Mahsun Kırmızıgül her filmine bir tutam kattığı eleştirel dozunu son iki filminde komediyle harmanlayarak biraz Yılmaz Erdoğan’ın tarzına biraz da özellkle son filmi Vezir Parmağı’yla biraz Ertem Eğilmez ekolünün daha çok laflı sözlü erotizme yaslanan komedisine yer vermeye çalışmış gibi. Osmanlı’ya uzanmak gibi risksiz bir konuyu kadıya yüklenerek çoğaltmaya çalışan Kırmızıgül bir kere hikayeyi ve bizi gereksiz bir uzunlukla sınıyor. Sürekli tekrarlanan istekler ve anlaşılmamalar üzerinden giden kaba komedi algısı hikayeyi yoruyor.
Savaşa giden ve dönmeyen köyün erkeklerini beklemekten helak olmuş kadınlar ordusunu zaman zaman Şalvar Davası’ndaki amazon ruha benzetsem de, bir erkeğe üç-dört kadının birden razı olması fikri beni bu düşüncemden sürekli uzak tuttu. Kadınların bu derdi başlarına vurup taa vezire kadar uzanınca vezirde bir Müstesna Paşa’nın denetiminde köye bir damızlık erkek grubu yolluyor. Tabii bu erkekler savaşa gideceklerini sanıp yol boyunca şehitlik gazilik edebiyatı yaparken, Paşa’nın imalı gülümsemeleri kalıyor planın sonunda… Kadınlar ise gelecek bu gruba dair hayalleri ve beklentileriyle hikayeyi ittirip duruyor. Tabii filmin kostümlerine, panoramik çekimlerine ve gösterişine bakınca kötü demek zor geliyor ama hikayenin tekrarlarını budayınca adeta bir avuç kaldığını ve o gösterişin altında ezildiğini söylemek mümkün.
Tabii Kırmızıgül kadıyla olan derdini sadece eleştirel dozda halletmiyor, ona rakı içirterek başka bir çıkarsama derdine düşüyor gibi geldi bana. Ama seyircinin en çok tepki verdiği yerlerin kadının ikiyüzlü tavırlarının olması, toplumsal ikiyüzlüğünün güzel bir yansımasını hatırlattı bana.
Filmin erotizmi nispeten ortalıkta sulu sepken dolaşan ve sırf bel altı espri olsun diye yapılanlardan daha iyi, dediğim gibi Yeşilçam’ı yakalama gayreti var en azından. Yeşilçam’ın özellikle Süt kardeşler, Tosun Paşa gibi Osmanlı komedilerinden feyz alan film onların yolunda ilerlemeye çalışan zayıf ama şaşaalı bir komedi. Kadınların ön planda olduğu hikayede özenle seçilen kadın oyuncular rollerinin hakkını vermek için abartılı bir çaba içindeler. En çok da Yasemin Yalçın’ı görmek iyi geldi. Filmin az da olsa müzikal bir yanı bile var ama müzik kullanımı çok fazla. Neredeyse filmin çoğunluğunda patlayan müzik çok rahatsız etmese de filmin üstüne sıvanması fazla geldi. Filmin abartılı mizahının doz aşımına uğradığı ve filmin adının geçtiği yegane kısımdaki cinsellik muhabbetinin ayan beyan kabalaşması ise biraz şaşırtmıyor değil…
Sonuçta Tecavüzcü Coşkun ve Nuri Alço’nun bile sızdığı filmden buram buram kaba erotizm taşıyor, tekrarlar bel bükmeye başlıyor, hikayenin zayıflığı görselliğe yenik düşüyor. Ve Vezirin Parmağı bir kere görünüp kayboluyor. Belki de Kırmızıgül bol acılı soslu dramlara geri dönmeli diye düşünmeden edemedim…