Festival filmlerinin sadece festivallerde izlenebiliyor olmasının sebebi ne ve 10 salonlu sinemalarda neden hep aynı filmler oynuyor? Bu sorular üzerine biraz düşünmek ister misiniz?
Çocuktum, sinemaya gitmeyi çok seven bir çocuktum. Yaşadığım şehirde 3 sinema salonu vardı ve hepsinde Cuma günleri film değişirdi. Sinemaya gittiğimizde ne gelmişse onu izlerdik çünkü kocaman sinemalar tek bir salondan ibaretti. Bu bazen ucuz bir İtalyan korkusu, bazen bir Hong Kong dövüş filmi bazen de usta işi bir sinema başyapıtı olabilirdi.
O zamanlar seçim kısmı sinemaya gitmekle ilgiliydi, film seçmek diye bir şey yoktu. Ne kurak zamanlar diye düşünebilir şimdinin genç sinema takipçileri… 9-10 salonlu sinema komplekslerinde her salonda başka bir film oynarken seçim yapmak ve “istediği filmi izlemek” gibi bir lükse sahipler ne de olsa… Ama belki de bu bir lanettir!
Sürekli istediğiniz filmleri izlediğinizde sinemanın sizi şaşırtan tarafıyla karşılaşmak oldukça güç! Büyük bütçeli, efekt zengini filmler ya da popüler komedyenlerin serilerinin kalabalığını yarıp da sinemanın sanat kısmına geçmiş bir filmi yakalayabilmeniz zor olsa gerek. O yüzden, sinemaların AVM’lerde yapılanmasından ziyade, çok salonlu sinema işletmeciliğinin bağımsız sinemayı nefessiz bıraktığını söyleyebilirim. Bu kadar kalabalığın arasında iyi filme ulaşmak çok zor…
Açıkçası ben de o ergen zamanlarıma dönsem, Batman V Superman varken Sarmaşık’ı ya da Abluka’yı ya da şu an gösterimde olan bir “sanat filmini” seçmem. Ama seçmezsem de o film batar, batarsa salonlar istemez, salonlar göstermezse bu filmler festivallere sıkışır kalır!
Bu kadar çok şey varken iyi şeyleri hep kaçıracağız, bu da bizim çağımızın laneti! Sinemanın evrimi sona erdi, kötü ama gösterişli filmler diğerlerinin üzerine basıp sinemada film izlemeyi, parayla değerlenen bir eğlence haline getirdiler.
Çok salonumuz var ama hiç filmimiz kalmadı!
Kısa Filmciler Bindikleri Dalı Kesiyor!
Kısacılarla sürekli etkileşim içindeyim. Kısa filmin bağımsız tarafını sevdiğimden o yöne doğru bir yoğunlaşma içindeyim. Genç kısacılara gücümün yettiği desteği veriyorum. Kısacılar şanslı, ülkenin her yerinde bu filmleri talep eden ve akçeli ödüller dağıtan festivaller yapılıyor ancak bu enflasyon sıkıntılara da yol açıyor. En büyük yan etki, tıpkı uzun metrajda olduğu gibi kısa filmin de ifade alanının daralması, ödüle ve jüri beğenisine göre formülize edilmiş işlerin öne çıkması…
Ayrıca bazı festivallerde, filmlerin internette gösterilmemiş olması gibi bir ön şart var. Yoksa da yerli kısacılar arasında “iyi kısalar internete düşmez” gibisinden yargılar türemiş. Filmlerini yıllarca kimseye göstermiyorlar. Elbette, festival organizatörlerinin amacı kısa filmi desteklemek ancak geldiğimiz nokta malum. Genç kısacılar filmlerini festivallerin ilgisine, insafına bırakıyor.
İnternet kısa filmi yaymak ve yapanlara yol açmak için müthiş bir güç aslında… Dışarıda kısa film çeken herkes bunun farkında, Vimeo gibi siteler yeni çekilmiş müthiş kısalarla dolu. Neredeyse her yönetmenin kendi adını taşıyan ve önceki işlerini de paylaştığı bir sitesi var. Olması gereken de bu…
Kısa film çeken kardeşlerimin bir film yapıp onunla senelerce festivalleri arşınladıklarını görmek üzücü, pratik yaparak ustalaşmak için daha çok eser üretmeliler ve bunu kitle ile paylaşmalılar. Kısa filmin festival salonlarında hapsedilmesi çok acı. Hâlbuki internet kısa filmin saldırı üssüdür, kısa filmciler bu güçten vazgeçerek kendi geleceklerine zarar veriyorlar.
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com