Gerçekliğin katmanları içinde haklıyı, doğruyu ve ilüzyonun realitesini sorgulayan dahası insanoğlunun gerçekliğe ne kadar tahammülü, ihtiyacı ve/ya inancı olduğunu hatta ne kadar gerçeklik kaldığını farklı içeriklerde anlatan Black Mirror yine çok hak ederek revaçta! 3. Sezonun ilk bölümünde sosyal medyanın esas olduğu ve insanların birbirleriyle değil kendilerinin imajları üzerinden iletişim kurdukları bir gerçeklik söz konusu. Bireyler görüntüleriyle anlam kazandıkları ve çevrelerini de kişilerin görüntüleriyle değerlendirdikleri için kendilerinin hiçbir gücü ve gerçekliği kalmıyor. Ne ve kim olunduğundan çok nasıl görünüldüğüyle mana üreten sistem de kişiler kendilerinin yansımalarına dönüşüyor. Artık insanlar kendilerini yansıt/a/mıyorlar, görüntüleri kendilerini yansıtıyor. Dolayısıyla varlığını ispatlamak, değer kazanmak ve ne yazık ki yaşayabilmek için daha fazla imaj geliştirmek ve görüntü üretmek gerekiyor. İmajın gerçek olduğuna ikna etmesi için süreklilik kazanması, tutarlılık içinde gelişmesi ve egemen olanın yani büyük resmin bir parçası olması gerekiyor.

Gerçek ve doğal bir yaşam sürekli bir kayıt halinde olmamalıdır, öznenin kişisel alana ve zamana ihtiyacı zaruri bir ihtiyaçtır. Ancak sürekli izleyen, dikizleyen, gözleyen ve kendisi de medya haline gelen özneler aynı zamanda kendi yaşamlarının nesnelerine dönüşürler. Gösteri toplumunda göz alıcı ve seyir zevki üreten nesnelere dönüşen objeler başarılı özneler sayılırlar. Yani yaşam ne kadar albenili imaj üretebiliyorsa kişi o denli başarılıdır. Dolayısıyla var olabilmek için tamamen başarılı, renkli ve sofistike görsellere dönüşerek yok olmak şarttır. Sosyal medya için kendinden üretilen imajların her biri defalarca denenen intiharın ve henüz yoğun sosyal medya bakım ünitelerinde sürünen insanoğlunun yaşamadığının belgeleridir. Üstelik gösteri toplumu üyelerinin gözleri, yürekleri ve bedenleri kendilerinin değildir. Böylece sistemin kuklası, oyuncağı, piyonu ve basit birer temsilcisi olduklarına göre sorumlulukları sadece ve sadece çoktan zapt edilmiş beyinlerine empoze edileni ‘kendi istekleriyle’ aksiyona çevirmektir.

Kendi kendinin kopyası, replikası, simülasyonu olma/ma/k veya insan tarafını (5. Bölüm) maskeleyip vicdani sorumluluklardan kurtulmak veya en özel ilişkide işine gelmeyince çevredekileri bloklayıp görünmez kılmak veya ‘ben’liğinden tamamen kopmak ve kendinle hiç tanışmamak illüzyonlar dünyasının gerçekleridir. Ne de olsa kayıtlara geçmeyen yaşam yaşanmış sayılmazken, hiç yaşanmadığı halde görsel üreten hayatlar dikkat çeker ve saygınlık kazanır. Kendi kendinin simülasyonuna dönüşen bireylerin gücü ‘gerçek’ten çok daha hızlı, aşırı, mükemmel, renkli ve tatmin edicidir. Görsellerin ürettiği mesajlar ‘gerçek’, ‘hipergerçek’ diyalektiğinde çırpınırken gederek saçmalığı artan içi boş halüsinasyonlar yalanın, yanlışın, sahtenin ispatı ve daha da gerçeği haline gelirler. Gerçekten daha gerçek ne olabilir ki? Elbette çok daha mükemmel ve kusursuz bir gerçek, sıradan gerçekten çok daha iyidir. İçeriğin önemini değerlendirmek yerine içeriği de baş döndürücü görsele dönüştürmek ve anlamı sömürmek başarı haline gelir şüphesiz. Gösteri toplumlarında gösterişli cümleler ve görseller egemene diz çökmeyi ve bunu albenili dışavurumlarla ispat etmeyi üretim sayar.

Kısacası Black Mirror üçüncü sezonunda da temel eksende ‘gerçek’le olan meselesini didiklemeye devam ediyor ancak biraz zayıflamış metinleriyle hayal kırıklığına uğratsa da kesinlikle izlemeye değer mesajlarıyla değerli sorular ve saptamalara devam ediyor.

ŞENAY TANRIVERMİŞ

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.