Yönetmenliğini Michael Grandage’ın üstlendiği Genius 10 Haziran’da ülkemizde vizyonda iken benzer türde filmlerden kısa bir derleme…
Yazar Thomas Wolfe ile editör Max Perkins’in arkadaşlığını konu alan Genius bu ay vizyona giriyor. Başrollerde Jude Law, Nicole Kidman, Colin Firth ve Guy Pierce gibi önemli isimleri görüyoruz. Look Homeward Angel kitabının yazarı Thomas Wolfe’u Jude Law, editör Max Perkins’i ise Colin Firth canlandırıyor. Perkins F. Scott Fitzgerald ile de çalışmış bir editör, dolayısıyla filmde Fitzgerald’a da yer var. Zaten Perkins, böyle usta yazarların kendi seslerini duymalarında büyük destek olmuş bir editör. Yönetmenliğini Michael Grandage’ın üstlendiği Genius, Perkins’in anılarından John Logan tarafından senaryolaştırılmış. 10 Haziran’da sinemalara koşalım derim! Benzer otobiyografik yazar/çizer tayfa filmlerinden aklıma gelenleri size de hatırlatmak isterim:
The Rum Diary : Ülkemizde 2012’de Tutku Günlükleri adıyla vizyona giren filmin yönetmenliğini Bruce Robinson üstlenmişti. Hunter S. Thompson’ın 1961’de yazdığı ve ancak 1998’de yayımlanabilen aynı adlı romanından uyarlanan film 1950’lerin sonunda Amerika’da yaşayan alkolik bir gazetecinin Porto Riko’da çıkan bir gazetede iş bulması, kendisini adanın özel içkisi Rom’a kaptırması ve başına gelenleri anlatan film, kendisi de bir alkolik olan Amerikalı yazar Hunter S. Thompson’ın aynı adlı yarı otobiyografik romanından uyarlanmıştı. Johnny Depp uzun zamandan beri romanı sinemaya uyarlamak istiyordu ve kendi yapım şirketini devreye soktu ve filmde aynı zamanda başrolde de oynadı.
Filmde bahsi geçen Gonzo gazeteciliği, Hunter S. Thompson’la özdeşleşmiş olan bir gazetecilik üslubu. Bu üslupta objektif olma iddiası yok, aksine alabildiğine sübjektif bir anlatım var. Thompson’ın alkole düşkün olması, bu üslubun alkol etkisi altında ortaya çıktığı izlenimini vermiştir. “Gonzo” sözcüğünün kökenlerinden birisi de alkolle bağlantılı imiş, çok içse de sızmayan, ayakta kalanlara denen bir lafmış bu.
I’m Not There – 2008’de Todd Haynes yönetmenliğinde izlediğimiz muhteşem film, bir yazar olmasa da bir müzik dehası olan Bob Dylan’ı anlatıyordu. Sanatçının hayatının farklı dönemlerini ve dönüm noktalarını ele alan film, Dylan’ın hayatının saklı kalmış dönemlerine ışık tutarken çok farklı oyuncuları Dylan’ı canlandırmaları adına kılıktan kılığa sokmasıyla konuşulmuştu.
The Diving Bell and the Butterfly: Ülkemizde Kelebek ve Dalgıç ismiyle 2007’de vizyona giren filmin yönetmeni Julian Schnabel. Film, Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby’nin hayat hikâyesinden alınmıştır, kendisinin hatıraları dışında senaryoyu Ronald Harwood kaleme almıştır. Bauby felç hastalığına tutulmuştur, sadece sol göz kapağı oynamaktadır. Bu sayede basit sorulara evet-hayır karşılıkları verebilir. Bu, dış dünyayla tek bağlantısıdır.
Capote: 2005 yılında Bennett Miller yönetmenliğinde izlediğimiz Capote Truman Capote isimli muhabir/yazarın hayatını anlatıyor. Filmin senaryosunu Gerald Clarke’ın romanından Dan Futterman uyarlayarak yazmış. “The New Yorker” dergisi için muhabirlik yapan Capote’nin dikkatini gazetesindeki bir makale çeker. Makale bir cinayet ve aynı aile mensubu dört kişinin öldürülmesi ile ilgilidir. Capote, derginin yazı işlerini de ikna ederek, olayı araştırmak üzere çocukluk arkadaşı Harper Lee ile beraber olayın geçtiği yere gider. Olay büyüdükçe Amerikan edebiyatının önemli eserlerinden “In Cold Blood” adlı romanın temeli de oluşmuş olur. Truman Capote’yi, genç yaşta kaybettiğimiz Philip Seymour Hoffman canlandırmıştı.
An Angel At My Table – 1990 yapımı filmin yönetmeni Jane Campion, yazarı Laura Jones.. Filmin baş karakteri Janet Frame, Yeni Zelanda’nın en ünlü, en tanınmış yazarı. Yoksulluk içinde büyümüş; bu da onun hikayesinin bir kısmını oluşturuyor. Film, aynı Janet Frame’in otobiyografisinde olduğu gibi üç bölümden oluşuyor. Yazar; çocukluk yılları, ergenlik yılları ve gençlik yıllarında üç ayrı karakterle canlandırılıyor.
Barfly – 1987 yapımı filmi Barbet Schroeder yönetmiş, senaryo ise meşhur yazar Charles Bukowski’nin, hatta başrollerinde Mickey Rourke ve Faye Dunaway’in oynadığı filmde Bukowski’nin bir cameo rolü bile var. Filmde alkolik yazar Henry Chinaski ve kendisi gibi toplumun dışına itilmiş bir alkolik olan kadın arkadaşı Wanda Wilcox’un bütün gün sefil bir barda geçen konuşmalarını, yaşam biçimlerini izleriz.
MELİS ZARARSIZ