Ortaks Yapım’ın yapımcılığında Star TV ekranlarından izleyiciyle buluşan ve yayınlanmaya başladığı günden itibaren büyük beğeniyle izlenen Kiralık Aşk adlı dizinin sevilen açık sözlü, mert mahalle delikanlısı İsmail’i canlandıran Kerem Fırtına ile hayata bakışı, oyunculuğu, dizi ve sinema dünyasına ilişkin görüşleri ve tabii ki Kiralık Aşk’ı konuştuk. Keyifli okumalar olsun…
Kısaca tanımlasanız. Kimdir Kerem Fırtına?
23 Eylül ekinoksunda, 1981 yılında, Üsküdar Çiçekçi’de doğdum. Hala burada yaşıyorum. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldum. Beşiktaşlıyım. En yakın arkadaşım babam. Mühendis kendisi. Çok iyi matematik kafası vardır. Eve gidince babamın anlatacağını bildiğim için okul hayatım boyunca matematik derslerinde hocalarımı dinlemedim. Ama karnemde hiç 4 gelmedi. Profesyonel oyunculuğa kadar da özel matematik dersi vererek para kazandım.
Nedir Kerem’in hayat felsefesi?
Adalet ve merhamet. Bunları atlamamaya, unutmamaya çalışıyorum. Benim hayat felsefem adil olabilmek. Adalet benim için çok önemli, bu konuda çok hassas olduğumu söyleyebilirim.
Adil misin peki?
Çabalıyorum. Ne kadar başarabiliyorsam artık. Ama aklımdan çıkartmıyorum. İnsanlarda da dikkat ettiğim bir nokta. Dolayısıyla bende kendimde bu noktaları sürekli yargılıyorum. Sürekli değerlendiriyorum. Hayatta kötülüğün destek bulması çok çaresiz bırakıyor. Omzumu düşüren bir şey bunu görmek. Evet… Hayatta kötülük var. Her şey zıddıyla var. Ama kötünün savunucusunun çok olması çaresiz bırakıyor. Saf kötülük karşısında gardım düşüyor benim.
Biraz da oyunculuk kariyerinizden bahseder misiniz?
Oyunculuğa ortaokulda başladım, bu mahallede başladım. Üsküdar İmar Kültür Derneği diye bir dernek ve bu derneğin bir tiyatro grubu var. 13 yaşında oranın sınavlarına girdim. Kazandıktan sonra orada tiyatro eğitimi aldım. Yazın başında 3 ay tiyatro eğitimi veriyorlar. Bu açıdan şanslı bir amatör tiyatro grubuydu. En küçük üyesi bendim grubun sonrada hiç bırakmadım tiyatroyu. Ama hep siyasal bilgiler okumak istiyordum. Küçükken başbakan olmak istiyordum çünkü. Düzeltmem gereken şeyler olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden lise sonda bir sene tiyatroya ara verdim. Üniversite sınavına hazırlandım Kazandım üniversiteyi. Fakülteye başlayınca Şahika Tekand’da oyunculuk eğitimi almaya başladım. Sonra profesyonel oyunculuk başladı.
Oyunculuk hayatınızda neyi değiştirdi? Şöhret olmak mesela? Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Hiçbir şey değiştirmedi. Kendime zaman ayırıyorum. Bu motivasyonunuzla ilgili. Ben de zaman zaman bundan çok daha az çalışıp hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Çünkü o dönemde motivasyonum yetmiyor. Karadayı’nın son üç bölümüyle Kiralık Aşk’ın ilk iki bölümü çakıştı. İki sete birden gidiyordum. Birde Sarp ile (Akkaya) radyo programı yapıyorum. Yani her an çalışıyordum. Her şeye de vakit buluyordum. Bence bir şeye vakit ayırıp ayırmamak tamamen kişinin kendi enerjisi ile ilgili.
Hayatınıza, kariyerinize ilişkin hayalleriniz ve hedefleriniz neler?
Ben hep kafamdaki şeyleri yapıyorum ya da yapmaya çalışıyorum. Benim motivasyonum hiçbir zaman kesintisiz devam etmiyor hayatta. Sekteye uğradığı zamanlar oluyor. Bazen üretiyorum, bazen duruyorum. Ama hayal etmek hiç durmuyor. Benim için her şey istediğim, yaptığım ve yapamadığım kadarıyla devam ettiği için bunlarla örtüşen şeyler gelirse gelir ve yaparım. Gelmezse de onu çekip onun gerginliğiyle devam etmek bana göre değil. Yada bana göre olmadığını öğrendim. Son iki senedir böyle. Zaten ihtiraslı bir adam değildim. İsteklerim vardı ama ihtiraslı bir adam olmadım. Benim didişme alanlarım başka. Bir şey kazanma alanında çok didişemem biriyle. Önder (Çakar) abi ile biz bir film yazdık. Sonra ben Ahmet Ümit’in Bab-ı Esrar romanını sinema filmine uyarladım. İkisi de henüz çekilmedi. Ama ben “ikisi de çekilmedi vah vah” demiyorum. Belki hiç çekilmezler. Ama her birini yaparken hayatımda birçok şey değişti Çünkü o filmi yazıyor olmanın hayatımda etkilediği şeyler önemli. Belki de çekilmesi için yazmadım. O filmi yazma sürecimde başıma gelen olayların yaşanması için yazıyordum belki de. Hayattan beklentilerim var ama plan yapmayı bıraktım. Daha çok ilkeler ve isteklerim üzerinden ilerliyorum.
İsmail karakterinin izleyici ile ilişkisi nasıl? Ne tür geri bildirimler alıyorsunuz?
“Helal İso” diyorlar. Bende teşekkür ediyorum. Sosyal medyadan ya da yolda karşılaştığımızda alıyorum bu tepkileri. Ama mesela izleyicilerden biri kalabalıkta yüksek sesle, fotoğraf çektirelim, dediğinde etraftan “kim ki bu adam” diye bakan birileri de varsa o bakışlardan utanıyorum.
İsmail, kendisinden farklı olan bir kadına, Yasemin’e aşık oldu. Bu konuda ne söylemek istersin?
İso kendi sınıfından olmayan bir kadına âşık oldu. Ama aşk bu… zıtlık olur, paralel olur. Olur, yani belli olmaz.
Siz bu kadroya nasıl dâhil oldunuz? İsmail karakterini canlandırmasaydınız dizide hangi karakteri canlandırmak isterdiniz?
Karadayı’da oynarken çağırdılar. Zaten daha önceden tanıyordum Müge hanimi (Turalı). Müslüm Gürses’le oynadığım Esrarlı Gözler adlı filmin yapımcısıydı. Benim için önemliydi Müslüm Gürses’le sahnem olması. Kiralık ask’ in senaryosunu gönderdiler. Senaryoyu okuduğumda Müge Hanım’a “benim bu reytinglerle ilgili bilgim ve tahminim yok ama bence bu dizi tutar” dedim. Karadayı bittikten sonra girecekti yayına ve kabul ettim rolü. Dizide İso olmasaydım Defo olurdum. Çünkü ikisi de ‘O’ ile bitiyor.
Karakter olarak İsmail’e benziyor musun.?
Bizim dizilerde senaristler karakteri yaratıyor. Sonrası oyuncuyla ilerliyor. Yani bizde yabancı dizileri gibi dizinin 39 bölümü yazılmış olarak başlamıyoruz. 3 bölüm yazılmış başlarsa şansına. Çünkü bizim sektörümüzdeki profesyonel işleyiş bu değil maalesef. Başlarken dizinin devam edip etmeyeceği kesin değil, hiçbir şey kesin değil. Öyle başlıyorsun. O yüzden karakterler daha çok senaristle paslaşma şeklinde, karşılıklı kontak kurularak yazılıyor. Bizim Meriç Acemi ile öyle bir kontak kuruldu aramızda sanırım. Ben onun İso’yla vermek istediği karakteri anladım. Buna ne ekleyebilirim diye düşündüm. İso çıktı ortaya. Bu konuda Meriç ve bütün senaryo ekibine çok minnettarım. Hem rahat bir ortam buldum İso’yu çalışırken, hem de çok desteklediler beni. Mesela dikkat ettikleri nokta İso ve Defne arasındaki ilişki üzerinden bir kadın ve bir erkeğin birbirini çok sevip yoldaş olabileceği dost olabileceği vurgusu yapmaktı. Bu benim için çok kıymetliydi. Onlar ne yazsa benim üzerine ne koyacağımı tahmin ediyorlar ve bende onların ne demeye çalıştıklarını anlıyorum. Bunun dışında sürekli ‘kibir’ in sinsice bize neler kaybettirdiğini vurguluyorlar. Bunu kıymetli buluyorum.
Dizi komedi unsurları barındırıyor ve sanırım genç ve enerjik kadrosundan kaynaklı ve bir türlü mutlu olamayan âşıklarına rağmen keyifle izleniyor? Peki, ekip nasıl izleyiciye yansıyan enerji sette de var mı?
Evet, evet keyifli. Oyuncuların yaşları birbirine yakın. bu iktidar mücadelesi gibi başka bir sonuçta doğurabilirdi. Ama bizde böyle bir şey olmadı. herkes birbirini sever. Tatlı tatlı yolunda gidiyor her şey.
Kerem Fırtına’nın birlikte çalışmak adına hayalini kurduğu yönetmen ve oyuncu kim?
İyi senaryoda oynamak isterim. Benim için önemli olan bir senaryo, iki yönetmen, sonrada kast gelir. Ama öncelik senaryo. Senaryo iyiyse her şey iyi olabilir gibi geliyor bana.
Peki, siz nasıl bir izleyicisiniz?
Film izlemeyi seviyorum. Biz eskiden videocuyduk. Burada Çiçekçi de Fırtına Müzik Market. Filmlere ilgim o zamandan geliyor. Dizilerde de kendi yer aldığım projeleri izlemem gerekiyor. Çünkü ne yaptığımı, ekip olarak ne yaptığımızı takip etmeliyim. Onun dışında dizi izleme merakım yok. Sadece Türk dizisi izlemiyorum gibi bir şey değil. Bence Amerikan dizilerinin çoğunluğu iyidir. Ama ne kadar izleyeceğim. İlk bölümünü izliyim tamam muhteşem. İkinci bölüm harika. Ama dört sene onu izleyemiyorum. Popüler iş deyip geçmiyorum. Olay bu da değil. Tam tersi bir yerde yoğun beğeni varsa dönüp bakmak gerektiğine inanıyorum. Popüler kültürün müşterisi değilim ama bu işler arasında da iyiler ve kötüler var bence.
Film konusunda izlediğim takip ettiğim çok kişi var. Sinema açısından önemsediğim çok isim var. Sinemada merak ettiğim takip ettiğim yönetmenler var. Oyuncu ya da yönetmen ismi veremem çünkü daima değişir. Festival filmlerine, Avrupa sinemasına bayılıyorum. Hollywood’un, Avrupa sinemasına benzeyen filmlerini seviyorum. Hollywood’a tepki ya da sanatsal seçkinlikten değil her şeyin aynı olduğu popülist filmleri sevmiyorum. Uzak Doğu sinemasında da çok iyi filmler yapılıyor. Vampir filmleri Hollywood’un uzmanlık alanı mesela ama Thirst başka bir şey yarattı.
Bu yıl Türk filmlerinden Abluka’yı ve Sivas’ i izledim. İkisine beğendim. Özellikle Sivas. Bu arada Başka Sinema’ya teşekkür ediyorum. Sayelerinde yönetmenler filmlerini izleyici ile buluşturabiliyor ve tabiî ki izleyici de vizyon şansı bulamayan filmleri izleyebiliyor. Başka Sinema, Türkiye’de sinema salonlarının kartelleşmesi ile ilgili soruna merhem olamasa da, kriz noktasında bir açığı kapatıyor şuan. Bu yinede yeterli değil tabii ki.
Hayranlarınıza buradan ne söylemek istersiniz? Ufukta yeni projeler var mı?
Her Cumartesi Rock fm Turkiye’ de Sarp Akkaya ile radyo programı yapıyoruz. Kapak, adi. Onun dışında proje bitmez kafamda. Çünkü kendimi bildim bileli hayal kuruyorum. Ama neyi ne zaman yaparım? Yapar mıyım? Becerebilir miyim? Beceremez miyim? Bakacağız.