgesel gösterebilmekten ve bundan bir kazanç elde edebilmekten hiç söz etmiyorum bile. Neyse önümüzde aşılacak tepeler, öğrenilecek, tecrübe edilecek yeni yollar var bunu biliyoruz. Ancak azimle, umutla yürümeye, üretmeye devam eden belgeselcilerimiz de var bunu da biliyoruz. Yola devam ediyoruz…

Son yıllarda festivallerimizde yaşanan her türlü kaotik durum ve istikrarsızlık sürerken, ülkemizin film festivallerine bir yenisi eklendi. 1.Trabzon Uluslararası Film Festivali. Kurmaca, kısa ve belgesel dalında ödüllerin dağıtıldığı festival 16-26 Ağustos tarihlerinde düzenlenmiş. Belgesellerin giderek festivallilerden uzaklaştırıldığı bir dönemde belgesel kategorisinde de ödüller verilmesini her şeye rağmen olumlu karşılıyorum. Umarım kararlı bir şekilde büyüyüp, gelişerek devam eder. Sevgili arkadaşım-meslektaşım İsmet Yazıcı belgesel bölümünde juri üyesi idi. İstanbul’a döner dönmez izlenimlerini aldım. İzlenimlerinin ötesinde sıkı bir değerlendirme yaptı doğrusu.

Birinci filmi seçmek hiç zor olmadı; Volkan Budak’ın “Yaban”ı, katılan 13 iş arasında öyle parlıyordu ki… Estetik olarak ve anlatım diliyle hem farklı hem de çok etkileyiciydi. Söz, metin yoktu; ama müzik-efekt ve tabi ki görüntüleriyle öyle büyük bir cümle kurmuştu ki “en iyi”, Volkan Budak’ın hakkıydı.

Seçim yaparken hem adaletli olmak tabi ki çok önemli; hem de bugünlerde oldukça kaymış olan “belgesel” kavramının hakkının verilip verilmediğini çok iyi tartarak karar vermeye çalışmak, bir seçim yapmak çok önemli. Belki de bugünlerde her zamankinden daha fazla önemli. Çünkü, neredeyse bir adım sonrası “yahu biz neye belgesel diyorduk” diye birbirimize sormaya başlayacağız. Ben yaptım oldu duygusuyla hareket edilmeye başlanıldı biraz dersem kızanlar çok olacaktır sanıyorum, ama öyle görüyorum maalesef. Bizim üzerine titrediğimiz, her seferinde kendimizi, ürettiklerimizi bin kere tartarak, sorgulayarak yürüdüğümüz bu alan, bugünlerde çok moda ve belgesel yapmaya meraklı çok insan var.

Teknolojik imkanların yaygınlaşması ile birlikte, bir şekilde insanların kendilerince ilginç buldukları şeyleri, durumları aktarma isteklerinin artması tabi ki çok normal; ama tür tanımını yaparken, ‘belgesel’ diye adlandırırken bir ölçü, bir tartı olması gerekiyor; bu kalmadı. Bizim bir zamanlar kültür-sanat programı dediğimiz şeyler “belgesel” diye başlıklandırılmaya başlandı. Gezi programı olarak gördüğümüz şeyler belgesel olarak adlandırılmaya başlanıldı. Röportaj üzeri işler çok yoğunlukta. Bir de tabi aslında biraz daha propagandif işler var, o düşünceye yakın olanların gözü kapalı alkışladığı ve ne kadar nesnel olduğu tartışılmadan, anlatım dilinin başarılı olup olmayışı tartışılmadan kabul gören işler var. Öğrencilerin ilk işleri – genellikle bitirme projesi olarak yaptıkları- çok fazla dolanımda. Trabzon Uluslararası Film Festivali’nde de öğrencilerin ürettikleri epey fazlaydı. Gözler daha profesyonel işleri arıyor açıkçası. Profesyonel olarak bu işi yapanların filmleri maalesef çok az. Çünkü üretme koşulları giderek daha zorlaşıyor. Evrensel standartlarda profesyonelce bir belgesel üretmek pahalı bir iş, iyi bir tedrisattan geçmiş, uzun yollardan gelmiş olmak gerekiyor hakkını verebilmek için. Sözün özü çok büyük emek istiyor, iyi bir zihin çalışması gerekiyor. Tabi ki Türkiye koşullarında hepimizin bildiği açmazlar var. Dolayısıyla da bu işin emektarları için ciddi zorluklar var. Benim hayalim, aslında festivallerde “proje ödülü” verilmesi. Hem proje, hem de projeyi üretecek kişinin yapabilirliği değerlendirilerek finans sağlanması, bir sonraki yıl da bu projelerin gösteriminin yapılması. Sözün özü, gözümüz “belgesel” arıyor; hakkıyla yapılmış işleri, profesyonellerin işlerini izlemeyi özlüyoruz.

Aslında belgesellerin dünyaya açılan pencereler olarak yarıştırılmaktan öte seyredilmesi, üzerinde düşünülmesi, tartışılması, üretiminin desteklenmesi daha sahici olurdu. Ne var ki; şimdilik zamanın ruhu, sektör böyle akıyor… Gerçi bir iki festival belgesel projelerini ödüllendirmeye başladı ama…

Bu arada 1. Uluslararası Trabzon Film Festivali Belgesel Ödülleri ise şöyle:

En iyi belgesel: “Yaban” / Volkan Budak

En iyi ikinci belgesel: “Salyangozun Yolculuğu” / Şenol Çöm

En iyi üçüncü belgesel: “Işıklık” / Burak Doğan

Semra Güzel Korver
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.