Seren Yüce’nin ikinci filmi Rüzgarda Salınan Nilüfer günümüz sosyal hayatının dayatmalarına ve çaresizliklerine iyi bir bakış sunuyor. Film ’Çoğunluk’ kadar etkili olamasa da bir azınlık olmadığının altını da çiziyor. Çoğunluk da orta hatta alt/orta sınıf dertlerine eğilen Yüce bu kez zengin/üst orta sınıftan biraz da çaresiz bir ailenin üzerine eğiyor kamerayı!
Handan ve Korhan’ın küçük burjuva sıkıcılığında yaşanan hayatlarını sürekli diğerlerine sıçratmak gibi dertleri var. Özellikle de Handan’ın. Paranın gücünün farkında ama onu yönlendirmeye gücü olmayan bu kadının en büyük ilham kaynağı aile dostları Şermin. Şermin entel kimliğinin sakince hayat bulmuş bir tasviri adeta. İki kadın zaman zaman kızılamayacak kadar masum ve kendilerine has!
Erkeklerin kadınların yanında birer katık görevi gördüğü filmde Yüce isteyerek ya da istemeden aslında küçük burjuva kadın didişmesine çeviriyor kamerasını, sakince, alttan alınan manevralarla yapılan kavga kimseyi rahatsız etmediği gibi keyifli bir seyirlik de sunuyor.
Yüce günümüz yetinmezliği içerisindeki bireyin debelenmesini, mekan keşfedip cafelerde vakit geçirmesini, sosyalleşme adına yapılan arkadaş buluşmalarını iyi bir çerçevede sınırlıyor. Yani hikaye fazlaca taşmadan küçük burjuva hayatın açmazlarıyla bizi fazlaca meşgul ediyor.
Songül Öden’in başarıyla hayat verdiği Handan karakteri biraz sarsak, biraz saf yanından hayata tutunmaya çalışan bir tip! Ya da hayata en yakınındaki ne yapıyorsa onu tekrarlayarak dahil olmaya çalışan biri. Yani sürekli projelerle kendini meşgul eden ve geçen zamana bu şekilde keyifle el sallayan biri de diyebiliriz. Birileriyle buluşarak ya da sosyal medyada sürekli birileriyle sohbet ederek ‘zaman’ yarattığını düşünen insanların dünyasının sanallığına vurgu yapıyor. Yani yapılmayacak projelerin defterini dürüyor. Aslında Handan kadar Şermin de ilginç bir karakter. Handan’a bir anlamda rol modellik yapıyor. Sakin, sabırlı ve iyiniyetli gibi görünse de onun da okunmuş sözleriyle ezici bir tarafı var! Sürekli vurguladığı kitap sözleriyle o da samimiyet çizgisinin aşağısında kalıyor. Kendine yeten hali takdir edilebilir ama!
Filmin en yaşayan karakteri biraz maçoluk barındırsa da Korhan. Bütün kadınların aynı şeyi istediğini sanan erkek kafasıyla ortalıkta dolanıyor. Ara ara paranın kullanımı ve kızının istekleri konusunda orta sınıf erkek modeline bürünse de o girdabın bir parçası olduğunu hatırlatıyor. O da karısıyla biten cinselliklerinin yerine yeni projeler üretme çabasında ama onları merkeze almayacak kadar da temkinli!
Yüce günümüz proje insanına tekrarlı bir yerden bakıyor. Sürekli yemeğin evde mi yoksa dışarda mı yenecek olması bile bir proje halinde sunuluyor önümüze. Boş bir akışa sürekli çekilen setler o boşluğu doldurmak yerine sürekli açıyor. Bu da bu akşam nerede yemek yenilecek acaba kafasına taşıyor hepimizi?
Filmin oyuncuları filme çok iyi sızmışlar diyebilirim, yani hepsi rollerinin inandırıcılık çıtasını yükselten performanslar koymuşlar. Özellikle de Songül Öden o sarsaklık çizgisini iyi çiziyor. O halin hep istemekle ilgili detayına vurgu yapıyor. Kitabının ilk cümlesi rüzgarda salınan nilüfer imgesi arkadaşı Şermin tarafından tuzla buz edilirken, aslında kendi sabit hayatlarımızda ancak hayali küçük salınımlar yapabildiğimizin altı çiziliyor. Ya da Şermin gibilerin bu salınımlara tahammüllerinin olmadığının!