- Antalya (Altın Portakal) Fim Festivali’nde bu yıl izlediğimiz Asghar Farhadi’nin son filmi “Satıcı”, festivalin yabancı film dalında ağır toplarındandı. Yeri gelmişken festivalin yabancı film seçkisinin oluşmasında büyük katkılar sağlayan Nesim Bencoya ağabeyimize de buradan teşekkürlerimizi bir kez daha iletelim. Onun elinin değdiği festivallerin yabancı film seçkileri hiç bir zaman ters köşe yapmıyor bizleri…
İran’da günümüzde geçen “Satıcı”da Arthur Miller’ın ‘Satıcının Ölümü’ oyununu sahneye koyan tiyatrocu çift Rana ve Emad, yeni bir eve taşınır. Rana, burada tanımadığı bir adam tarafından saldırıya uğrar. Emad ise travmasını sessizce atlatmaya çalışan karısı Rana’nın aksine intikam alma yolunu seçer. Cannes’dan En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleriyle dönen filmin başrollerinde Shahab Hosseini, Taraneh Alidoosti, Babak Karimi, Farid Sajjadihosseini ve Mina Sadati gibi isimler var.
Farhadi sinemasını çok genel anlamıyla tanımlayacak olursak; düşük bütçelerle derin hikayeler anlatan, insan ilişkilerine ve insani duygulara odaklanan bir sinema diyebiliriz. Son iki filmi “Bir Ayrılık” ve “Geçmiş” dünya festivallerinden ödüllerle dönmüş, yetkin örnekler olarak hafızalarımıza kazınmışken Farhadi’den yine bir sol kroşe geldi. Seyirciyi adeta koltuğa zımbalayan “Satıcı” seyirciye hem tarafını seç dedirten hem de bunun imkansızlığını naif bir şekilde gösteren nadir örneklerden. Film, 125 dakikalık uzun süresine rağmen tek bir anın bile sarkmadığı, oyuncuların kendi sınırları içerisinde devleştikleri, basit bir konunun ne kadar çetrefilli hale sokulabileceğinin kanıtı oldu.
“Satıcı”yı izlerken karısının başına ne geldiğini bir türlü çözemeyen, endişelenen, şüphe duyan Emad’la birlikte, olaya tanık olamayan bizler de, çaresiz kalıyoruz. Emad’ın içinde bulunduğu fırtınalı durum, onun karakter değişiminin de haklı/haksız yönlerini daha iyi kavramımıza fayda sağlıyor. Çevresi tarafından sevilen/sayılan bir öğretmen (aynı zamanda da tiyatro oyuncusu) olan Emad, karısı Rana’nın olaya karşı sessiz kalışına anlam veremeyerek içindeki öfke ve kıskançlığı arttırıyor. Toplumsal yadırgamalar ve baskıların da etkisiyle olayı çözmek için sınırlarını rahatça aşıyor. Filmin sonunda karşılaştığımız sürpriz karakter ve iç acıtan final sahnesiyle Farhadi seyircinin sinirlerini iyice geriyor. Seyircinin ‘vicdan’ kelimesinin anlamı üstünde düşünmesini istiyor. Affetmek ve intikam duygularını aynı ipte gezdiriyor. Haneke’yi çok seven biri olarak, bu filmi sanki Haneke yazmış ve İranlı oyuncularla İran’da çekmiş gibi hissettim. Muhtemelen Haneke’nin kıskandığı bir film olmuştur “Satıcı”.
Bilindiği üzere İran şeriat kurallarına göre yönetilen bir ülke. Hal böyle olunca toplumdaki bir çok suç/suçlama/iftira bireyler arasında çözülmeye çalışılıyor. Zira ötesi kırbaçlama, ağır cezalar ve hatta ölüme dek gidebiliyor. İşte usta yönetmen bir yandan da bu sistemdeki adalet eleştirisini de yapıyor olay üzerinden. Bu anlamda da oldukça yerici bir çalışma olduğunu da eklemeli.
Filmin İran’da tüm zamanların en iyi açılışını yaptığını da belirterek, vizyona girer girmez izlemeniz dileğiyle…