Adım Murat Tolga Şen, film izlemeyi çok seviyorum, sinema salonunda büyümüş biriyim ve Müzeyyen ne der bilemiyorum ama bu çok derin bir tutku! 15 yıldan bu yana filmler üzerine yazıyorum. 7 yıldır da geçimimi sinema yazarlığı (TV eleştirmenliği ve metin yazarlığı ile birlikte) yaparak sağlıyorum. Bakın bu önemli, çünkü meslek tanımında “kişinin geçim kaynağıdır” gibi bir ibare var. Yani ben, tıpkı Cinedergi’nin kurucusu Serdar Akbıyık gibi, meslek tanımına uygun bir sinema yazarıyım, berbat yazıyor olabilirim ama bu benim için bir hobi değil, faturalarımı “film eleştirisi yazarak” ödüyorum.
Peki, ya diğerleri? İnternette, sayısı giderek artan sinema sitelerinde, bloglarda, sözlüklerde, forumlarda yazan ve bunun karşılığında henüz bir şey kazan/a/mayanlar sinema yazarı değil mi? Hepsini süpürdükten sonra bir torbaya doldurup çöpe mi atmak mı gerekiyor?
Şu çok net; ülke şartlarında bunu yapabilen isim sayısı bir elin parmaklarını geçmediğinden para kazanma mesleki bir şart olmaktan çıkıyor. Eğer şart ise o zaman pek çok ismin tescilinin sonlanması gerekir. Daha da açık yazalım; sinema yazarlığından kimse para kazanmıyor! Madem rekabet yok, abi-kardeş yardımlaşarak bu işi yapmamız gerekir aslında ama ortada bir kavga var. Bazı eski tüfekler sürekli olarak bir ön kesme ve önemsizleştirme çabası içinde… Bunun sebebini yazının devamında açıklayacağım.
Bilinçli bir kışkırtma olduğu belli olsa bile bu kayıkçı kavgasının bir önemi yok. Çünkü “dünya dönüyor, sen ne dersen de”. Sözlükler-bloglar ve forumlar çağında herkes film eleştirmeni, sıradan seyircinin film önerisi almaktan daha fazlasıyla ilgilendiği yok. Film iyi mi yoksa kötü mü? Bunun cevabı yeterli… En acı haliyle yazayım; kimsenin bir sinema yazarına ihtiyacı yok! Sayfalarca yazdığımız bir yazının altına gelen, “admin, filmi koymamışsın, tüü senin kalıbına” yorumlarından anlıyoruz bunu…
Sinema yazarlığı sektör açısından da sandığımız kadar önem arz etmiyor artık çünkü eleştirmenler sektörün tamamını değil de çizdikleri çemberin içinde kalanları önemseyerek kendilerini oyunun dışına attılar. Gişe filmleri neden basın gösterimi yapmıyor sanıyorsunuz? Hepimize geçmiş olsun.
Neyse, bunları bir yana bırakalım. Gelin, birlikte bazı sorular soralım; böylece biraz aydınlanma yaşayabilir ve hepimiz işimize gücümüze bakabiliriz belki…
Sinema yazarı karşımıza nerede çıkar?
Sinema yazarlarına gazetede, kitapta, dergide ve en çok da internet üzerinde rastlarsınız. Eskiden televizyonda da karşınıza çıkarlardı ancak TV tamamen reklam endişeli bir PR aygıtına döndüğünden eleştiriyi yayma gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir.
TV’de izlediğimiz “sinema programları” eleştiriden ziyade tanıtım görevi üstlenir. Bir zamanlar TRT’de yayınlanan, Ali Hakan, Mehmet Açar ve Alin Taşçıyan’ın o haftanın filmlerini konuştukları türden bir program örneğine rastlamak pek mümkün değil. Bunun tek istisnası olarak Hayat TV’de karşımıza çıkan On Seansı adlı program gösterilebilir. IMC TV‘de yayınlanan Öteki Sinema (sık sık karıştırılıyoruz), TV2‘de yayınlanan Film Koptu, TV6‘da yayınlanan 6. Seans ve TRT yapımları olan Sadece Sinema ile 25, televizyonda karşımıza çıkan sinema programları…
Sinema yazarları neden en çok internette karşımıza çıkıyor?
Çünkü yazılı basının reklam gelirleri düşüyor ve buna bağlı olarak kadrolar daralıyor. Bir yayın yönetmeninin aklına da ilk önlem olarak kültür sanat gazetecilerini harcamak geliyor. Dergiler de aynı sebeplerden dolayı kapatılıyor. Elimizde Altyazı ve Film Arası gibi gayretkeş bir iki yayın kaldı. Bir de internet yayınıyken basılı çıkmaya karar veren (iyi de eden) Hayal Perdesi var. Dergilere büyük şehirler dışında ulaşabilmek pek mümkün değil. “Film eleştirisi” yayınlayan gazete sayısı iyice azaldı, yayınlayanların da tirajı düşük.
Sinema yazarlığının özgürce sürdürülebildiği alan bu durumda maliyetlerin düşük olduğu ve bireysel yayıncılığa da uygun olan internet oluyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar internette yazmak konusunda ayak diretenlerin bile şu an okura ulaşmak için kullandıkları medyalar internet üzerinde…
Sinema yazarlığı tescillenebilir mi?
Şart değil ama dileyen 7 kurucu üye toplayıp dernekleşerek bunu yapabilir. Ülkemizde bunu yapan tek bir dernek var, adı SİYAD… Bu dernek aynı zamanda başkanlığını Alin Taşçıyan‘ın yaptığı Dünya Film Eleştirmenleri Birliği, FIPRESCI‘nin Türkiye yapılanması görevini üstleniyor.
Dernek 1977 yılında Atilla Dorsay başkanlığında kuruldu. Şu an 92 üyesi ile yılda bir verdikleri sinema ödülleri ve dernek üyelerinin festivallerdeki ağırlığıyla (danışmanlık-jüri üyeliği-film moderasyonları) önemini sürdürüyor. SİYAD yeni üye kabulünde oldukça tutucu… Bu “ince eleyip sık dokuma” haline rağmen dernek üyesi olup uzun yıllardır “sinema yazarlığı” yapmayan pek çok isim var.
Sinema yazarı sayılmak için mutlaka bir derneğe üye mi olmalısınız?
10 yıl önce bu gerçekten çok önemliydi ancak internet her şeyi değiştirdi. Sinema yazarının kaleminden çıkanları önemseyenler ki bunların başında film festivalleri ve dağıtıcılar geliyor, artık kaşeyi değil yazının yayınlandığı medyanın etkisini ve sinema yazarının bilinirliğini umursuyorlar.
Artık tescilsiz sinema yazarlarını da önemli festivallerde, basın gösterimlerinde görmek mümkün. Kimilerini çok kızdıran ve bir tür ön kesme operasyonu yapmalarına yol açan şey de bu zaten… Anlaşılan o ki “festivalde üç kap beleş yemek” ve de başkalarının yemesini önlemeye çalışmak önemli. Eski SİYAD üyesi, dostum Ege Görgün, bundan yıllar önce bana “bu mesleğin parası yoktur, gezmesi çoktur” gibi bir cümle kurmuştu. Bu söz kesin bir gerçeklik içeriyor. Haliyle bazıları, parası olmayan mesleğin gezmesi de azalınca bu konuda endişelenmeye başlıyorlar. Yeniler ve eskiler arasındaki asıl rekabet alanı; film festivalleri…
Festival akreditasyonlarının hakkaniyetli bir biçimde dağıtılması durumunda bu kızgınlığın daha da artacağı kesin. Çünkü denge her geçen yıl dernek dışında kalan sinema yazarlarının lehine değişiyor. SİYAD ne yazık ki film eleştirmenliğinde yaşanan değişimi gözden kaçırıyor ya da buna direniyor. Kalabalık bir sinema yazarları topluluğu dernek içindeki dengeleri bazıları aleyhine değiştirecektir.
Çok okunan internet sinema sitelerinin kadroları kimlerden oluşuyor?
Netvaluator sitesinden yaptığım araştırma sonucu, içinde “film eleştirisi” olan “en çok okunan siteler” şöyle sıralanıyor; Beyazperde, Filmloverss, Paralelsinema, Öteki Sinema, Sadibey ve Ters Ninja…
Beyazperde, internet sinema sitelerinin amiral gemisi: günlük okunma oranı bir milyon civarında ki bu çok önemli bir rakam… Filmloverss ve Paralel Sinema ise kısa sürede büyük popülerlik kazanmış siteler, amatör bakış açısını muhafaza ederken kurumsallaşmayı da ihmal etmiyorlar. Bu yazıyı okuduğunuz Öteki Sinema ve Ters Ninja vizyon bağımsız yayıncılık yapıyor. Bu yayınların kadrolarında çok az “tescilli” sinema yazarı var. Çok okunan internet sinema sitelerinin editör ve yazar kadroları genellikle bağımsız sinema yazarlarından oluşuyor.
Başında bir dernek üyesi bulunan en çok okunan internet sinema sitesi ise Sadi Çilingir’in kurduğu ve yönettiği sadibey.com… Site tüm sektör açısından önemli bir konumda ve sinema yazarları için bir kaynak misyonunu başarıyla yerine getiriyor. Arkapencere ve Sinema Müzik gibi ağırlıklı olarak “dernekten” yazarların oluşturduğu kadroların yayınları ise sınırlı bir kitleye ulaşıyor.
Bağımsız sinema yazarları neden bu kadar çok okunuyor?
Çünkü çok fazla film izliyor ve vakit kaybetmeksizin yazıyor, fikirlerini okurla paylaşıyorlar. Sinemanın popüler tarafını ihmal etmiyorlar, yabancı kaynakları, gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Sosyal medyada da çok etkinler. Sinema yazarlığını büyük hevesle yapıyorlar ve okura karşı bir böbürlenme içinde değiller. Beyazperde, Öteki Sinema, Sadibey, Sinematik Yeşilçam gibi siteler 10 yıldan fazladır yayın yapıyor. Bu yayıncılar, işe internet üzerinde başladıkları için yazıyı okutmak adına ne yapılması gerektiğini iyi biliyorlar. Yazıya harcadıkları kadar zamanı onu yaymak için de harcıyorlar.
Gelecekte ne olacak?
Bunu yazmak için kâhin olmaya gerek yok ama sinema yazarlığı hepten internete taşınacak gibi görünüyor. 2010 yılında diğer sinema yazarları ile yeni yeni ahbaplık etmeye başlamışken hepsine aynı şeyi tavsiye ettim; “şimdiden sitelerinizi, bloglarınızı açın bu işin geleceği internette”… “Film eleştirisi”, online dergiler, sinema siteleri, bloglar, sözlükler, forumlar ve sosyal medya üzerinden yapılan mikro blogculukla yürüyecek. İnternet sitelerinin marka değeri artıyor ve dağıtımcılar bu alana da reklam vermeye başladılar. Bu eleştiriyi nasıl etkileyecek onu da birkaç yıl içinde göreceğiz ama bağımsız sitelerin eleştirmenliğin kalesi olacağı aşikâr. Kitap kısmında da hareketlenme var, Türkçe sinema kütüphanesi sürekli gelişiyor ancak sinema kitapları hiçbir zaman “çok satan” olmayacak.
Görünen o ki günümüzde “eleştiri” daktilo ile değil bilgisayar klavyesi ile yazıldığı gibi, basılmış bir yayından ziyade yine ekrandan okunacak.
Murat Tolga Şen – murattolga@gmail.com