Doğru, gerçek, normal olan  yani geçerli olan nedir? İnsanoğlunun iradesi bu kavramlar üzerinde midir, yani gücümüz kendimize yeter mi? Gerçekten kendi irademiz ne kadar kendimize ait? Anılarımıza dair gerçeklik bizim algımıza göre tamamen değişir mi, gerçekten yaşandıkları için mi anı oldular? Pekiyi yaşandığı halde unutulan anlar anı değil midir? İnsanoğlu beden, ruh ve akılın birleşimi midir yoksa parçalanmışlık aslında herkes için geçerli olduğu halde başta kişi kendisi bir bütün olduğu yalanı içinde kıvranan bir varlık mıdır? Legion tüm bu felsefi soruları en çokta ana karaktere sürekli vaat edilen bütünlük üzerinden sorguluyor.

Ne de olsa bugünün insanı simülasyon, sanal, hiper realite ve ‘gerçek’ arasında sıkıştıkça kayboluyor. Ancak sorunu sadece çağımızın teknolojik gelişmeleri karşısında çaresiz kalan insanoğlu eksenin de değil ta en baştan ‘beden- ruh ve akıl’ parçalanmışlığı ve olası bütünlüğün ne kadar tamlık oluşturabileceği temelinde incelemesi Legion’ı benzerlerinden ayrıştırıyor. Kahraman şizofren mi ya da şizofreni bir hastalıksa bu durumu adlandıran herkesin normal olduğu ve dolayısıyla onların teşhis ve tedavisine göre yaşamak zorunluluğu tartışılamaz mı? Legion, X-Men’in sevilen dünyasında tüm bu zor soruları tartışıyor. Çocukluğundan beri duyduğu sesler nedeniyle hastanede tutulan kahraman aslında bu seslerin gerçek olduğu kabul edilince belki de hasta olmanın çok daha kolay ve rahat olduğuyla yüzleşiyor. Artık terapist ve ekibi aracılığıyla çoklu dünyalar arasında mücadele etmek zorunda bırakılıyor. İstese de istemese de zamanında şizofren olduğuna karar verilen hastanın artık iyi olduğuna karar verilip beden, ruh ve akıl bütünlüğü için zorlu bir mücadele başlatılıyor.

Örneğin dizi karakterin hafızasına girilip gerçek ve doğal olduğu kabul edilen olayları sadece ‘anılar’ ve anıları da geçmişe dair yanılsamalar olarak değerlendirirken bir yandan hafızayı sorguluyor öte yandan psikanalist bir yaklaşımla bütünselliğin ancak anıların tedavisi ile mümkün olacağını söylüyor. Tüm hikayenin çocuklukta gelişen olaylar, okunan kitaplar ve oynanan oyunlar ekseninde incelenmesi meseleye psikanalitik bir açıyla bakılmasını mecbur kılıyor. Müthiş skeptik değerlendirmelerle gerçek inşasının değiştirilebileceğini ve aynı zamanda gerçeğin derecelerini sorguluyor. Bu kaygan zeminde kimlik, kişilik ve karakter geliştirmenin imkansızlığı ve yine de çıkışsızlığı içinde kıvranılması çok boyutlu tekinsiz açılar oluşturuyor. Yani defalarca keşke karakter gerçekten şizofren olsa dedirtiyor. Kısacası ‘gerçek’ kavramını salt postmodern dünyanın dayatmacı teknik ilerlemeleri ile değil zaten en baştan sadece beden bütünselliğine olan kesin inanç ihtiyacının çıkmazıyla irdelediği için Legion seyri fazlasıyla hak ediyor.

Bu arada ana karakterin metafizik güçleri var ve pek çok süper kahraman gibi ne yazık ki bu güçleri nedeniyle büyük çıkmazlara giriyor çünkü gücünü kontrol edemiyor. Kendi gücü kendisine rağmen harekete geçiyor ve dolayısıyla gücü onu yönetiyor. Kontrolsüz gücün tehdit haline gelmesi, metaforik olarak insanoğlunun sınırsız akıl ve gücünü kullanma/ma arasında alacağı her kararın çıkışsızlığına dair ciddi ve yaratıcı göndermeler yapıyor. Hafıza ve metafizik güçlerin anlatının odak noktası edinildiği dizide tüm neden ve sonuçlar bu merkezde düğümleniyor/çözümleniyor. Bedenin sınırlarını zorlayan fiziksel gücün ne gibi acılara yol açtığı ve insanoğlunun hep kendi kurban ve katili çıkması seyri etkili sahnelerle büyülüyor. Öte yandan hafızanın aklın ve ruhun taşıması ve yüzleşmesi acı veren anımsatmalara sebebiyet vermesi aslında her gücün aynı zamanda çok büyük zafiyetlere neden olduğunu gösteriyor. Anlaşılıyor ki ‘beden-ruh-akıl’ bütünlüğü ya külliyen yalan ya da kişinin kendisine hizmet etmeyen üç uzlaşmaz alandan oluşması nedeniyle insanoğlunun çelişkisi bitmeyecek, bitmiyor.

Bu arada karakterlerin birbirine geçmesi anlaşılması neredeyse imkansız geçirgen beden ve ruhlar aracılığıyla herkesin aslında içinde herkesi barındırdığı ve belki de orijinal karakterden eser kalmadığını söylüyor. Ya da zaten karakterlerin orijinal yapısının bu karma bileşkeden teşkil olduğu anlatılıyor. Kişinin hem kendinden kurtulması, sorumluluğundan sıyrılması ancak öte yandan tamamen dayanaksız kalması anlatılırken adeta ‘ben’ tanımlamasına sığdırılan her şeyin derinliğini sığlaştırıyor. Yaslanacak kimseniz dahası beniniz kalmamasından bir adım ileri giderek içinde yaşadığımız bedenden bile şüpheye düşürüyor. Korkunç bir kıstırılmışlık içinde kendinden kurtulamama ve acil olarak duyulan bir ben gereksinimi aslında pek çok varoluşçu soruyu da beraberinde sürekli gündem de tutuyor. Ana karakter hipnozla bedenden çıkarak mı kendi güçleriyle ve geçmişiyle barışabilir, uzlaşabilir ya da hipnoz vb yöntemlerle kendinden tümüyle kaçarsa mı huzur bulabilir gibi sorular adım adım büyüyor. Nereye gitse, kaçsa, gelse kendisinden kurtulamadığı gibi kendisine ne kadar dönse ‘ben’in labirentinde kimliğini oluşturan bambaşka etkenlerden de kurtulamıyor.  Olmuyor, olmuyor, olmuyor ama öyle güzel olmuyor ki Legion kesinlikle seyredilmeyi hak ediyor.

ŞENAY TANRIVERMİŞ

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.