Yeni yılın ilk köşesinde beni derinden etkileyen bir belgeselin yönetmeni Gökhan Öcal var. Seyircisine görme engelli bir kadının yaşama azmiyle yoğrulmuş okuma sevdasını ajitasyona başvurmadan aktarmayı başarabilmiş bir belgesel “Süheyla”… Umarım bu belgeselle yolunuz kesişir ve yüreği aydınlık Süheyla’nın hayatına siz de tanık olursunuz…
Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?
1991 yılında Ankara’da doğdum. 2011 yılında Karabük Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümüne başladım. 2014 yılında mezun oldum ve dikey geçiş sınavı ile Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümüne geçiş yaptım. Burada son sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam etmekteyim. 3 yıldır Süha Arın Kısa-Ca Film Atölyesinde belgesel ve kısa film çalışmalarıma devam ediyorum. Karabük Üniversitesinde eğitimime devam ederken, bir yandan da üniversite televizyonunda çalışmaya gayret gösteriyordum. Bu sırada zorunlu bir dersimiz vardı ve onun için belgesel çekmemiz gerekiyordu. Bir ekip oluşturduk ve ilk belgesel çekimimiz için Kırıkkale’ye gittik. Tabii ki her acemi öğrenci gibi gayet güzel bir film çektiğimizi düşünerek hocamıza projemizi gösterdiğimizde bunun olmadığını ve yeniden çekim yapmamız gerektiğini söyledi. Bu benim hayatımdaki önemli dönüm noktalarından biri oldu. Bana bu işi sevdiren ve beni her zaman destekleyen Karabük Üniversitesi’ndeki değerli hocam Musa Ak olmuştur. Eğer o beni teşvik etmese belki de şu an sıradan bir iletişim fakültesi öğrencisi olacaktım.
Senin için kısa filmin tanımı nedir?
Kısa ve öz şekilde anlatmak…
Biraz Süheyla’dan ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?
Süheyla,doğuştan görme engelli bir kadındır. Küçük yaştan beri içinde okuma özlemini biriktirmiş ve 36 yaşında babasının da desteğiyle okumaya karar vermiştir. İlk orta ve lise eğitimini başarıyla ve hiç takılmadan bitirmiş, bu eğitimi sırasında karşısına çıkan zorluklara rağmen, yılmadan ve bıkmadan çalışmıştır. Babası kitaplarını okuyarak ona en büyük desteği vermiştir. Bu azmi sayesinde, günümüzde tembellik yaparak ellerindeki fırsatları değerlendirmeyen bir çok gence örnek teşkil edecek bir yaşama sahiptir. Şu an Atatürk Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü 3.sınıfta eğitimine devam ediyor. Okumasının yanı sıra ev işlerini de tek başına yapan Süheyla, babasının ve görme engelli olan abisi Kemal’in de bütün bakımlarını yapmaktadır. Süheyla’nın hikayesini ilk okuduğumda gözlerim doldu. Böyle başarılı ve görme engelli bir kadının büyük başarı hikayesini insanların izlemesini, duymasını ve bundan ders çıkarmalarını amaçlayarak böyle bir projeye başladım. Artvin’e mayıs ve ekim aylarında olmak üzere 2 kez gittik ve toplamda 12 günlük bir çekim gerçekleştirdik. Filmi yaklaşık 6-7 aylık bir süreç sonunda tamamladık. Filmimiz bir çok festivalde finalist oldu ve gösterime girdi.Şuan ikisi en iyi film olmak üzere 4 tane ödülü bulunmaktadır.
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?
Hızla gelişen teknolojinin en çok etkilediği sanat dallarından biri kuşkusuz ki sinema. Eski tip kameralarda kasetlerden capture alınır, analog kurgu yapılırdı. Ama günümüze baktığımızda bunları daha gelişmiş yöntemler ile eskiye göre daha kolay bir şekilde yapıyoruz. Daha az zamanda daha çok iş yapılabiliyor. Daha ağır kameraların yerlerine daha hafif DSLR kameralar kullanabiliyoruz. Bu özellikle düşük bütçe ile film çeken kısa film ve uzun metraj film yönetmenleri için avantajlar oluşturuyor. Sinematografi alanında da bizi çok ileriye taşımıştır. Bu avantajların dışında dezavantajları da çok olmuştur. Özellikle güzel görüntüleri ardı ardına sıralayarak güzel bir film ortaya çıktığını zanneden yönetmen arkadaşlarımız var. Bunlarla bir çok yerde karşılaşma imkanımız oluyor. Görüntü istediği kadar güzel olsun senaryosu kuvvetli olmadan hiçbir şey ifade etmiyor. Bana göre bir filme istediğiniz kadar görsel efekt ekleyin, isterseniz o filmi 10 boyutlu yapın, benim için önemli olan o filmin senaryosudur. Sinemada son 10 yıla şöyle bir göz gezdirirsek eğer bu kadar teknolojik imkanımız olmasına rağmen İmdb listesinde kaç film ilk 10 sırada yer alabilmiş bir bakalım.
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler?
Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan kendime örnek aldığım ve sinemasını beğendiğim yerli yönetmelerimizden. Tabii ki belgesel alanında Ertuğrul Karslıoğlu hocamı söylemeden geçemeyeceğim. Yabancı yönetmenlerden ise Quentin Tarantino ve Stanley Kubrick diyebilirim.
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?
Ülkemizde bir çok film festivali var fakat bunların çoğunun sadece adı film festivali. Bir kaç prestijli festival dışında filmlerimizi gösteremiyoruz. Bir yönetmeni en mutlu eden şey filminin izlenmesi ve izleyiciden gelen tepkileri görmek, görüşlerini almaktır. Fakat festivallerin neredeyse tamamına yakını filmlerimiz gösterime alınsa bile bırakın yönetmenleri festivale davet etmeyi haber bile vermiyor. Bu konuda festival yönetimlerinin daha duyarlı olması gerekiyor. Değinmek istediğim bir diğer konu ise kısa filmcilerin festivallerde ikinci sınıf muamele görmesi ve her zaman uzun metraj filmlerin arkasında kalması. Sinema salonlarından filmlerden önce reklamlar yerine 1-2 tane kısa film izlesek daha güzel olmaz mı? Umarım gelecek yıllarda bu böyle devam etmez, kısa filmler ve kısa filmciler gerektiği değeri ve saygıyı görür.
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…
İlerleyen yıllar ne gösterir tabii ki kestirmek pek mümkün olmuyor. 5 yıldır kısa film ile uğraşıyorum ve 3 filmim var. Şubat ayı ortalarında bir projem daha var ve onun planlaması üzerinde çalışıyorum. Gelecek planlarım arasında şimdilik akademik bir kariyer düşünüyorum. Yurtdışına çıkarak farklı deneyimler kazanmak, farklı kültürler görmek, bu kültür ve deneyimlerimi yeni filmlerime yansıtmak istiyorum. Önümüzdeki yıllarda uzun metraj bir film çekmek istiyorum. Eğer uygun şartlar oluşursa böyle bir düşüncem var.