MUSAB EKICI / PEOPLE CASTING / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

Musab Ekici, Kıvanç Sezer’in ilk uzun metrajlı filmi Babamın Kanatları’nda canlandırdığı Yusuf karakteri ile akıllarımızda yer etti. Henüz 24 yaşında olmasına rağmen ustası Menderes Samancılar’ın karşısında bir an bile gölgede kalmayan genç oyuncu müthiş bir sahicilik ve akıcılık ile görevini yerine getiriyor. Performansını 23. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nden kazandığı En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü ile taçlandıran Ekici, köklerine bir geri dönüş olarak tanımladığı filmin kendisi için ders mahiyetinde olduğunu söylüyor.

MUSAB EKICI / PEOPLE CASTING / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

Merhaba Musab, öncelikle nasılsın? Nasıl gidiyor hayat senin için bugünlerde?

Ben pozitivist bir insanım… Ülke bir yana dünya sıkıntılı. Haliyle bu durum ülkeye de sirayet ediyor. Ama yine de güzel günlerin geleceğine inanıyorum.

O zaman güzel şeylerden konuşarak başlayalım. Adana’daki ödülün için tebrik ederim. Adana ve Antalya’da nasıl birer festival deneyimi yaşadın?

Eyvallah. Hem filmlerin seyirciyle hem de sektörün birbiriyle buluşması için festivallerin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Ancak bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Adana’da daha mütevazi bir ortam ama sinemacılara daha yüksek destek vardı. Antalya’da ise durum tam tersiydi. Ödül törenindeki çılgınlıklar, olmadan olmaya çalışmalar, bu durum samimiyeti kırabiliyor. Para harcayacağız, lüks görüneceğiz demek yerine Adana gibi vicdanlı davranıp Anadolu çocuğu olsunlar, ödül törenlerini de bu kadar abartmak yerine filmcilere destek olsunlar.

Festivallerden söz açılmışken, Menderes Samancılar’ın Adana’da ödülünü “sömürülen işçilerin onuru”, Antalya’da ise “Suriyeliler” için kaldırmasını nasıl yorumlamalıyız?

Bu açıklamaya siyasi açıklamadan bakarsanız tartışma yaratırsınız ancak vicdani açıdan bakarsanız Menderes abinin iki tane kıymetli zümreye, topluma selam gönderdiğini görürsünüz. Kendisini takdir ediyorum.

Filmi konuşmaya başlayacak olursak, öncelikle “Yusuf” karakterinin sana nasıl geldiğini ve ilk hissiyatını sorarak başlamak istiyorum…

Rol için bizim okulda bir araştırma yapılmıştı. Hikâyeyi bilmediğim için başlangıçta pek umursamadım. Sonra bir şekilde elimin altına gelip okuyunca, içimde bir kıpırtı oldu. Koşayım ben bu hikayeye, dedim.

Yusuf’u tek cümleyle nasıl tanımlarsın?

Yusuf bir yandan oportünist, fırsatçı bir yanı var, yani diğer yandan da sempatik.

Performansından uzun bir hazırlık süreci geçirdiğin anlaşılıyor. Türkiye’de oyuncular rollerine hazırlanmak için pek zaman bulamıyor genellikle…

Yusuf’a hazırlanırken şanslıydım çünkü aslında başlangıçta çalışmak için pek zamanım yoktu. Sonra çekimler ertelendi. İyiki de ertelenmiş. O bir yıl boyunca Kürtçe dersleri aldım. Ben aslen Kürdüm ama Kürtçem yoktu. Bu film sayesinde kendi kültürüm ile yeniden tanışmış oldum. Film için bana ayrı bir gözlem alanı kattı. İnşaatta çalıştım. Duvar nasıl örülür, harç nasıl çıkarılır öğrendim. Nasıl birini oynamam gerektiğini gördüm.

Nihal karakterinin başörtülü olması sence hikayeye nasıl bir çatışma katıyor?

Nişantaşı’nda oturup dünyayı yorumlamak yanlış olur. İnsanlar çeşit çeşit, ülkemizde de öyle. Bunu anlamamız ve kabul etmemiz lazım. Değişmiyor diye kimseyi yargılama hakkında sahip değiliz. Muhafazakârlar diğer kesime göre daha realistler galiba… Bu bir ilke doğuruyor ve bu ilke kuralları da beraberinde getiriyor. Öteki türlü çok serbest bir düşünce içinde bocalarsınız. En basitinden gözlem yeteneğinizi kısıtlıyor. Biz tam olarak Nihal karakterinin hikayeye dahil olduğu noktayı, yarattığı çatışmayı gördük. Onun da dünya görüşünün dışında sorguladığı bir şey vardı; bu çocuğun çalıştığı inşaatta birisi öldü ve bu çocuk hala burada çalışacağım, diyor.

Seni en çok etkileyen şey neydi bu hikayede?

Biz bu filmde bir vicdan muhasebesi yaptık. Hikayede beni en çok etkileyen şeyin kişiden ziyade hikayenin ön plana çıkması diyebilirim. Ders gibiydi. Bir inşaat işçisinin kanser olmasıyla başlayan bir hikayeyi sistemin sorunlarıyla harmanlamak büyük bir kabiliyet… İnsanları da en çok etkileyen şey bu diye düşünüyorum, dramatize etmeden sadece hikayemizi anlatmayı tercih etmek…

Kübra Ekici ile çok uyumlu bir çift olmuşsunuz…

Çift olarak cast yapma fikri gerçekten çok iyi bir fikirdi. Kübra ile ilk kez deneme çekiminde tanıştık ama sanki eskiden tanışıyormuş gibiydik. Bir sıcaklık oldu aramızda, oynadıktan sonra uzun zamandır hissetmediğim şeyleri hissettim.

“Yav He He” diye bir komedi filminde oynamıştın. Ne düşünüyorsun Türkiye’deki komedi filmleri hakkında?

Arkadaşlarımın filmiydi, zaman kısıtlı olduğu için istediklerini yapamadılar. Yine de gayretlerini takdir ediyorum. Tiyatroda da böyleyiz, bir haftada oyun yazan arkadaşlarımız var. Hayret ediyorum, demek ki çok yetenekliler. Yüksel Aksu Adana’da güzel bir şey söylemişti. Son dönemde sanat filmleri sadece sinemaymış gibi algılanıyor. Benim yaptığım da sinema arkadaşlar burada bir anlaşalım, dedi. Bu çok kafa açıcı bir yorum…

Türkiye’deki “komedi filmleri” ile “sanat filmleri”ni aynı kefeye koyabilir miyiz yani?

Koyabiliriz çünkü aynı hissiyatı yaratıyor. Haklı bir gönderme diye düşünüyorum. Niye sadece komedi filmleri ya da sanat filmleri olsun? Niye bazı filmler sadece bir kesim için güzel film olsun?

O halde Babamın Kanatları bu çemberin dışına çıktı diyebilir miyiz?

Diyebiliriz çünkü ben bu filmde başka bir şey görüyorum. Kıvanç’ın ellerine sağlık… Ne güzel bir hikaye ve bu seni diri tutuyor. Bunu sanat ya da komedi filmlerinde de yapabiliriz ama yapmıyoruz. Başka yöntemler kullanıyoruz, bir şey anlatmıyoruz. İzin verin okuyan yazan insanların önü açılsın. Sektör büyüsün, kaliteyi düşürmeden para da kazanalım.

Bir röportajında Hiner Saleem ile çalışmak istediğini söylemişsin. Hala aynı fikirde misin?

Dar Elbise’yi kast ediyorsan, bir daha böyle bir film yapmayacağını düşünüyorum. Kilometre Zero, Votka Limon gibi çok güzel filmleri var. Bu da bir tercihtir sonuçta, bir yoldur… İnsanın yolu bitmez.

Bu aralar neler izliyor, nelerden ilham alıyorsun?

Sinema açısından kitlendiğim kimse yok. Herkesi, her şeyi izlemeye çalışıyorum. Bazen hikaye bazen de oyunculuk olabiliyor izleme sebebim. Asghar Farhadi’nin filmlerini dönüp dönüp izlerim. There Will Be Blood’ı yüz kere izlemişimdir. Daniel Day Lewis’ın oyunculuğu için izliyorum, hatta bazen repliklerini taklit ettiğim bile oluyor. (gülüyor) Müzik çok dinç tutuyor beni. Genelde Arapça, Azeri müziklerini dinliyorum bu aralar. Neşeli ve ritimli oldukları için çok seviyorum, saatlerce dinliyorum.

Müzik demişken, Bajar’ın filminiz için yaptığı müzikler de çok başarılıydı…

Evet, harikaydı. Ben Bajar’ı çok kendine has buluyorum. Her şeyi yapabilirler, hepsi de güzel olur. Çok samimiler bu konuda…

 

 

Gizem Ertürk
Gizem, 2007 yılında Trakya Üniversitesi Radyo – Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nden mezun oldu. Okuldan hemen sonra, bir yıl Mirror isimli bir kültür sanat dergisinde editörlük yaptı. 2009 yılının başında Kanaltürk’te metin yazarlığı yapmaya başladı. 2010 başında ise Kanaltürk’te Klak isimli bir sinema programı hazırlamaya başladı, metin yazarlığını da sürdürüyor. 2008 yılından beri de sadibey.com’da yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor ve bundan büyük keyif alıyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.