Vera Farmiga’nın Patrick Wilson ile başrolü paylaştiği The Conjuring filmi o kadar başarılı oldu ki devam filminde bu ay yine güzel yıldızı seyredebileceğiz.
Onu perdede gördüğünüzde mavi gözleri ve keskin ifadesiyle diğer oyunculardan hemen ayırıyorsunuz. İçindeki mücadelenin perdedeki enerjisinie büyük şeyler kattığı çok belli. Vera Farmiga bir çok yüksek bütçeli yapımın, ünlü erkek oyuncularının beraber rol almak istediği bir isim oldu. 2002 yapımı Dummy’de Adrien Brody’nin kuklasına baktı, 2006’da Running Scared’ta Paul Walker’ın vurulduğu mahallenin isyankar kızını oynadı, aynı yıl Departed’ta Leonardo Caprio’nun güvenini kazanan psikolog olarak bir erkek filminde nasıl başarılı kadın performansı gösterilir bize kanıtladı. 2008 yılında ise Nothing But The Truth filminde yaptığı haberin kaynağını açıklamak istemeyen gazetecinin sırdaşı oldu. Kate Beckinsale ve Matt Dillon karşısında çok az rolü olmasına rağmen kendi rengini filme yansıtabildi. Up In The Air-Aklı Havada’da George Clooney’nin aklını başından alan kadın rolünde karşımıza çıktı. 2011’de Source Code’da Jake Gyllenhaal ile beraber döktürdü. Daha sonra kalitesi yüksek olmayan Safe House, At Middleton gibi filmlerde oynasa da 2013’te The Conjurink ile fanlarına sürpriz yapmayı becerdi. Korku filmi The Conjurink’in bu başarısı devam filminin de çekilmesine sebep oldu. Bu ay Farmiga’yı tekrar bizi korkutması için sinemalarda seyredeceğiz. 1973 yılında New Jersey’de dünyaya gelen Vera 7 çocuklu bir alinenin ikinci çocuğuydu. Kendinden sonra gelen beş kardeşine bakarken Ukraynalı koyu katolik ailesinin baskısı altında büyüdü. Hatta bu baskı o kadar büyüktü ki 6 yaşına kadar İngilizceyi öğrenemedi. Ukrayna Katolik Okulu’nda başlayan öğrenimi daha sonra devlet okuluna gitmesiyle hayatını değiştirdi. O dönemlerde utangaç olan Vera piyano öğrenmesiyle hayatında bir çok şeyin değiştiğini söyledi. Piyano Vera’yı öyle etkilemişki Hollywood’un en gizemli ve aranan kadın aktörlerinden biri olmuş.