NEJAT ISLER / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

Ferzan Özpetek’in son filmi İstanbul Kırmızısı’nın başrol oyuncusu Nejat İşler endüstride erkek oyuncuların kadınlara göre daha avantajlı olduğunu ama bir erkeğin sinemaya filmdeki kadın oyuncu için gittiğini söyledi…

NEJAT ISLER / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

Nejat İşler kabul etmese bile Türk sinemasında çok az jön sıfatını dolduracak veya izleyiciyi sinema salonlarına çekecek erkek oyuncu var. Nejat İşler de bu az sayıdaki erkek oyuncuların içinde. İşler’in rol aldığı filmlere baktığımızda çok seçkin filmlerde yer aldığını görüyoruz. Mustafa Hakkında Herşey, Barda, Yumurta, Kaybedenler Kulübü, Kış Uykusu, bu hafta ise ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in İstanbul Kırmızısı filmiyle karşımıza çıkacak ünlü oyuncu. Kendisini seçen değil seçilen bir isim olduğunu söyleyen İşler, proje seçerken bildiği sularda yüzmekten hoşlandığını belirtti. İşte ünlü oyuncunun sorularımıza cevapları.

Senaryo size geldiğinde etkilendiğiniz ve rolü kabul etmenize sebep olan şay neydi?

Çok senaryo bağlantılı olmadı karar vermem. İş zaten bir roman uyarlaması ve uyarlayan ve çekecek olan romanın yazarı. Otobiyografik özellikleri var, teklifi getirenin adı Ferzan Özpetek. Değişik bir roldü, bunların hepsi bu süreci deneyimleme isteğimi kaşıdı.

Rolünüzden biraz bahseder misiniz?

Deniz’in hikayesi aslında filmin hikayesi aynı zamanda. Bu yüzden pek fazla bir şey anlatmasam iyi olur.

Film bir roman uyarlaması, uyarlama filmlerin romanın duygusunu çok da yansıtamadığı yönünde bir ön fikir var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Dediğim gibi, yazan da çeken de aynı kişi. Her şeye rağmen kitabı okumadım yine de. Yıllar evvel bir roman uyarlaması teklifi gelmişti, yönetmen okumamda ısrar etmişti, okudum ve tekrar buluşmamızda “sen bu filmi çekemezsin” gibi bir şey söylemiştim. Gençtim çok, aklımdan geçeni biraz küstahça söylüyordum. Sonuçta Türk sinemasında var olan en kıyak rollerden birini, üstelik pek de iyi oynamayan birine kaptırdım.

Yönetmen Ferzan Özpetek filmin romanını da yazan isim. Sizin karakteriniz Deniz mi yoksa Orhan karakteri mi Özpetek’i daha çok ifade ediyor?

Buna Ferzan’ın cevap vermesi daha doğru olur…

Sizin karakteriniz İstanbullu, aileden üst tabakaya ait ve günümüzde belki de yok olmaya başlayan ama bir o kadar da Türk edebiyatını ve sosyal hayatını etkileyen bir sınıfa ait. Sinemamızın böyle bir yapıyı doğru ve yeterli bir şekilde işlediğine inanıyor musunuz?

Kimse içinden gelmediği sınıfın ruh halini yansıtamaz. Ancak yüzeysel bakabilir. Edebiyatta bile “içeriden” anlatan az, sinemada neredeyse yok. Bu yüzden bu filmi değerli buluyorum…

Ferzan Özpetek’in yıllardır İtalya’da yaşadığını biliyoruz. Türkiye ise çok hızlı değişen toplumsal dinamiklere sahip bir ülke. Filmin bu anlamda toplumsal bakışının güncelliği hakkında endişeniz var mı? Veya bu konuda sizin belirlemeleriniz nelerdir?

Ferzan’ la ilgili böyle bir endişeye mahal yok, zira buradaki değişimleri yakından takip eden biri olduğunu biliyorum.

Türk sinemasının en büyük eksiğinin gişe veya merkez filmlerin kalite problemi olduğunu düşünüyorum. İstanbul Kırmızısı hem sinema dili hem konusu açısından gişe filmine yakın, geniş kitlelerin ilgisini çekecek bir yapım. Bu tarz filmlerin sinemamız için önemi hakkında fikirleriniz nelerdir?

Bu filmler olmazsa sektör sadece dizilerin getirisine kalıyor. Ya da alışkanlıklarına diyelim. Filmin kalıcı olduğunu unutan, daha çok dizilerden ekmeğini kazanan insanların hatası bu dediğin. Bu hataya ses çıkarmıyoruz çoğunlukla, çünkü marketlerde satılan kitaplar yazıyor, alışveriş merkezlerinde oynayan filmler çekiyoruz. Ferzan, dizilerle halkın hayatında yer eden figürlerle, dizilerde hiç anlatılmayacak bir hikaye anlatıyor. Bakalım, doğru bir karar mı, gişe söyler…

Sinemamız için öne çıkan erkek oyuncu ismi aklıma az geliyor. Siz, Haluk Bilginer, Halit Ergenç ve bir kaç isim daha ancak sinemamız için önemli isim olarak adlandırılabilir. Bunun sebebi sizce nedir? Sinemanın özellikle erkek karakterler, oyuncular açısından hareketlenmesi gerekir mi?

Bence yanılıyorsunuz. Türk sinemasının son yıllardaki gişe rakamlarına baktığımızda hep erkek oyuncuların filmlerinin başarısını görüyoruz. Tabi ki aralarında ben yokum (şaka). Kadın oyunculara daha az karakter yazılıyor ve takdir edersiniz ki, bir erkeği evinden kalkıp sinemaya götüren ancak bir kadındır. Dünya’ da da en çok kazananlar listesinde hep erkek oyuncular vardır.

Mustafa Hakkında Herşey, Barda, Yumurta, Kaybedenler Kulübü, Kış Uykusu gibi en üst düzey filmlerde rol aldınız. Bu anlamda sinema sanatı açısından hep 12’den vuran filmleri seçmişsiniz. Bu seçimlerdeki kriterleriniz nelerdi?

Öncelikle söyleyeyim, ben seçilenim. Evet, yıllar içerisinde çok “ oyun oynama” teklifi aldım. Çocukluğumdan bir örnekle anlatayım; bizim mahalleden olmayan biriyle oynamak pek işime gelmiyor. Hikayede ya da ilişkide hayatıma dokunan bir şeylerin olması lazım. Bir de hayattaki seçimlerini beğendiğim insanlarla çalışmaya gayret ediyorum.

2011’i saymazsak son beş, altı yıldır sinema filmlerine ağırlık verdiğinizi, dizilerde sizi daha az gördüğümüzü söyleyebiliriz. Bundan sonra böyle mi gidecek. Diziler hakkındaki düşünceleriniz neler? Oyunculuk mesleği olarak dizilerin kalitesinin sizi tatmin edecek durumda olduğunu söyleyebilir misiniz?

Mesleğimi her mecrada hakkıyla yapmak isterim. Ailemde ve çevremde işini “sallayan” pek kimse yok. Bu yüzden mesleğe ilk başladığım günlerden beri dizilerle problemli bir ilişkim var. Hızlı tüketildiği için, planlı bir üretim yapılamıyor. Evet, hayatımda iyi-kötü bir sürü şeyi dizilere borçluyum. Belki de sırf bu yüzden, neredeyse kapımın önünde çekilen bir dizide çalışıyorum yıllar sonra. Ben bu işi seviyorum ve bana işimi iyi şartlarda yapacağımı garanti eden herkesle her mecrada çalışırım. İnternet dizileri başladı mesela. Hala umudum var…

Benim size sormadığım ama izleyiciler için sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Umarım filmi seyrettikten sonra salondan “doymuş” çıkarlar…

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.