2001: A Space Odyssey ve Blade Runner gibi başyapıtların öncülü olduğu bilim kurgu türünün örnekleri özellikle 2000 sonrasında oldukça artmaya başladı. Her yıl birçok bilimkurgu filmi çekilmesine rağmen bunlardan biri hep öne çıktı, daha çok konuşuldu, daha çok izlendi ya da daha çok değer kazandı.
2016’ya damgasını vuran bilim kurgu filmi ise Denis Villeneuve’un yönettiği Arrival oldu. Seveni kadar sevmeyeni de olan yapım 8 dalda Oscar’a aday gösterildi ve “en iyi ses kurgusu” dalında ödülün sahibi oldu. 2017’ye damgasını vuracak olan bilim kurgunun ise kuşkusuz yine Villeneuve’un yönettiği Blade Runner 2049 olacağı bir gerçek. Yeni Blade Runner filmi gelene kadar yine bazı bilim kurgu filmleri izlemeye devam edeceğiz vizyonda. Ocak ayında izlediğimiz Morten Tyldum yönetimindeki Passengers, Jennifer Lawrence ve Chris Pratt’la iddiasına rağmen genel olarak hayal kırıklığı yaratmasına rağmen iki dalda Oscar adaylığı kazanmıştı. Şubat ayında izlediğimiz Resident Evil serisinin son filmi Resident Evil: The Final Chapter da zaten iyice “trash film” seviyesine gerileyen yapısıyla seriyi sona erdirdi. Mart ayında vizyona girecek, yılın ikinci iddialı bilim kurgu filmi ise Daniel Espinosa’nın yönettiği, Ryan Reynolds, Jake Gyllenhaal ve Rebecca Ferguson’un oynadığı “Life”.
Life’ın 24 Mart’ta ülkemizde vizyona girecek olması sebebiyle 2010’dan bu yana son 7 yılda en çok öne çıkan 7 bilim kurgu filmini hatırlamakta fayda var.
Inception (2010)
Batman Begins’in üzerine The Prestige gibi unutulmaz bir film, onun üzerine ise The Dark Knight gibi kariyerinde zirve sayılan bir filme atan Nolan, The Dark Knight’ı bile geride bırakacak bir başyapıta imza atınca başarı katsayısını adeta doruk noktasına çıkarmayı başardı. Nolan’ın kariyerinin en iyi filmi olan Inception, Memento’nun “bellek” üzerine kurulu olan yapısını “rüya içinde rüya” şeklinde katman katman tasarlıyor ve bilinçaltının derinliklerine yolculuk yaparak 2000’lerin Matrix’i olmayı başarıyordu. Matrix’teki “sanal – gerçek” ikilemini burada “rüya – gerçek” ikilemine transfer eden ve “lucid dreaming” tekniğini odak noktasına alarak rüya – bilinçaltı kavramlarını sorgulamaya açan Nolan, rüya casusluğu, rüya hırsızlığı, rüya inşaati gibi farklı konseptlere kapı açtı ve özellikle son 45 dakikasında tavan yapan, benzersiz bir iç içe geçmiş kurgusal zincir yarattı.
Bütçe: 160 milyon dolar, Toplam Gişe: 825 milyon dolar
Cloud Atlas (2012)
Wachowski kardeşlerin yanlarına Alman yönetmen Tom Tykwer’ı da alarak yönettikleri Cloud Atlas, antolojik filmmiş gibi görünüp, antolojik filmlerden farklı olarak geniş çaplı bir “bulut atlası” çerçevesinde tüm hikayelerini ve karakterlerini ortak bir paydada birleştiriyor ve bunu “destansı bir blockbuster” içerisine yerleştirerek başlı başına riskli, çılgın ve cesur bir proje olmayı başarıyor. David Mitchell’in sinemaya uyarlanması oldukça zor görünen romanından uyarlanan film, reenkarnasyon ve insanoğlunun varoluşu ekseninde bir paralel evren bilim kurgusu tasarlıyor, bu türün en başarılı örneklerinden üç katmanlı The Fountain’in sanatsal yapısını altı katmana yayarak görsel ve kurgusal açıdan amacına başarılı bir şekilde ulaşıyor.
Bütçe: 102 milyon dolar, Toplam Gişe: 130 milyon dolar
Gravity (2013)
Filmin çekilmesinin 4,5 yıl, senaryosunun yazılmasının ise sadece 3 hafta sürdüğünü söyleyen Cuaron, 7 yıllık aradan sonra tekrar modern bir bilimkurgu başyapıtı beklentisi yaratmıştı. Hem popüler hem arthouse sinema seven izleyiciden, hem de sinema eleştirmenlerinden büyük övgüler almasıyla yaratmış olduğu yüksek beklentiyi karşıladı. Yerçekimi’ni, Stanley Kubrick’in “2001: Bir Uzay Macerası” ile karşılaştıranlar olmasına rağmen Cuaron, bunu doğru bulmadığını “2001: Bir Uzay Macerası, varoluşsal felsefi bir eser, Yerçekimi ise düşüncelerle dolu bir eğlence treni” diyerek dile getirdi. Emmanuel Lubezki’nin muazzam görüntü yönetimi filmin her karesinde kendini hissettirirken, açılıştaki 17 dakika uzunluğunda plan-sekans sahnesi ise sinefillerin gönlünde taht kurdu.
Bütçe: 100 milyon dolar, Toplam Gişe: 723 milyon dolar
Her (2013)
Spike Jonze’un bir insanla bir işletim sistemi arasında aşkın mümkün olup olmadığını sorguladığı distopik filmi Her, olağan dışı gözüken bir hikayeyi son derece inandırıcı bir senaryoyla gerçekçi kılmayı başarıyor ve retro sanat yönetimiyle öne çıkarak görsel açıdan da cezbedici bir atmosfer yaratıyordu. 2001: A Space Odyssey’de Dave Bowman ve HAL arasındaki ilişkinin farklı ve daha inandırıcı bir varyasyonu olarak tanımlayabileceğimiz Theodore – Samantha ikilisi, izleyiciyi iletişimsizlikten beslenen bir teknoloji – aşk ikilemine davet ediyor, Joaquin Phoenix muhteşem performansıyla, Scarlett Johansson ise fiziksel olarak gözükmeyip sadece sesiyle karaktere dönüşebilme becerisiyle sinema tarihinin unutulmazları arasına adını yazdırıyordu.
Bütçe: 23 milyon dolar, Toplam Gişe: 47 milyon dolar
Interstellar (2014)
Christopher Nolan, bilimsel metotları, fiziksel teorileri ve düşünsel yapıyı birleştirerek paralel evren, kuantum fiziği, zaman kayması, beşinci boyut, solucan deliği ve yerçekimi gibi kavramlar üzerinden destansı bir uzay yolculuğu hikayesi tasarlıyor. Nolan’ın en duygusal filmi olarak nitelendirebileceğimiz Interstellar, bu duygusallığını da büyük oranda baba – kız arasındaki dramatik omurgadan ve Hans Zimmer’ın adeta filmin duygusuna yeni bir boyut kazandıran etkileyicilikteki müziklerinden alıyor. Nolan filmlerinin vazgeçilmezi olan “bellek – kurgu ilişkisi” özellikle ‘beşinci boyut’ sekansında kendini gösterirken, Zimmer’ın müzikleri eşliğinde hipnotik bir etki yaratıyor. Duygusal derinliğiyle Spielberg’in Artificial Intelligence’ının etkisini yakalarken, düşünsel yapısıyla ve uzay gerçekliği konusundaki teorileriyle Kubrick’in başyapıtı 2001: A Space Odyssey ile aynı kanaldan gidiyor.
Bütçe: 165 milyon dolar, Toplam Gişe: 675 milyon dolar
The Martian (2015)
Ridley Scott’un Andy Weir’in romanından uyarladığı ve NASA’nın destek verdiği yeni bilim kurgusu The Martian, hem uzun zamandır filmlerinde hayal kırıklığı yaratan Scott’un geri dönüşü niteliği taşıyor hem de günümüz bilim kurguları içerisinde genel izleyici kitlesini dünyasına en kolay çekebilen bilim kurgular arasına adını yazdırıyor. Scott, umut aşılayan yapısıyla, başından sonuna kadar esprilerin eksik olmadığı hikayesini bir an olsun dağıtmayan çizgisiyle, fedakarlık ve çevrecilik dolu mesajlarıyla eğlenceli bir hayatta kalma hikayesi yaratmayı başarırken, Matt Damon’a eşlik eden Jessica Chastain, Jeff Daniels, Chiwetel Ejiofor, Kate Mara, Sean Bean, Kristen Wiig, Michael Pena gibi oyuncularla dolu renkli kadrosu da seyir zevkini artırıyor.
Bütçe: 108 milyon dolar, Toplam Gişe: 630 milyon dolar
Arrival (2016)
Villeneuve’un 2017 sonlarında vizyona girecek olan “Blade Runner 2049” filminin öncesinde bilim kurgu türünde yetkinliğini sergilediği Arrival, 50 milyon dolar gibi yüksek bir bütçeye sahip olmasına rağmen alışıldık bilimkurgu filmlerinin temel yapısının aksine son derece özgün bir sinemasal deneyim ortaya koyuyor. Uzaylıların dünyayı ziyaretine Sapir-Whorf hipotezi üzerinden dilbilimsel bir yaklaşım uygulayan Villeneuve’un filminde yeşil uzaylılar, kahraman Amerikalılar ve aksiyon sekansları yok. Aksine temeline dili alarak düşünce, algı, başlangıç, son, yaşam ve hafıza üzerine, insana dair bir hikayesi var. Bunu yaparken de atmosfer yaratma yetkinliğiyle Fincher’ı, kurgu numaralarıyla Nolan’ı, felsefik yoğunluğuyla Aronofsky’i, açılış ve kapanış sekanslarıyla Malick’i ve konseptiyle Spielberg’i anımsatan bir Villeneuve rejisi var karşımızda. Johann Johansson’un güçlü besteleriyle her saniye diken üstünde bir gerilim yaşatırken Arthur C. Clarke’ın Çocukluğun Sonu romanını hatırlatan duygusuyla da gözlerimizden iki damla yaş süzülmesine sebebiyet veren Arrival, 21. yüzyılın en güçlü bilimkurgu filmlerinden olarak hatırlanacak.
Bütçe: 47 milyon dolar, Toplam Gişe: 197 milyon dolar
Halil İbrahim Sağlam