Sümela’nın Şifresi 3: Cünyor Temel filminin başarılı oyuncusu Yeşim Alıç, Arap bir sekreteri canladırırken Karadenizli şivesiyle konuşmanın bir mucize olduğunu söyledi…

Sinemamızın oyunculuk bazında büyük problemler yaşadığı bir gerçek. Özellikle son dönemde revaçta olan komedi filmlerinde ki oyunculuklarda bu daha çok ortaya çıkıyor. Komedi gibi zor bir türü küçümseyen yapımcıların sadece güzel kadın kontenjanından oynattığı oyuncular senaryoda eklenti kalıyor, hatta komediye negatif bir komiklik katıyor. Neyse ki Yeşim Alıç gibi kökeni tiyatro menşeyli, bu işi ciddiye alan oyuncular var. Alıç ile hem Sümela’nın Şifresi 3: Cünyor Temel filmini hem de oyuncu erozyonunu konuştuk.

Senaryo size geldiğinde sizi etkileyen şey ne oldu?

Hikayenin akıcılığı ve güldürmek için zorlama sahnelerin olmayışı. Elbette senaryo bir kurgudur ancak adı üstünde “komedi” beklenti yaratıyor, beklentinin peşine takılıp sürüklenirseniz tadı kaçar

Rolünüzü biraz anlatabilir misiniz?

Trabzon’a tarihi Avni Aker Stadyumu’na gökdelen inşaatı yapmak üzere gelen Arap işadamının sekreterini oynuyorum. Adı Sayfiye , her işi, seyahati, toplantıyı, yemek saatini hatta yenilecek yemeği organize eden dikkatli, disiplinli, titiz, dakik ve sadık bir sereter. Cabir El Kurabiye ve zevcesi Nevriye’nin eli , ayağı, herşeyi.

Bir serinin 3. devam filminde oynuyorsunuz. Bu serinin böyle ilgi görmesinin sizce sebebi nedir?

Serinin 3. filmi eğer çekilmişse çok sevilmiş ve beklenti yaratmış demektir. Ancak beklenti yukarıda da söyledigim gibi hele komedide daha çok güldüreyim düşüncesiyle tad kaçırmaya sebep olabilir. Serinin başarısı ilk filmden itibaren çizgisini daha çok büyüsüne kapılmadan sürdürebilmesinde bence. Hatta daha komik yerine daha sadeyi aramış sanki. İnsanı , mizah anlayışı, pratik zekası, sadakati, doğası ile Karadeniz’i abartmadan ve eksiltmeden tüm sahiciligi ile anlatan dili seyirciyi sarıp sarmalıyor. Bu film ayrıca Trabzon için önemli bir mekan olan Avni Aker Stadyumu’na da saygı duruşu da. Futbola bu stadyumda başlamış ve efsane olmuş futbolcular da anılarak aslında tüm vatan toprağında tarihe sahip çıkılması gerektiginin , bizi biz yapanın geçmişimiz oldugunun altı çiziliyor. Komedi filminin içine bu öğeler de girince sahiciliği seyirciye ulaşıyor.

Hollywood’ta komediyi üstünde taşıyan ve güzel kadın portresine de uyan isimler var. Mesela Meg Ryan, Goldie Hawn gibi. Türkiye’de özellikle komedide kadınların beyazperdede geri plana itildiğini düşünüyor musunuz?

Yapımcıdan başlamak üzere senaryo ve komedi algısının kalıplaşmış olması kadının komedide öne çıkmasını engellemiş olmalı diye düşünüyorum. Bu algıyı besleyen “Komik olan erkektir ya da erkek cesaret eder. Güzel olan hele ki kadın komik degildir, komik olmak için kusurlu olmak gerekir” gibi alışkanlıklar var. Alışılmış olan kolaydır ve korunaklıdır. Klişenin dışına çıkıp denemek cesaret ister, inanmak ve üretmek ister. Hele gişe kaygısı işe karıştı mı gemiler hemen emniyetli limanlara yanaşır. Belki eskiden de vardı çok iyi komedi kadın oyuncusu beyazperde de arz-ı endam edecek ve seyirciyi mutlu edecek ama fırsat olmayınca… Komedinin komiklik olmadıgı keşfedildiğinde yeni arayışlar ve cesaretli kararlarla birlikte sinemada kadın komedi oyuncuları da yer almaya başladı. Aslında komedi oyuncusu demeyeyim, komedide de başarılı olan kadın oyuncular… Komedi zor iştir, temeliniz yoksa inşaat durur. Bakın şimdi komedide başarılı kadın oyuncuların hepsi güzel hem de çok güzel.

Komedi aslında zor bir tür. Kendinizi komedyen olarak niteliyebilir misiniz? Bunun diğer türlerden oyunculuk olarak farkı nedir?

Oyunculuga başladığım ilk yıllarda tiyatroda yönetmen ve yönetici olarak kabul görmüş bir büyüğüm bana sen komedi oyuncusu olamazsın dediğinde anlayamamıştım, yoksa ben iyi bir oyuncu degil miydim, korku dolu ve ağlamaklı gözlerle neden diye sormuştum. Çünkü sen güzelsin ve komedi güzel kadın istemez diye yanıt vermişti. Bu cümleyi duydugumda yıl 1992 idi ve 2004 yılında Afife Tiyatro Ödüllerinde Yılın En Başarılı Komedi Oyuncusu ödülünü aldım. Ama komedyen değilim, komedyen daha çok güldürü sanatçısı olarak tanımlanıyor ve stand up performans yapanlar evet güldürmek için yola çıkıyor. Burada çizgiyi doğru çekmek gerekir. Komedi oyunculuğun bir türüdür ve hata affetmez. Komediyi yazmak da, çekmek de, oynamak da kıvraklık ve zeka ister. Komiklik yapmak dışarıdandır, yamadır ve göstermecidir ama komedi oynamak göstermeye ihtiyaç duymaz, vardır, sizindir ve seyirciye ulaşır. Komedi oynamak çok tehlikeli iştir yahu… Sizi vezir de eder rezil de… Zamanlama çok önemlidir mesela… Bir durum, bir bakış, nida, söz ya da espriyi tam yerinde, salisesinde ve dozunda yapmalı veya söylemelisiniz ki seyirciye ulaşsın, yoksa o en güzel espri bile sönmüş balon gibi yerlerde sürünür. Komedi oyunculgu temeli eğitim, tecrübe ve nabız tutma üzerine kurulu değilse kurmaya çalıştıgınız binanın altında kalırsınız. Komedi kışkırtır… Seyirciden gelen reaksiyon sizi daha çok yapmaya iter ki işte elmayı ısırdığınız an o andır, dozu kaçırırsınız ve pıııssssss – hani nerede gülme, daha demin gülüyordunuz ama … Seyirci affetmez. Tiyatroda bunu birebir anında yaşar ve belki “U” dönüşü yapabilirsiniz ama sinemada bir kez çekilmiş montaj masasından geçmiş ve sunulmuşsunuzdur. Zeka, değerlendirme, zamanlama ve tabiii çalışma… Velhasıl komedi yaman iştir, vezir de eder rezil de…

Bazı rollere hazırlanırken (Tarihi karakterler veya kör bir kız) gözlem ve araştırma gerekir. Halbuki bazı roller sizin biriktirdiklerinizden ortaya çıkar. Bu rol biraz öyle sanıyorum. Bu role kendinizden ne gibi katkılar yaptınız?

Oyunculuğun her hazırlığı ögrencilikten yeni bir karakter yaratmaya hep gözlemden başlar. Önce gözlemevinden başlarsınız gözlemeye. Gözlemevi, sizin kendi eviniz bedeniniz, davranış ve tepkileriniz, hayata bakışınız , başarılarınız ve hayal kırıklıklarınız… Ben kendimi tanımadan, duygu geçişlerimi bilmeden kör, sağır birinin davranışını nasıl gözlemlerim. Çünkü gözlem anlamaktır, değerlendirmek, işe yarayanı cebinde, yüreiğinde biriktirmektir. Bu role birilerini gözlemleyerek hazırlanmadım. Bu role daha çok aklımı kattım, biraz logaritma gibi düşündüm, formülledim sonra puzzle parçalarını birlerştirdim. Türkçe konuşan bir Arap tanımadığım gibi gözlemleyebileceğim biri de yoktu. Ancak konuşurken hançereyi nasıl kullandıklarını ve harf telaffuzlarını çözmek için Arap televizyon kanallarını izledim. Bu rol tam bir kreasyon oldu.

1980 ve 90’ların ikinci yarısına kadar sinemamızda feminizmin etkisi gözükür. Bunun faturasını ödeyen (Müjde Ar, Nur Sürer) oyuncularımız var. Fakat 2000 sonrası bu anlamda sinemamızda bir geriye adım atıldığını düşünüyorum. Bir kadın oyuncu olarak buna katılıyor musunuz?

Zemin algıyı yaratır, algı da davranışı. Her dönem kendi ihtiyaçlarını doğurduğu gibi kendi çözümlerini de bulur. Önceleri kadın sinemada bedeni, dişiliği, ak ve kara gibi iki uçta temsil ettigi ahlak algısı ve 1980 – 1990’lı yıllarda birey olarak sinemada yer alması, cinsel tabuların yıkılma çabaları değişen toplum algısının gereğiydi. 2000 sonrası toplumda ahlak, para ve insana bakış algısı, kadına şiddet yine kendi ihtiyaçları doğrultusunda çözümler arayıp yolunu çizmekte. Sinema mı geri adım atıyor yoksa toplumsal algılarımız mı?

Sinemamızda son dönem oyuncuların daha çok dizilerden geldiğini görüyoruz. Bu anlamda sinema ve dizi oyunculuğunun farkları olduğunu kabul eder misiniz? Eğer teknik olarak farkları varsa şu an sinema oyunculuğu açısından bir dezavantaj yaşanıyor mu?

Oyunculuk oyunculuktur, bunun dizisi, tiyatrosu, sineması olmaması gerekir. Teknik açıdan farkları tabii var ancak bu sizin karakter yorumunuzun temeline, hazırlık aşamasına etki etmez. Tiyatro da 1,5 ay prova yaparız, sinemada senaryo elinize geçtiği andan itibaren bazen 1 ay bazen 1 hafta, dizide bazen 1 gün… Ancak seyirci “Vah vah hazırlanacak zamanı azmış bu sefer böyle kabul edelim” demez. Dizide karakteri bölümden bölüme işleyip gelen reaksiyona göre senaryoya bağlı kalarak dönüştürebilirsiniz ancak sinemada çekim başlamadan her sahneyi ve ayrıntıyı çalışmalı ve kurgulamalısınız. Çünkü bazen sinemada son sahneniz ilk iş günü çekilebilir ve hazırlığınız tam değilse karakter yolculuğunuzun bir ayağı çukura batmıştır bile… Tabi beyaz perdede daha yalın sade ve minimal oynamak gerekir aksi halde aktardığınız duygudan çok kaşlarınızın düzgün alınıp alınmadıgına, göz farınızın rengine çekersiniz seyircinin dikkatini…

Sizin köken olarak tiyatroyu tercih ettiğinizi biliyoruz. Dikkat edilirse komedi türüne yatkın kadın oyuncuların neredeyse hepsinin kökeni tiyatro. Bunun sebebi sizce nedir?

Hikmet sualde gizli… Soruyu tersten okuyalım: kökeni tiyatro olmayan oyuncular komediye yatkın değil. Dedim ya komedi tehlikeli iştir yetenek yetmez, alt metin değerlendirmesi. Zamanlama, kıvraklık ister. Tiyatro evet tiyatro… Her işte olduğu gibi eğitim. Seyirci beğendigi kadın komedi oyunculularını neden beğendigini kendine sorsun “ve cevabı duyar gibiyim: çok sahici…” Sahici olmak için engebeli yollardan geçmek ve buna rağmen devam etmek gerekir.

Kamera arkasına veya senaryo yazımına ilginiz var mı? Son dönemde Senaryoların 60 dakikadan fazla yazılmaması yönünde eylemler var. Siz buna katılıyormusunuz? Bir oyuncu olarak uzun süreli dizilerin size verdiği zarar nedir?

Diziye ilk başladığım yıllarda her işin nasılına olan merakımla 13 bölüm reji asistanlığı yaptım görmek anlamak için. Senaryo yazımına değil ama eleştirisine didik didik etmesine bayılırım. Dizi bölüm yayınlarının 60 dakikaya düşürülmesine katılıyorum. Hem set emekçileri hem reji hem oyuncular için her bölüm ayrı bir maraton ve çok yıpratıcı. İnsan beden ve zihninin verimli olabilmesi için dinlenmeye ihtiyacı var ve setler mevcut durumdan dolayı bunu imkansız kılıyor.

Ne zaman oyuncu olmaya karar verdiniz? Türkiye’de oyunculuk sizce profesyonel bir şekilde yapılabiliyor mu?

Lise son sınıftayken okulum İstanbul Kız Lisesi’nin liselerarası tiyatro yarışmasına katılmasıyla sahnede buldum kendimi, ardından eğitimsiz olmaz deyip İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat dalı yetenek sınavını kazanıp kendimin en iyisi olmak üzere yola çıktım. Kimi kısıtlı olanaklar sebebiyle profesyonellik kapıları bazen yarı kapalı kalabiliyor. çalışma saatleri örnegin. Daha alacak yolumuz oldugunu düşünüyorum.

İzleyiciler için filmle ilgili benim size sormadığım ama sizin söylemek istediğiniz birşey var mı?

Gidin ,izleyin ve neden beğendiginizi kendinize sorun. Sebebini bildiğimiz hersey daha kıymetli, daha bize ait olur. Keyifli seyirler dilerim.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.