6. Bodrum Türk Filmleri Haftası hiç beklemediğimiz kadar Türk sinemasını etkileyecek etkinliklere ev sahipliği yaptı. Festivallerin bol gezmeli atmosferinden çıkıp sinemanın arka köşelerindeki asıl oyuncuların hesaplaşmalarını izlemek çok önemliydi…
Biz sinema yazarları için festivaller çok önemlidir. Türk sinemasında o yılın kalburüstü filmlerini toplu olarak seyredip, yönetmenlerle, oyuncularla röportaj yapmak, ödül törenleri, jüri dedikoduları ve herşey bizi besler. Biz sinema yazarları dışında bu festivaller sinemanın kendisi için de büyük anlamlar taşır. Festivallerdeki verilerle o yılın değerlendirmesini yaparız. İstanbul, Adana, Antalya başat festivallerdir. Onları takip eden daha küçük ölçekli festivallere de gideriz. Bunların çoğu yapıldığı şehrin sosyal hayatı için önemlidir. Bu şehirlerdeki üniversitelerde okuyan gençlerin hayatlarını etkiler bu etkinlikler. Biz de özellikle o öğrencilerle buluşmak, onların yalnız olmadıklarını hatırlatmak için düşeriz yollara. Kayseri, Malatya, Aksaray, Elazığ, Tunceli, Mardin gibi şehirlere bu yüzden mutlaka gideriz. Ama Bodrum, Marmaris, Datça, Köyceğiz gibi festivallere pek yolumuz düşmedi. Belki biraz bizim suçumuz bu durum. Bu şehirlere gittiğimizde “Tatil yapıyorlar” suçlamalarına muhatap olmamak, oradaki etkinlikleri sinemasal olarak biraz küçük görmek bizim ayıbımız oldu. 6. Bodrum Türk Filmleri haftasına gittiğimde biraz da bu suçluluğu taşıyordum üstümde. Fakat karşılaştığım ortam Türk sinema entelektüellerinin bihaber oldukları bambaşka bir ortamı görmemi sağladı.
Sinemanın entelektüeli bihaber
Sinema yazarlarının, araştırmacılarının, derneklerinin sürekli sorduğu sorular veya durumu anlatırken kullandığı verilerin kaynağını oluşturan sinemanın asıl öğeleri oradaydı. Üstelik öyle festival naifliği içinde bir ortam değildi buradaki ilişkiler. Sinema salonları sahipleri, Türkiye’nin en büyük dağıtım şirketleri görevlileri ve yapımcılar burada çatır çatır birbirlerinin üstlerine yürüyüp asıl sinema endüstrisinin sıkıntılarını çözmeye çalışıyorlar. Buradaki ilişkiler Kültür Bakanlığından, Türkiye’nin en uzak diyarlarındaki küçük sinema salonlarının geleceğine kadar etki ediyor. Film çeken insanların daha projenin başındayken ne kadar gişe yapacağını öngürüyor buradaki insanlar. Hani bağımsız filmler salon bulamıyor tartışması var ya, işte buradaki toplantıları takip etmeden böyle bir tartışmaya katılmak havanda su dövmek aslında. Mesela Türkiye’deki salonların ancak yüzde 12’lik doluluk oranıyla çalıştığını biliyor musunuz? Ya da bir film iyi gişe yapsa bile üç, dört haftadan fazla sinemada kalamamasının sebebinin bazı büyük dağıtım şirketlerinin veya yapımcı şirketlerin baskısı olduğunu hiç bir yerde okudunuz mu? Avşar filmin sahibi olan Şükrü Avşar’ın söylemiyle bağımsız filmleri gösterdikleri zaman o filmlere gelen seyircinin birkaç hafta sinemalara küstüğünü hiç biliyor muydunuz? Bunun ilk olarak 1980’de Kültür Bakanlığının desteklediği 10 filmlik bir paketin sinemalara çıktığı zaman hissedildiğini biliyor musunuz? Film çeken bir yapımcının sinemada gösterilen ve izleyiciyi bıktıran yarım saatlik reklamlardan hiç pay almadığını duydunuz mu? Festivallerin burun kıvırdığı Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz gibi isimlerin filmleri olmasa o festivallerin yapılamayacağını size söylesem… Bütün festivallerin ana para kaynağı olan Kültür Bakanlığı ödeneklerinin satılan biletlerden alınan payla ortaya çıktığını siz okuyucular bilmiyorsunuzdur. İnanın köşesinde sinemayla haşır neşir olan, kendini sinema yazarı addeden isimler de bunları bilmiyor. Kısacası Bodrum Türk Filmleri Haftası sinemanın karanlık bodrumuna inmek adına benim için büyük fırsat oldu. Bu etkinliği yapan Cinemarin sinemaları sahibi ve Sinema Yatırımcıları Derneği SİSAY’ın Başkanı Cenk Sezgin sayesinde bütün bu etkileşimler yaşanıyor. Kültür Bakanlığının ilgisi de eksik değil Bodrum’da. Bakanlık buradaki bir takım toplantıların video kaydını izleyip haberdar olmak istiyor. Tabii bu yeter mi? Yetmez. Bence Bodrum’da yaşananlar Antalya Film Forum kadar önemli.
Bodrum Kalesinde sinema aşkı
Gelelim Bodrum Türk Filmleri Haftası’nın görünen yüzüne, Bodrum Kalesinde her gece bir film gösteriliyor. O yılın sevilen filmleri izleyiciyle tekrar buluşuyor. Benim dikkatimi çeken bu filmlerin festival filmlerinden daha çok gişe filmlerinden seçilmesi oldu. İzleyici de onun için coşmuştu. İlk kez zorlamayla değil halkın gerçekten gitmek istediği filmlerin bir seçki olarak sunulduğu bir etkinlik gördüm. Murat Şeker’in Çakallarla Dans 4, Emir, Ceren Benderlioğlu’nun Kız Kaçıran, Tamer Karadağlı’nın Pamuk Prenses ve Özcan Deniz’in İkinci Şans filmlerinin gösterimleri dolup taştı.
Özcan Deniz Yunanistan’ın Kos adasını fethetti.
Bodrum Türk Filmleri Haftasının bir önemli etkinliği de Yunanistan’ın Kos Adasında her sene bir Türk filminin gösterilmesi. Feribottan indiği anda Yunanlı genç kızların akınına uğrayan Özcan Deniz’in İkinci Şans filmini seyretmek için bekleyenlerin sinema salonunun önünde oluşturduğu kuyruk bizi gururlandırdı. Koslu Yunanlılar ve Türk azınlık o filmi seyrederken gözlerine bakmak bizim için ayrıcalıktı.