”Bilim kurgu eserlerin vazgeçemediği temalardan biri olan ‘ilk temas’ı öyküsünün merkezine yerleştiren Arrival isimli film, 11 Kasım’da gösterime giriyor. Bu vesileyle bilim kurgu sinemasındaki ‘ilk temas’ odaklı filmleri bir araya getirelim istedik.” İnsanlar ile dünya dışı canlıların ilk kez karşılaşmaları şeklinde tarif edebileceğimiz ilk temas, bilim kurgu eserlerinde sıkça karşılaştığımız bir temadır. İlk temas, eser sahibine; yabancı düşmanlığı ya da korkusu, insan bilgisinin niteliği ve ilkeleri, iletişim problemleri ve algılama farklılıkları gibi başlıkları inceleme fırsatı verir. Denis Villeneuve’ün yönetmenliğini üstlendiği Arrival da benzer bir temadan yola çıkarak insanoğlunun dünyayı, yaşamı, ilişkileri yani aslında çevresinde olan biten her şeyi algılayışına dikkat çekmeye çalışıyor ve fazlasıyla sonuç odaklı hale dönüşen yaşantılarımızı eleştiriyor. İlk kez 15. Filmekimi’nde gösterilen film, 11 Kasım’da genel gösterime girecek.

İlk temas, bilim kurgu sinemasında hemen her zaman çalışan temaların başında gelir ve seyirciden de karşılık bulur. Aşağıdaki listede ‘ilk temas’ odaklı bilim kurgu filmleri arasından öne çıkanları bir araya getirdik.

1) Close Encounters of the Third Kind (1977)

Aldığı ödüller arasında en iyi sinematografi Oscar’ı da bulunan Steven Spielberg imzalı Close Encounters of the Third Kind, eğer mevzu ‘ilk temas’ ise akla gelen ilk filmlerden biridir. “Uzaylılar var mı, yok mu” tartışmasının tam da bütün dünyayı meşgul ettiği yıllarda gösterime giren filmin, bir fenomene dönüşmesi gecikmedi.

2) Contact (1997)

Carl Sagan’ın aynı isimli romanından uyarlanan Contact, gönül rahatlığıyla Interstellar ve Arrival ile aynı sepete konulabilecek filmlerden biri. Dünya dışı canlılar ile kurulan ‘ilk temas’ı merkezine yerleştiren film, insanlık böyle bir karşılaşmaya hazır mı sorusuna cevaplar arıyor.

3) The Day the Earth Stood Still (1951)

Robert Wise’ın yönettiği film, başta ABD ve Rusya olmak üzere dünyamızın süper(!) güçlerinin, rakiplerine karşı bir tehdit amacı olarak ürettikleri nükleer silahlar, dünya dışındaki diğer uygarlıkları da tehdit ettiği için dünyaya bir uyarı mesajı getiren Klaatu’nun başına gelenleri anlatıyor. “Klaatu barada nikto!”

4) Solaris (1972)

Andrei Tarkovksy’nin, Stanislaw Lem’in romanından sinemaya uyarladığı Solaris, dünya dışı canlıların tahayyülümüzün ötesinde formlarla karşımıza çıkabileceğinin ve niyetlerinin de kavrayabileceğimizin çok ötesinde olabileceğinin altını çiziyor. “We don’t need other worlds. We need a mirror.” (Başka dünyalara değil, bir aynaya ihtiyacımız var.)

5) Xtro (1982)

Seksenler video furyası döneminde, ülkemizde de kült statüsüne ulaşmış filmlerden biri olan Xtro için E.T.’nin kötücül versiyonu diyebiliriz sanırım. Yönetmen Harry Bromley Davenport tarafından bestelenmiş sinir bozucu elektronik müzikleri unutmak mümkün değil. Her izlendiğinde şok etkisi yaratmayı başaran doğum sekansı başta olmak üzere, birbirinden tuhaf birçok sekansa ev sahipliği yapan film, hala benzersiz bir seyir deneyimi vadediyor.

6) The War of the Worlds (1953)

H.G. Wells’in unutulmaz eserlerinden biri olan The War of the Worlds, Orson Welles’in radyo uyarlaması ile zamanında Amerika’yı dehşete düşürmeyi başarmıştı. Roman zaten bugüne kadar çevrilmiş neredeyse bütün uzaylı istilası filmlerine şablon olmuş, bilim kurgu hayranlarının başucu eserlerinden biri. Film ise II. Dünya Savaşı sonrasının bütün korkularını ortaya döken yapısıyla arşivlik bir belge niteliğinde.

7) District 9 (2009)

Sinemasını ilgiyle takip ettiğim Neill Blomkamp’ın Alive in Joburg (2005) isimli kısa filminin uzatılmış versiyonu olan District 9, günümüzün en sıkıntılı sorunlarının belki de başında gelen göçmen sorunu ve yabancı düşmanlığı gibi mühim mevzuları kurcalıyor. Uzay gemisinin Güney Afrika Cumhuriyeti’ne inmesi de tesadüf değil elbette.

8) The Abyss (1989)

Hemen her James Cameron filmi gibi çığır açan özel efektleri ile dikkat çeken film, yönetmenin açık deniz tutkusunu tatmin ettiği muazzam sualtı çekimlerinin yanı sıra, dünya dışı yaşam formlarının illa ki gökyüzünden gelmeyeceğinin de altını çiziyor.

9) Invasion of the Body Snatchers (1978)

En iyi yeniden çevrimler (remake) listelerinin değişmez ikilisi The Thing ve The Fly’dan hemen sonra anılması elzem Invasion of the Body Snatchers, ifade özgürlüğü ile kişisel hak ve özgürlükler hakkında bugün de önemini koruyan mühim laflar ediyor. Philip Kaufman’ın yönettiği filmde önemli rolleri; Donald Sutherland, Brooke Adams, Jeff Goldblum ve Leonard Nimoy paylaşıyorlar.

10) E.T.: The Extra-Terrestrial (1982)

Listedeki Spielberg imzalı ikinci film olan E.T.’yi tanımayan, bilmeyen, sevmeyen yoktur herhalde. Ana hedef kitlesi çocuklar olmasına rağmen her yaş grubundaki izleyiciyi kolayca kavrayan masalsı film, dünyaya gelen dost canlısı bir uzaylının, eve dönüş (ya da başka bir tabirle dünyadan kaçış) öyküsünü anlatıyor.

*_*

Birinci Not: İnsan görünümüne bürünüp dünyaya inmiş uzaylının izlenimlerini merkezine alan ya da bol aksiyon içeren, böylece ilk teması biraz daha geri plana atan filmleri liste dışında bıraktım. Ama yine de The Thing (1982), Alien (1979), Predator (1987), Attack the Block (2011), Under the Skin (2013), The Brother from Another Planet (1984) ve The Man Who Fell to Earth (1976) gibi filmlerin adını anmış olalım. Ayrıca ilk onun dışında bırakmak zorunda kaldığım filmlerden; Communion (1989) ve Flight of the Navigator’ın (1986) isimlerini özellikle belirtmek isterim.

İkinci Not: The X-Files’ın ilk bölümü ABD’de Eylül 1993’te yayınlanmıştır. Türkiye’de ise ilk olarak Gizli Dosyalar adıyla TGRT’de 1998’te yayınlanmaya başlamıştır. Ekranda gördüğüm ilk andan itibaren bağımlısı olduğum diziye düşkünlüğüm hala devam eder; ara ara arşivimde yer alan dokuz sezonluk DVD setinden rastgele birini seçer, eski bölümleri tekrar seyrederim. Her sezonda yer alan ve bölüm içinde başlayıp biten ekstra bölümleri bir kenara koyarsak, Fox Mulder ve Dana Scully isimli FBI ajanlarının uzaylılarla ilgili komplo teorilerini açığa çıkartmaya çalıştıkları ana öyküye ait bölümleri (ve tabii ki uzaylılarla ilk temas anını) heyecanla beklediğimi hatırlıyorum. Bu liste vesilesiyle Mulder ve Scully’yi de anmadan geçmeyelim.

Üçüncü ve Son Not: Belirtmeme gerek var mı bilmiyorum ama artık Arrival da bu listenin değişmez parçalarından biri oldu. (İşin kötüsü ilk ondan başka bir filmi çıkartmak zorundayım.)

Murat Kızılca

 

Murat Kızılca
1971 Beylerbeyi, İstanbul doğumlu. 2008 yılında Öteki Sinema ekibine katıldı. 2012-2013 yılları arasında Popüler Sinema için vizyon filmleri yazdı. Kasım 2013’ten itibaren aylık online sinema dergisi CineDergi için Bilinmeyen isimli köşeyi hazırlıyor. Kasım 2014’ten beri aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. Halen yazmaya devam ettiği Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.