Bu ay köşemde Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nda “Penaber” adlı çalışmasıyla ödül alan Ramazan Kılıç var.
Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?
1993 Ağrı doğumluyum. İlkokul ve ortaokulu burada bitirdim. Daha sonra futbolcu olma isteğiyle Bolu’ya gittim. Bolu Spor altyapısında 4 sene top koşturdum. Lise eğitimimi Bolu Emine-Mehmet Baysal Lisesinde tamamladım. Şu an İstanbul Şehir Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Aynı üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden de yan dal yapmaktayım. İstanbul’da yaşıyorum.
Senin için kısa filmin tanımı nedir?
Bana göre bir kısa filmin değeri kısa ama etkili olmasıyla ölçülür. Dolayısıyla böyle bir tanım yapmakta doğru olur diye düşünüyorum. Kısa ama etkili filmlere kısa film diyebiliriz.
Biraz Penaber’den ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?
Aslında Penaber üniversitede aldığım Deneysel Sinema ve Video dersi kapsamında ortaya çıktı. Aklımda sadece bir fikir olarak vardı. Dedelerimizin Hac’dan getirdikleri oyuncak fotoğraf makinesini bir anlatım aracı olarak kullanabilir miyim diye düşünüp duruyordum. Daha sonra bu fikir üzerinde çalıştıkça hikaye kendiliğinden ortaya çıkıverdi. Mülteci bir kadının geçmişteki mutlu hayatını en kısa sürede nasıl anlatabilirim, sorusunun cevabıdır filmin son hali. Filmin fikri çok güzeldi. Anlatacağımız hikaye bu fikirle birleşince ortaya iyi bir film çıkacağını tahmin ediyordum çünkü fikri paylaştığım insanlardan cesaret verici geri dönüşler alıyordum. Ortada güzel bir fikir ve bu fikre hizmet edecek bir senaryo olduğu için Penaber’i çekmeye karar verdik. Güzel ve çalışkan bir ekiple Penaber’i iki günde çektik. Bu filmde üniversitedeki Suriyeli arkadaşlarım da rol aldı. Ana karakterimiz Diyarbakırlı Hülya Ablamız. Kendisi cafe işletmecisi. Küçük kızı oynayan küçük oyuncu yine Suriyeli bir kız. Bir filme fikir aşamasından başlayıp son aşamasına kadar inandığınız zaman ortaya gerçekten güzel bir iş çıkıyor. Penaber de böyle bir film oldu bizim için.
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?
Teknolojinin kısa filme götürdüklerinden çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü teknoloji sayesinde şu aşamada film çekmek daha kolay ve daha ucuz bir hal aldı. En azından kısa filmciler için. Ancak bu durumun handikapları da var. Teknolojiyi öykü anlatımına faydalı bir şekilde kullanmayan insanlar film tasarımına zarar veriyorlar. Filmde kullandıkları yeni bir teknik ya da yeni bir araç o öyküye hizmet etmediği halde sırf kullanmak olsun diye kullanan insanlar var. Film yapmak bir tasarım işi. Biçim de içerik de birbirine hizmet etmeli bana göre. Her öykünün kendine has bir anlatım dili vardır. Bu anlatım dili bulunduktan sonra buna hizmet edebilecek teknolojik araç ya da teknik neyse o kullanılmalı diye düşünüyorum.
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler?
Genelde senarist-yönetmenleri örnek alıyorum. Türkiye’de Yavuz Turgul ve Yılmaz Erdoğan sinemasını örnek alıyorum. Woody Allen, Charlie Kaufman ve Wes Anderson ise sinemasını örnek aldığım yabancı senarist-yönetmenler.
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması katıldığım ilk kısa film yarışmasıydı. Eğer Türkiye’deki diğer kısa film yarışmaları da Sabancı Vakfının düzenlediği yarışma gibiyse kısa filmciler yaşadı. 4 gün boyunca biz kısa filmciler için çok faydalı olabilecek etkinliklere katıldık. Sektörün önde gelenleri ile bu etkinliklerde buluştuk. Örneğin Perspektif Buluşmaları adı altında Tolga Karaçelik, Stefan Arsenijevic ve Sahraa Karimi deneyimlerini bizimle paylaştı. Ustalık Sınıfı’nda Yeşim Ustaoğlu, Pusula Oturumu’nda Alin Taşçıyan, Baran Seyhan, Levent Erden, Nesim Bencoya ve Sevil Demirci’ye sorularımızı yönelttik. Filmlerimizin bir sonraki adımı için önemli bilgiler aldık. Ayrıca Zeynep Atakan ve Suzan Güverte sayesinde yapımcı ve yatırımcı arasındaki farkı anlamış olduk. Mavi halıda yürüme ve Photocall çekimi de cabası. Bu kadar iyi organize edilmiş kısa filmcilere bu kadar değer veren festivallerin çoğalması gerekiyor. Sabancı Vakfının düzenlediği festival her açıdan biz kısa filmcileri motive etti, cesaretlendirdi. İkinci filmime başladım bile…
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…
Bir kültür, dürüst ve güçlü öykü anlatımı olmadan gelişmez. Toplum, tekrar tekrar parlak ama içi boş, sahte öykülerle karşılaştığı zaman dejenere olur. Bizim, insan ruhuna ve toplumun karanlık köşelerine ışık tutan gerçek öykülere ihtiyacımız var. Dolayısıyla, gelecek planlarım arasında iyi bir senarist-yönetmen (öykü anlatıcı) olmak var.