Bu sene en iyi filmler listesini farklı duygularla beni en çok etkileyen filmlere göre yaptım. İlk sırada yer alan The Childhood of A Leader güçlü atmosferi ve müziğiyle ilk saniyesinden itibaren kişiyi koltuğa mıhlayan bir film. Bir çocuğun dünyanın başına tarih boyunca musallat olan faşist liderlerden biri olmaya doğru adım adım nasıl yaklaştığını gösteren bir film. İlk filmi ile genç yaşından bu denli çarpıcı bir filme imza atan yönetmen Brady Corbet müthiş müzik kullanımı ve yakaladığı atmosfer ile beni adeta koltuğa mıhlamayı başardı. Listede ikinci sırada yer alan Hell or High Water ise benim için tam bir sürpriz film. Taylor Sheridan (Sciaro) tarafından kaleme alınan senaryonun İskoç yönetmeni David MacKenzie (nedense yerli kaynaklarda hatalı bir şekilde İngiliz deniliyor). Sadece hikaye penceresinden bakınca belki yeni bir şey yok ama bu filmde kesinlikle yeni bir şeyler var.

Hell or High Water son zamanlarda izlediğimiz Slow West ve Trur Grit gibi Western enerjisi olan bir suç dram filmi. İki erkek kardeş rolünde Chris Pine (Toby) ve Ben Foster’ın (Tanner) kimyasının tutmuş olması ikilinin ilişkisinin son derece gerçek ve anlaşılır olmasını sağlamış. Film başlar başlamaz kısa bir süre içinde bu iki karakteri adeta senelerdir tanıyormuş gibi hissediyorsunuz ve diyalogsuz anlarında bile akıllarından neler geçtiğini, neler hissettiklerini anlıyorsunuz. Banka soygunu yapan bu iki kardeşin peşindeki Texas polisleri rolündeki ikili ise eşsiz tarzı olan usta Jeff Bridges (Marcus) ve gerçekte de Komançi olan Gil Birmingham (Alberto). İkisinin dostane ilişkisi ve uyumunu izlemek çok keyifliydi. Marcus’un Alberto’ya film boyunca söylediği ırkçı espriler ve tarihsel iğnelemeler aralarındaki sıkı ilişkiyi ters köşe yaparak ortaya koyması açısından da çok başarılıydı.

Filmdeki tüm oyunculuklar unutulmaz. Yan roller bile. Örneğin filmde toplasan en fazla 80 saniye bir rolü olan garson kız ile bile seyirci bağ kuruyor. Onu bu kadar kısa izlememize rağmen onu tanıyor, anlıyoruz ve onun için üzülüyoruz. Zaten filmin en büyük artısı karakterlerin seyirci ile bağ kurması. Bunun başarılı oyuncu performanslarından önce senaryonun başarısı olduğunun altını çizmek gerek. Tam bir usta kalemi. Hikaye her nasıl beceriyorsa aynı zamanda yavaş ve seri ilerleyebiliyor. Zamanlamalar, olayların gelişme anlarının temposu muazzam.

Ve müzik… Filmin müzikleri Western filmi olan The Proposition’da (2005) ve The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007) beraber çalışan Nick Cave ve Warren Ellis’e ait. Bu tarz filmlerdeki sinematografi/senaryo/müzik hakimiyetleri çok güçlü olan bu ikili bir kez daha harikalar yaratmış. İnanılmaz bir önsezi eşliğinde filmle beraber senkronize olan müzik, filmin çok önemli bir ayağı. Kötü bir şey olmak üzere hissini veren, tansiyon yaratan ve çaresiz anları vurgulayan o melodileri yaratma ve kullanma ustalığı karşısında saygıyla eğiliyorum.

Ekonomik gerileme içindeki çorak arazili Teksas’ta çaresizlik içindeki iki erkek kardeşin banka soygunu girişmelerini izlerken dönemin yerel halka ve çevreye yıkıcı etkilerini de gözlemliyoruz. Ve sinematografi… Filmin sinematografisi bu ekonomik gerilemeyi, verimsiz arazileri, etki yaratan bir görsellikle bizlere sunuyor. Toprak kurumuş, çiftçilik bitmiş, sığırlar otlayamıyor ve tüm bu olumsuzluklar sonucu, normal insanların banka soygunu gibi olağanüstü şeylere kalkışmasına sebebiyet veriyor. Yönetmenin uzun yıllardır arkadaşı olan Giles Nuttgens’in mükemmel sinematografisi ile hikayenin alt metni de ortaya çıkıyor.

Bana kalırsa senenin en iyi senaryolarından biri Hell or High Waters filmine ait. Akademi’de birkaç adaylık alacağını düşündüğüm film, bu kompleks senaryosu ile En İyi Orijinal Senaryo adaylığı alacaktır. Bu melankolik sert ağıt benim için tartışmasız senenin en iyi filmlerinden.

 

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.