Hayat Bu adlı kısa flmiyle çok ses getiren Elif Yüksel yaptığımız röportaj da hem kendini tanıttı hem de kısa film dünyasında neleri hedeflediğini anlattı…
Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?
Ben Elif Yüksel. İstanbul Üniversitesi Radyo – Tv Bölümü mezunuyum. Şu an Uluslararası İlişkiler okuyorum. Çok genç yaşta, lise dönemimde, Beyaz Show programıyla sektöre atıldım. Kanal D, Star Tv, Cnntürk kanallarında iç yapımlarda görev aldım. Son 2 yıldır “Kariyer Haritam” isimli programın yönetmenliğini yapıyorum. Kendi formatlarımı yazıyorum. Sinema alanında profesyonel olarak ilk filmim “Hayat Bu”. Artık sinema ayrı bir keyif, tutku benim için.
Senin için kısa filmin tanımı nedir?
Hızlı tüketimin yaygın olduğu günümüzde, mesajı kitlelere daha kestirme yoldan aktaran, hayatın bütün gereksiz ayrıntılarının itinayla ayıklandığı bir tür. Benim gözümde heyecan verici ve çok etkili bir mecra.
Kısa filmi bir araç olarak mı görüyorsun? Yoksa söz gelişi bir 10 yıl sonra da, kısa filmler, belgeseller çekeceğim diyor musun?
Ben; düzenle ilgili, dünya ile ilgili dertleri olan ve bir şeyler yapma ihtiyacı hisseden bir yönetmenim. Daha çok insanı etkileyebilmek, bazen ufak da olsa değişim yaratabilmek için kısa filmi kesinlikle bir araç olarak görüyorum. Çok daha samimi, kompakt, geri dönüşleri hızlı olması beni ekstra heyecanlandırıyor. Şu anki hissiyatımla, ömrümün sonuna kadar yapacağıma inanıyorum. Benim için iyi bir iş; her zaman farkedilir. Maddi, manevi dönüşü mutlaka olur. O yüzden dev bütçeli, popcorn, vizyon filmleri çekebilmek gibi bir hayalim hiç olmadı.
“Hayat Bu”dan ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?
Televizyon programımızın tatile girdiği bir dönemde “örgütlenme” temalı bir festivalin afişini gördüm. Konu, ekibimi de heyecanlandırdı ve bir film çekmeye karar verdik. Kalemine çok güvendiğim senarist Ali Akyıl ile çalıştım. İkimizin de ortak fikri; filmin konusu kesinlikle güncel olmalı, mesajı net ve odağı insan olmalıydı. O günlerde Aylan Bebek’in sahile vuran cansız bedeni manşetlerde yer almıştı ve biz içinde bulunduğumuz üzüntülü bir o kadar da kızgın halimizi satırlara dökmeye başladık. Hala yankıları süren, mülteci sorununa farklı bir açıdan dikkat çekmek istedik. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en büyük mülteci krizinin yaşandığı malumunuz. Fakat bu insanlık dramına Türkiye dışındaki bütün sözde medeniyetler sessiz kaldı. Filmde ayrıca vermek istediğimiz mesaj, bu sorunun bütün Dünya ülkelerinin bir problemi olmasıydı. Senaryoyla ilintili olarak; biz bu problemle ilgili sosyal medyada bir kampanya başlattık. Ve dünyanın dört bir yanından inanılmaz geri dönüşler aldık. Başta Türkiye olmak üzere ABD, Fransa, Hollanda, Afrika, Irak, İran, Hindistan, İspanya gibi bir çok coğrafyadan destek videoları geldi. Aslında bir anlamda, filmi reel bir sonuca bağlayabildik. Filmin herhangi bir görüşe, kesime yakın olmasını istemediğimden dolayı sponsorsuz tamamen kendi imkanlarımızla çektik. Dostumuz Abgar Özasi desteğini esirgemedi. Bunun yanında filmde izleyeceğiniz kazıkları çakan, kıyafetleri korkuluklara giydiren, set ekibine her türlü destek veren İğneada halkına da teşekkür borçluyum. Yaratım süreci tam hayal ettiğim gibi oldu.
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?
Samimiyet, gerçeklik duygusu kaybedilmediği sürece teknolojinin her türlü olanaklarından faydalanmak gerek. Kendi filmim üzerinden konuşacak olursam; sosyal medya gücünü kullanmasaydık, film amacına ulaşmamış olacaktı benim gözümde.
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler? Hangi oyuncularla çalışmak isterdin?
İlk aklıma gelen Ertem Eğilmez ekolüdür. İmzasını attığı her işi hayranlıkla izliyorum. Atıf Yılmaz, Onur Ünlü, David Fincher, Quentin Tarantino farklı tarzlarda bana ilham veren yönetmenler.
Şener Şen ile birlikte aynı projede yer alabilmek muhteşem olurdu.
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?
Bence firmalar, kuruluşlar, sponsorlar sinemanın iyi bir reklam aracı olduğunun farkında. Gazeteler, haber kanalları mutlaka yer veriyorlar bu tür organizasyonlara. Amaç olarak marka değerlerini arttırmak istemelerinin yanı sıra, sinemacılara olan destekleri de göz ardı edilemez. Birçok festival artık uluslararası boyutlarda yapılıyor. Şu zamana kadar katıldığım bütün festivaller sesimi duyurabilmeme aracı oldu. Harika insanlarla tanıştım, filmim çok daha fazla insana ulaştı. İşbirlikler artarak devam eder umarım.
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim… Yeni projelerin neler?
Televizyon programlarım devam ediyor. Şu an hazırlık aşamasında olan, beni çok heyecanlandıran bir tv projemız daha var. Çok sevgili arkadaşım, Hürriyet Ekonomi Yazarı Elif Ergu’nun sunuculuğunda, ilham veren kadınların hikayelerini çekeceğiz. Her bir bölüm başka bir kadın, başka bir hikaye olacak. Ve onlar, yoktan var eden kadınlar.. Sponsor netleştirme aşamasındayız şu an. Hali hazırda senaryosunu yazmaya başladığım bir kısa filmim var. O da “kadınlar” ı konu alacak. Dilerim her şey yolunda gider.