TRT’nin TV filmleri projesi sinema dünyasında değişik bir soluk yaratacak. 33 filmin görücüye çıktığı günümüzde projenin gelecekteki filmleri de merak uyandırıyor.
Garip bir ülkeyiz umutsuzluğa düştüğümüzde hiç beklemediğiniz bir şey çıkar ve sizi şaşırtır, o umutsuzluktan sizi alır. Türk sineması deyince birçok otoritenin aksine karamsarımdır. Gişe filmleri kalitesizlikte tavan yaparken, sanat sineması dediğimiz ve yurt dışı festivallerinin gediklisi filmlerimiz ise genel izleyici için birşey ifade etmez. Yıl sonunda ortalama 100 film vizyona girerken toplam gişeyle övünürüz. Sonra bakarız ki toplam gişenin yüzde 60’ı iki tane komedi filmine gitmiş. Geri kalanlar bu anlamda yerlerde sürünür. Bu tür çıkışsızlıklar içindeyken sinemaya yeni bir soluk geldi. Üstelik hiç beklenmeyen bir yerden. Bu ülkenin televizyonu TRT hem 50. yılı adına hem de Türk sinemasının 100. yılı sebebiyle bir proje başlattı. TRT TV Filmleri Projesi kendilerine gönderilen 800 senaryo içinde 33 tanesini filme çekilmeye değer bulup televizyonda bunları göstermeye başladı. Görünürde bu kadarla tanımlayacağımız projenin bir de görünmeyen etkileri var. Beni de aslında bu ilgilendiriyor. Herşeyden önce gönderilen senaryoların bazıları profesyonel sinemacı olmayan insanlardan geldi. Üniversite öğrencisi 19 yaşında kızımız, lisede okuyan bir gencimiz, Adana’da grafikerlik yapan bir sinema sevdalısı ve genç sinemacılarımız bu seçilen 33 projenin sahibi. Bu projelerden Saruhan ile Son Takla filmini seyrettik, önümüzdeki perşembe ise Ya Nasip Ya Kısmet filmiyle gösterimler devam edecek. Biz senaryo yok, sinemamızın en büyük problemi senarist eksiği derken Anadolu’nun bağrından insanlar çıkıp değme sinemacılara taş çıkartırcasına güzel senaryolar yazmışlar. Kısacası bu proje sayesinde umudumuzu kaybetmemiz gerekiyormuş bunu hissettik.
Ünlü sinemacılar Türkiye’de
Bu projeyi hayata geçirenler yurt dışından Görüntü Yönetmeni Andrzej Sekula gibi çok önemli sinemacıları ülkemize davet etmişler, kazanan filmlerin teslim edildiği yapımcıları bu isimlerle tanıştırmışlar, onların ufkunu açmışlar. 33 senaryonun sahibini “Alın bunlar yapımcılar. Çekin filminizi” diyerek yalnız da bırakmamışlar. Kendi içlerinden yapım sorumluları seçip bütün çekim süresince senaristlerinin ve yapımcılarının ilişkilerini kontrol altında tutmuşlar. Bunun ne demek olduğunu anlamak için bu endüstriyi biraz tanımak lazım. Neredeyse artık filmlerin basın bültenlerinde senaristin ismi yazmazken projeyi kazanan filmlerin senaristleri kazancın yüzde dördü kadar gelir de elde edecekler. İnsan malzemesi olarak yapılan iş küçümsenmeyecek kadar önemli. Yapımcısından, senaristine hatta oyuncusuna kadar Türkiye’de daha önce kotarılmamış bir projenin içinde ufuklar genişliyor. Bu isimlerden sadece 10 tanesi yeni bir film çekse, bunun sinemamıza katkısını anlatamam. Düşünün bu proje bir TV projesi, bu tür yapılanmaları ancak BBC veya Kuzey ülkelerindeki ulusal sinemalarda görürsünüz.
Televizyon işlerine burun kıvırmak
Biz eleştirmenler bir filme burun kıvıracaksak televizyon tadında deriz. Bu bir aşağılama ifadesidir. Ve ne yazık ki şimdiye kadar televizyonlarda yapılmış projelerin kalitesizliği bu tanımın doğmasına sebep olmuştur. Halbuki anlaşılması gereken şey artık televizyonun göz ardı edilemeyeceğidir. Bu hem ülkemizde hem de dünyada bir gerçektir. Televizyon ve sinemanın bu içiçe geçişinden eğer zarar görmek istemiyorsak televizyonun da kalitesini yukarıya çekmeliyiz. O zaman bu iki ayrı endüstri birbirini destekler ve kanıksanmış kötü tanımlamalar tersine dönebilir. Hele bizim ülkemizde buna çok ihtiyaç var. Çünkü televizyon işlerinin kötülüğünden dem vururken aslında sinemamızın da daha ileride olduğunu söylemek çok da doğru değil. Yani bu ülkenin bu tür projelere ihtiyacı var. TRT TV Daire başkan yardımcısı ve TRT Ev Sineması kuşağı yöneticisi Halid Şimşek ile görüştük. Demin anlattıklarımızı kendisinden öğrendim. Söylenenleri beğendiğimi ifade edip Kültür Bakanlığı ile ortak bir çalışmaları var mı diye sordum. Ne yazık ki bu anlamda ileri bir adım atamamışlar. Kültür Bakanlığı kurullarıyla sinemaya destek fonları veriyor. Ama bu tamamıyla bir para desteği, bu yapılan Türk sinemasını ileriye gitmesine bir etki ediyor mu, o da çok şüpheli. TV Sinema projesi bakanlık tarafından daha fazla destek görmeli.
Asıl kanıt ödüllü filmler
Halid Şimşek’e ikinci sorum ise sonuçta TRT bir devlet kuruluşu, bu projenin sinemaya bir müdahale olarak görüneceği doğrultusunda geri dönüş aldılar mı oldu. Halid Şimşek bu tür sorular var ama ben bunları cevaplamıyorum. Çünkü bu sorunun cevabını verecek olan filmleri çekilen proje sahipleri olmalı dedi. Bu anlamda projedeki filmlerden biri değil ama TRT’nin ortak yapımlarından olan Ankara Yazı Veda Mektubu’nun yönetmeni Kemal Uzun ve başrol oyuncusu İpek Tuzcuoğlu’nun yaptığımız röportajda söyledikleri aklıma geldi. TRT’nin ortak yapımından o kadar memnundular ki röportajın sonunda teşekkür ettiler. Bu projenin bağımsızlığının bir göstergesi olarak kabul edilmeli. TRT Ev Sineması Projesi’ni yapanlar TRT’nin ortak yapımlarından da sorumlular. Peki bu filmler hangileri dersiniz? Bu yıl bütün festivallerde bir şekilde ödüllendirilen ve benim de şahsen çok beğendiğim Kalandar Soğuğu, yine ödüllü filmlerden Çırak ve demin söylediğimiz gibi siyasi mesajları olan Ankara Yazı Veda Mektubu.
Kısacası TRT’nin bu çalışmalarıyla tıkanmış sinema dünyasında yeni bir odak yaratabildiğini düşünüyorum ve bunu çok önemsiyorum.