Gecen ay gösterime giren Güzel ve Çirkin (Beauty and the Beast) filmi, aklımıza hemen müzikallerin neşeli ve büyülü dünyasını getiriyor. İşte sinema tarihinin en unutulmaz müzikal filmleri…

Wizard of Oz (1939)

  1. Frank Baum’un meşhur eseri Wizard of Oz’un, Victor Fleming tarafından yönetilen versiyonu o dönemlerin en pahalı prodüksiyonları arasındaydı. Altı dalda Oscar’a aday olan film, bugün hala tüm zamanların en önemli klasiklerinden biri…

Singin’ in the Rain (1952) 

Gene Kelly, Donald O’Connor ile Debbie Reynolds’ın performansları ve sinema tarihinin en çok gönderme yapılan meşhur yağmurda dans sahnesiyle ölümsüzleşen bir film.

West Side Story (1961) 

Arthur Laurents’ın kitabından uyarlanan müzikal, modern bir Romeo Juliet hikâyesidir. Gösterildiği yıl altın çağını geride bırakan müzikal türüne yepyeni bir soluk getiren film aynı zamanda on dalda Oscar ödüllü…

My Fair Lady (1964)

Audrey Hepburn’ün en sevilen filmlerinden biri olan ve başrolü Rex Harrison’la paylaştığı My Fair Lady, yine sekiz dalda Akademi Ödüllü bir başyapıt.

Mary Poppins (1964)

Avustralyalı yazar P. L. Travers’ın, aynı adlı bir dizi çocuk kitabından Robert Stevenson’ın sinemaya kazandırdığı müzikal, dillere pelesenk olmuş şarkılarıyla unutulmazlar arasına girmiştir. 

The Sound of Music (1965)

Howard Lindsay ve Russel Crouse’un aynı adlı kitabına dayanan 1959 tarihli Broadway müzikalinin sinema uyarlaması… Robert Wise’ın yönettiği film, gerçek olaylardan yola çıkması sebebiyle en popüler müzikallerden biri oldu.

Fiddler on the Roof (1971)

1905 yılında Çarlık Rusya’sında geçen ve ilk kez 1964 yılında Broadway’de sergilenen müzikalden uyarlanan film, arka planında Rus toplumundaki değişimleri ele alır.

Grease (1978)

Yönetmenliğini Randal Kleiser’in yaptığı, başrollerini John Travolta, Olivia Newton-John ve Stockard Channing’in paylaştığı Grease, eleştirmenler tarafından zamanın ötesinden kabul edilen müzikallerdendir.

All That Jazz (1979)

Bob Fosse’nin yarı otobiyografik filmi All That Jazz, şov dünyasının ve şaşanın bir sanatçının hayatını nasıl derinden etkilediğini gösteren etkileyici bir film.

Moulin Rouge (2001)

Baz Luhrmann tarafından yönetilen film, gösterildiği yıl sekiz dalda kazandığı Oscar adaylığıyla Disney’in Güzel ve Çirkin’inin ardından on yıl içinde En İyi Film ödülüne aday gösterilen ilk film oldu.

Bahsetmeden geçilmeyecekler: Annie (1982), Dancer in the Dark (2000), Top Hat (1935), Oliver (1968), The King and I (1956).

 

 

 

Başak Bıçak
1987, İzmir doğumlu… Sinemayla olan aşkı henüz ilkokuldayken gittiği Aslan Kral filmiyle başladı. Öylesine sevmişti ki bu filmi, yıllar sonra tekrar izlediğinde kaybettiği bir oyuncağını bulmuş gibi mutlu oldu. Lisede okuduğu Fransız koleji ise her şeyin başlangıcı oldu. Dans tutkusunun sadece halk oyunlarıyla sınırlı olmadığını anlayıp o günden bugüne hep dans etti, bu sayede bir çok ülke gezdi, hala da dans ediyor. Üniversitede Tarih bölümüne girerek yaşam enerjisiyle hiç ilgisi olmayan bir meslek tercih etti. Bir de üzerine Avrupa Tarihi Yüksek Lisansı yaptı ki hayatın ne kadar çekilmez olur görebilsin diye… Bunların üzerine tarihi çok sevdiğini söylemek biraz tuhaf olur sanırım, ama gerçekten seviyor. Üniversitede tarihe gömüldüğü zamanlarda, yüksek lisansta da tezini bitirmeye çalıştığı şu günlerde sinema her zaman onun için kaçış noktası oldu. Bitmek bilmeyen izlenmesi gereken filmler listesiyle uğraşırken tezini ihmal etti ama bu sayede Öteki Sinema’da yazarlığa ilk adımımı attı. Ve sinema yazarlığının onu ifade eden en güzel yollardan biri olduğunu keşfetti. Tarih, dans ve sinema tutkusuna bir de şarap sevgisini ekledi ve sanırım bu gidişle yine bambaşka bir iş yapacak. Hayat onu sürprizleriyle karşılarken, o da tutkularına yenilerini eklemeye kararlı…

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.