Bu sene iki tane yabancı film izledik din adamlarının bastırdıkları (bastıramadıkları) cinsel hayatlarına ilişkin… The Club sürgün yemiş ama huzurevi kıvamında yaşayan rahiplerin karşısına çıkan bir kurbanın onları geçmişe sürüklemeleri anlatılıyor.

Yani çocukken bir rahibin tecavüzüne uğrayan adamın hayatını bir türlü düzene kuramayıp, onun hesaplaşmasını yapma isteği! Tabii bu filmlerin yanına Calvary ve Bad Education filmlerini de eklemek gerek! Bu sene Oscar alan Spotlight ise çocuk tacizinde neredeyse başı çeken din adamlarını afişe eden bir gazetecilik başarısına adım adım imza atan, etkili bir filmdi. Tabii gazetecilik başarısı demişken Watergate skandalını ortaya çıkaran iki gazetecinin muhteşem başarısını anlatan All The President Man /Başkanın Tüm Adamları’nı da unutmamak lazım ki, hala eline su döken çıkmadı diyebiliriz ama Spotlight bir hayli yaklaştı. Boston Globe gazetecileri papazların tecavüz ettiği rahipleri Katolik kilisesinin her türlü baskı ve örtbasına rağmen 2000 yılında ortaya çıkardı ve Tom Mc Carthy bunu harika bir şekilde filme aktardı. Üstüne gelen Oscar bu çabayı herkesin desteklediğini gösteriyor. Ve bizden gelen haberlere bakalım. Neredeyse her gün bir yerden çocuk taciz ve tecavüz haberleri geliyor. Dini vakıflar, imam hatip okulları, yatılı yurtlar! Yani büyüklere, devlete teslim edilen çocuklar sapkınlığın kurbanı oluyor. Ancak tesadüfen ortaya çıkan bu vahim durumlar karşısında devlet makamlarının savunması da birbirinden beter oluyor. Şimdi yönetmenlerimizden rica ediyorum, lütfen ortaya çıkmış ve birbirinden daha utanç dolu bu hikayeleri filme çekin. Yılmaz Güney’in Duvar’ından bu yana çocuğa yapılan şiddet ve tacize yönelmiş filme rastlamadık desek yeridir! Gerekirse kafa kafaya verelim ve senaryolarını beraber yazalım ama bu işin peşini bırakmayalım! O kadar zalimce ve utanç dolu ki…

Tabii bir de gazetecilik başarılarının ülkemizde gördüğü değeri sorgulamak gerek! Can Dündar ve Erdem Gül silah yüklü tır gerçeğini ifşa ettikleri daha doğrusu halkın haber alma hürriyetine saygı duydukları için haber yaptılar. Birilerinin çıkarları zedelendi diye hapse atıldılar ve durumları hala muallak! Yani gazetecilik başarısının bir ödüllendirilmesi durumu var bir de cezalandırılması! Yani Spotlight durumu bizde biraz zor! O kadar büyük bastırılmışlık var ki… Yönetmenlerden ricam biraz sulu sepken işleri bırakıp, ülkede dönen dolaplarla ilgilenmeleri! Ya da haftanın filmi Batman v Süperman: Adaletin Şafağı filminden ilham alarak süper kahramanlardan çözüm bekleme yolunu seçeceğiz! Yani durum o kadar vahim ve fantastik! Tabii tüm çizgi romanların ilk zamanlarına, oluşum durumlarına uzanmamız gerekiyor sanırım. Zira çizgi romanların yağından film çıkarma durumuna geldiğimiz için süper kahramanları bile birbirine kırdırıyoruz! Oysa onların tek düşmanı olmalı: kötüler. Ve bizler şimdi sanırım süper kahramanlara her zamankinden fazla ihtiyaç duyuyoruz. Patlayan bombalardan, üzerimize sıkılan gazlardan, tazyikli sulardan kurtarsın bizi. Ya da en önemlisi barış getirmelerini bile dilemeliyiz! Galiba işimiz gerçekten de süper kahramanlara kaldı, insan / insanlık olarak çok çaresiziz!

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.