Çocukluk yıllarımızın efsane bilim kurgu dizisi Star Trek bir kez daha beyazperdede boy göstererek hayranlarını heyecanlandırmayı başardı. Serinin fanatiklerinden biri sayılmam. Ancak mutlaka takip edilmesi gerektiğinin de farkındayım. Üstelik bu kez yönetmen koltuğunda “Hızlı ve Öfkeli 7” ile rekorlar kıran Justin Lin var.
Filmin kısaca konusu şöyle… Atılgan gemisinin ve cesur mürettebatının 5 yıllık yolculuğu devam ederken, mürettebat uzayın bilinmeyen derinliklerinde kendilerini ve federasyonun temsil ettiği her şeyi sınayan gizemli, yeni bir düşmanla karşılaşır. Kirk ve ekibinin yok edilme tehlikesi söz konusudur ve bu bilinmeyen, ücra bölgede iletişim de yoktur. Kirk mürettebatı toparlamaya ve Yorktown üssünü kurtarmak için geri dönmeye çalışacaktır. Chris Pine, Zachary Quinto, Simon Pegg, Karl Urban ile Zoe Saldana’nın başrollerinde olduğu filmin yönetmeni Justin Lin. Yapımcı olarak ise son yılların en yaratıcı yapımcısı J.J. Abrams’ı görüyoruz.
Filme geçmeden önce kısaca Star Trek’in yaratıcısı Gene Roddenberry’den bahsetmek isterim. Roddenberry, iyi bir eğitim hayatından sonra 2. Dünya Savaşı’nda savaş pilotluğu yapmış. Ardından babası gibi polislik mesleğini seçmiş, hatta FBI ile ortak projelere imza atmış. Ailesi genişledikçe maaşı yetmediği için polisliği bırakmış ve bir tanıdık vasıtasıyla televizyona projeler üretmeye başlamış. Bundan 50 yıl önce Star Trek’i tasarlayan Roddenberry, tam bir uzay aşığıymış. Hatta 70 yaşında kalp krizinden dolayı ölünce vasiyetini sevdikleri yerine getirmiş. Külleri uzayda toprağa verme yöntemiyle Pegasus roketiyle 1997 yılında uzaya gönderilmiş. 5 yıl dünyanın etrafında dolaşan kapsül yeniden atmosfere girerek yanmış ve külleri uzaya yayılmış. Star Trek’in yaratıcısının ruhuna yakışır bir son. Öyle değil mi?
Star Trek’in son üçlemesinin en karamsar filmi var karşımızda. Tanımlaması zor, ölümcül bir arı sürüsüne benzeyen düşman filosu uzayın derinliklerinde Atılgan’ı paramparça edip tüm mürettebatı birbirinden kopardığında, seyirci olarak, sıradan bir Star Trek izlemediğimizin farkına varıyoruz. Yok artık, bu kadar da olmaz, şimdi kahramanlarımız nasıl kurtulacaklar diye diye filmin sonuna yaklaşırken endişe sınırlarınızı zorluyorsunuz. Hiç durmayan bir aksiyon patlamasıyla sizi koltuklarınıza yapıştırmayı başaran Justin Lin, kendinden o kadar emin ve ne yaptığını bilen bir yönetmen ki… Kendi adıma onu (2000’lerde sinemanın seyrini değiştiren) yeni John Woo olarak tanımlayabilirim.
Komedi türünün ilginç isimlerinden, tam bir ‘British’, Simon Pegg, bildiğiniz gibi filmin bel kemiği karakterlerinden ultra mühendis Scotty’yi canlandırıyor. Ancak Simon Pegg filmin senaryosuna Doug Jung ile birlikte imza atan isim. Filmi izlerken hangi diyalogların ya da mizahı durumların onun kaleminden çıktığını anlamak pek de zor değil. Pegg’in yazdığı son iki film “Paul” ve “Dünyanın Sonu” ile nasıl uzay ve uzaylılara taktığını da hatırlatmakta fayda var.
“Star Trek Beyond” orijinal Star Trek serisine gösterdiği saygı duruşu, hiç durmayan aksiyonu ve tadında esprileriyle izlenmeyi hak ediyor!