Selim Evci’nin Saklı filmi izleyiciden çok farklı tepkiler alıyor. İzleyicilerin başlıktaki yorumu yapmalarının sebebini önetmen Evci ve oyuncusu Türkü Turan’a sorduk. Saklı filminin yarattığı karmaşayı konuştuk…

Selim Evci daha önce çektiği İki Çizgi ve Rüzgarlar filmiyle sanat filmlerinin unutulmaz yönetmeni algısını yarattı. Biz eleştirmenler bile “hadi bakalım Evci” filmi der olmuştuk seyretmeye giderken. Bu yaklaşımın sebebi aslı filmin kalitesiyle ilgili değildi. Daha çok yönetmenin tercih ettiği ve sıkı sıkıya bağlı olduğu sinema diliyle ilgiliydi. Ama son filmi Saklı bütün bu ezberleri bozdu. Türkü Turan gibi kendi jenerasyonunun yeteneğiyle öne çıkan bir isninin de filmde yer alması önemliydi. Her ikisine de teybimizi uzattık. Ve sorduk nedir bu karmaşanın sebebi?

İlk önce senaryoyla başlayalım. Senaryo ne zaman oluştu? Yazmaya ne zaman başladınız?

Selim Evci: Senaryo aslında 3 yıldan fazladır var. Rüzgarların kurgusu tamamlandıktan sonra başladım yazmaya. Çok kısa sürdü. Oturdum bir 15 günde bitirdim. Çok da değişmedi. Yazdığım birkaç versiyonla tamamlandı. Bir iki ayda tamamlandı yani.

Peki, senaryı size geldiğinde rolünüzle ilgili olarak ilk ne düşündünüz, sonuçta biraz cesur bir rol.

Türkü Turan: Ben şuna çok şaşırdım, birçok senaryo okuyoruz ama bir erkek yazarın bir kadını anlaması, beden baskısını, yaşadığı durumu anlaması çok etkileyiciydi benim için. Bu yüzden bu rolü oynamak istedim. Selim’I de tebrik etmek istiyorum bu yönden.

Selim Evci: Bir anne iki ablayla büyüyünce işte ister istemez anlıyorsunuz. Ayrıca bunların bir çoğu çevreye, insana bakmak. Bir twitten bile parça var senaryonun içinde.

Senaryoyu okuduktan sonra sizin için, senaryonun duygusu, cümlesi neydi?

Türkü Turan: Filmde canlandırdığım Duru’ya dair bir sıkışmışlık hissi oldu bende okurken hep.

Diyalogları kastla beraber mi yazdınız yoksa diyaloglar tamamen size mi ait?

Selim Evci: Biliyorsunuz benim diğer filmlerimde çok diyalog yoktu. Bu filmde başından itibaren sürekli diyalog yazdım. Bilinçli yapılan bir şey değildi, hikaye bunu gerektiriyordu. Karakterleri daha derinleştirmek adına özel bir çabam oldu. Dolayısıyla çok diyaloglu bir senaryoydu. Bazı diyalogları sette türettik tabii. Ancak büyük bir çoğunluğu yazılıydı.

Neden bu soruyu sordum, çünkü bu filminiz diğerlerinden çok daha farklı bir film evet, ancak sinemasal anlamda ikiye bölünmüşlük de hissettirdi. Kamera açıları, durağanlık evet ancak diyaloglar da tam tersine sıcak, yerine göre komik. Ve toplum üzerine eleştiriler de var. Bunu yeni bir sinema dili olarak kabul edebilir miyiz? Sizin aslında sinemasal yolunuzda bir sapma mı?

Selim Evci: Bu bir ağacın büyüyerek şekil değiştirmesi gibi. Ben dediğim gibi “şöyle olsun” demiyorum ancak zaman geçerken bendeki değişime, gelişime yeni şeyler ekleniyor. Benim de diğer filmlerle görsel açıdan yakın bulduğum tarafları var filmin. Bu biraz kendiliğinden oluşan bir süreç.

Diyaloglarda set ortamında oluşan, doğaçlama gelişenler oldu mu?

Türkü Turan: Çok az. Karakterin köşelerini çizdikten sonra o karakter doğrultusunda yapılan esnetmeleri seviyorum. Birkaç sahnede spontane arayışlarımız oldu. Onlar da çalıştı zaten.

Peki, size rol geldi, her rolün hazırlanma süreci vardır, bu role hazırlanırken herhangi bir gözlem dönemi geçirdiniz mi? O role siz neler kattınız?

Türkü Turan: Ben tek başıma çalışmadım. Daha ziyade Selim’le çalıştık, konuşarak, okuyarak, tartışarak zamanımızı geçirdik. Birlikte yarattık bir yerde. Ancak kadınlık üzerine olan bu hikayede gördüklerim yakın çevremde de olup biten olaylar. Neredeyse çoğunu gördüm zaten. Ekstra gözlemlememe gerek yoktu. Neredeyse 30 yıldır gördüğüm olaylar vardı senaryoda.

Bir de sizin fiziğiniz sebebiyle her zaman genç kız rollerini oynayabilecek durumdasınız, bu sizin için bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı? Mesela Şerif Sezer, çok değişik, çok güzel bir fiziği var. Ancak fiziğinin her zaman dezavantaj olduğunu ve bunu yaşadığını söylemiştir.

Türkü Turan: Role göre. Mesela bir rol gelir ki, 32 yaşındadır. Ben 32 yaşıma gelmişimdir ama onu oynayamam. O zaman çok üzülürüm işte. O zaman dezavantaj olur. Bugüne kadar hep kendimden yaşça küçük kızları oynadım, hep onlara denk geldim ve onları sevdim. Benim kariyerimde biraz daha avantajıma çalıştı ancak tabii ki küçük gözükmem yüzünden kaybettiğim, çok istediğim roller de oldu.

İzleyicinin sizinle alakalı daha önceden gelen bir sinemasal beklentisi var. Bu filmin farklılıklarının izleyiciden nasıl bir geri dönüş alacağını düşünüyorsunuz?

Selim Evci: Çok enteresandır ki biz hayatı yaşatan diyaloglar yazmaya çalışırken meğersem çok fazla komedi unsuru çıkmış filmde. Bu da bize ritim duygusu getiriyor. Bugüne kadar seyirciyi hep mutlu gördüm. Bir merak hissediyor ve filmin sonuna kadar dinç kalıyor.

İster istemez Settar Tanrıöğen’in oynadığı karaktere çok kızıyoruz, çünkü kızlarını bekaret testine gönderecek kadar kafası başka bir yerde karakterin fakat bir yandan da o diyaloglar geçerken sevimli geliyor insana. Bir çelişki var o anlamda.

Selim Evci: Sonuçta bir insan. Ben bir katili bile savunmayı düşünürüm. Herkes kendi yaptığını bir şekilde aklamaya da çalışıyor. Akladığı için de yapıyor zaten. Kimse “Ya benim yaptıklarım çok kötü” demiyor. Karekterin onca yaptığı şeye rağmen sempatik olması bence hayatın ta kendisi.

Filmin gerçekliği zaten insanı ikileme düşürmeli.

Selim Evci: Diğeri çok karton olurdu. Bir katil de evine gittiği zaman çocuğunu kucağına alıp öper. O duygu farklı bir şeydir.

Türkü Turan: Babanın sevilcek tarafları olmasa zaten Duru en son yemek sahnesinde pişman olmazdı. Suçlu hissetmezdi.

Aslında bunu sorma sebebim şuydu, bence bu filmde en önemli bakış açısı Duru’ya aitti. Duru nasıl hissetti? Bunu nasıl yorumladınız? Duru’yu suçladınız mı?

Türkü Turan: Ben hiç kimseyi suçlamadım. Selim’in yazarken hissettiği şey, bende çekerken de vardı. Herkes her şeyi her zaman yapıyor zaten. Hepimiz ikiyüzlülük yapıyoruz yeri geldiği zaman, yanlış yapıyoruz, hatalar yapıyoruz. Bu suçlamak değil de, daha çok “böyle de bir şey var” demek. Hiçbir karakteri suçlamadım, Settar abinin oynadığı karakteri de suçlamadım. Var böyle insanlar. Toplumda dünyaya geliyorlar ve burada geliştirdikleri, etkilendikleri karakterle yaşıyorlar. Çevreden beslenerek son hallerini alıyorlar. Zaten suçlamak yersiz geliyor bana.

Selim Evci: onları bu davranışlara iten toplumsal olaylar. Bir yerde ahlak kuralları adına bir yozlaşma varsa o zaman toplumun genelinde bireyin bu şekilde davranmasına sebebiyet veren etkenlere bakmak lazım.

Sinemanın en büyük özelliği bilindik ahlaksal ve toplumsal kuralları bir şekilde yıkmaktır aslında. Sinema bu şekilde çok güçlü bir silahtır. Ancak Türkiye’de bu olaylar bu kadar gerçek gösterilmez. Genç yaşta bir kızla beraber olan yaşlı bir adam keskin kötüdür. Veya kızını bekaret kontrolüne götürenin mutlaka kötü bir baba olarak isimlendirilmesi gerekir. Siz bunu yapmıyorsunuz. Bu anlamda gelen tepkileri nasıl karşılayacaksınız?

Selim Evci: Bazı yorumlar geliyor zaten. Mesela “Çok beğendik ama rahatsız edici bir film” durumları oluyor. Dolayısıyla çok da bir şey yapılabilecek bir durum değil. Sonuçta içimden geleni yapıyorum ben.

Peki bu filmi diğer filmlerinize nazaran daha fazla gişe filmi olarak adlandırabilir misiniz? İzleyiciyle sizce daha mı rahat bağ kurabilecek film?

Selim Evci: Öyle bir tanımlama yapmak istemem. Ona bakmıyorum ben gerçekten. Şimdi bir şey daha yazmaya başladım mesela. İzleyicinin bağ kurma konusunda ise, sonunda göreceğiz diyorum. Çok açık söyleyeyim, bu filmden kimse çıkmıyor salondan. Film diğer filmlerime nazaran zaman zaman daha ağır tempolu fakat hepsini çok seviyorum ben. Önceki filmlerime de bayılıyorum. Bu yapısı itibariyle biraz daha seyirciyi orada tutmayı başarabilen bir film gibi geliyor bana.

Sanatçı için bu bir tercih meselesi değil mi? Diğer filmlerin seyirciyle buluşma açısından çektiği sıkıntılar ortada.

Selim Evci: Çok güzel bir soru sordunuz. Sıkıntı şu ki ben tercihlerle hareket edemiyorum. Şöyle olsun, seyirci dursun, izlesin diyemiyorum. Tamamen içimden geleni yapıyorum. Çıkana ben de bakıyorum zaten “Aaa bu böyle olmuş” diyorum. Şimdi şu olsun hesabı hiç olmuyor.

1990’ların ikinci yarısına kadar, feminizmin çok büyük etkileri görülmüştür. Yönetmenler, senaryolar, oyuncular bu tür filmlerin çok etkisi var. Fakat 2000 sonrası daha çok kadın yönetmen olduğu halde feminizm adına geriye bir adım atıldığını düşünüyorum. Bu noktada ne düşünüyorsunuz? Bir kadın oyuncu olarak o filmleri üstlenmek o günlerden bu günlere daha fazla fatura ödemeyi gerektiriyor mu?

Türkü Turan: Artık kadınlar da belki oto-kontrol uyguluyorlar kendilerine. Bu kadın senaristler ve kadın yönetmenlerde de görülüyor. Kadın senaristler iyi kadın yazamaz hale geldiler. Çekiniyorlar. Neden bilmiyorum. Gerçekten toplumun şu an gelmiş olduğu nokta dolayısıyla dediğinizi doğru buluyorum.

Bu noktada sizin rolünüz burada izlediğimiz filmlerde ve bir iki yıldır benim izlediğim filmlerde en cesur ve en belki de doğru yansıtılan rollerden biri. Bu tarz roller üstlenmenin risklerini düşünüyor musunuz? Sizde bir baskıya sebep oluyor mu bu tarz projeler size geldiğinde?

Türkü Turan: Hayır ben insanların bunları ölçüp biçip tartmasını da uygun bulmuyorum. Bir rol neyi gerektirirse, neyi anlatıyorsa onu yaparsınız. Mesela orada çıplak bir anım var, o sette gelişti. Orada düşündük ki bir şeye ihtiyacımız var. Selim “bunu yapar mısın” dedi, bu gerekliyse, bu lazımsa tabii ki yapacağım. “Şöyle kriterlerim var, onları yapmam, bunları çekmem” bence bir oyuncunun uzak durması gereken söylemler. Bir oyuncu her şeyi yapmalı.

Peki ben şunu sormak istiyorum, biz sizi Kozmos’ta da izledik, Celal Tan’da da izledik, korku filminde de izledik, bir oyuncu için ne güzeldir ki hepsinde bizi inandırdınız. Duru bütün bunların içinde sizin için farklı bir yerde mi? Nasıl adlandırıyorsunuz? Diğer rollerinizden farklı bir özelliği var mıydı?

Türkü Turan: Filmin meselesi adına Duru’yu apayrı bir yere koyuyorum çünkü gerçekten Duru’nun bir meselesi var. Bu meseleler zaten biz kadın olarak doğup büyüdüğümüz yerde olan, yaşadığımız, kızdığımız şeyler. Taciz var, bir ton şey var. Herkes kadın bedenine hakim olmak istiyor. Bu da tabii ki çok önemli bir mesele, bu yüzden bu işin içinde olmak da benim için ayrıyetten önemli. Insanlara bak böyle de bir şey var diye gösterdik ve bu özel.

Peki Duru sizce kime kızgın? Babasına mı? Topluma mı? Bir yandan en yakın arkadaşının ona karşı bir kıskançlığı var gibi gözüküyor. Annesine mi? Tam olarak bir yorumunuz var mı bu konuda?

Türkü Turan: Duru bence herkese kızgın. Bir anlamda Mahir de onu ortada bırakıyor. Baba baskısı var. Anne durumu çok iyi yönetemiyor belki. Kenarda bir abla var o zaten karanlık bir durum. Kıskanıyor mu bilemiyoruz bazen tuhaf bakıyor çünkü. Bence herkese kızgın duru.

Selim Evci: Duru güçlü bir kız, karakter bakımından güçlü bir karakter. Bu yüzden belki de biraz sorun yaşıyor. Diğer kardeşi mesela babayla ilişkisi olması gerektiği gibi. Duru gibi bir karakter illa ki zorlanır hayatta gibi geliyor bana.

İlhan Şeşen’in oynadığı karakterin Duru kadar çok üzerine gidilmemiş ama bu anlamda o karakterle alakalı ne söyleyebilirsiniz? Her karakterin sonuçta bir gerçekliği var.

Selim Evci: Benim de cevabını bulamadığım sorulardan bu çünkü filmi yazarken düşünüyorsun. Ancak gerçekten cevabını bulamadım. Böyle bir ilişki olmalı mı olmamalı mı? Birçok açıdan bakıldığı zaman, bir hayatın elden gitmesi, ömrün son zamanları… Bunlar çok zor sorular. Öteki taraftan başka bir hayat, genç bir insanın ona kattığı enerji… Sinemacı olarak benim çok da içinden çıkabildiğim bir durum değil. Belki de bu yüzden filmini yapıyorum. Ancak budur, şu olmalıdır gibi bir savunmam olmadı hiçbir zaman. Bu filmde hiç bir durumu savunmadım.

Filmin finalini de açık bırakmanız bu kaygıdan mı?

Selim Evci: Evet biraz öyle.

Normalde aslında bu tür finaller, bir sosyal sınıfın içinden çıkılmaz yaşantısını anlatırken kullanılır, bu bütün yaşananlar devam edecek demektir. Bu bir dramdır ve bir finaldir. Fakat böyle öykü tabanlı, bir başlangıcı ve ilerleyişi olan bir filmde, bu tarz bir final biraz ucu açık bırakmıyor mu?

Selim Evci: Biraz sert oldu, ben de kabul ediyorum. Seyirci irkiliyor. Bu yüzden belki çıkmıyor. Ancak samimi bir şekilde itiraf edeyim, kurguda iki babayı yan yana görünce film burada bitti hissi verdi. Çünkü o bir kırılma noktasıydı. Üst noktaydı. Sonrasında çok şey olabilir. Adam pişmanlık içine girebilir. Babanın paranoyasıyla daha fazla mücadele edebilir. Biraz sert oldu ancak öyle olması gerekti.

Çok gerçekçi buldum sizi. İlişki sahnesinde mimiklerle duyguyu bu kadar iyi yansıtabilmeniz çok güzeldi. O yüzden biraz çekimlerden de bahsetmenizi isteyeceğim, yaşadıklarınızdan, o duyguya girmek ve çıkma halinden…

Türkü Turan: Duyguya girip çıkma meselesinde zaten şu var ki Selim bana oynayacağım rolün hatlarını çok keskin bir şekilde söyledi. Onların dışına pek çıkmadım. Tabii ki sette yoruluyorsunuz vesaire. Sette sabahlayıp yorulduğumuz zamanlarda o yorgunluğumu sahnede bir anlamı varsa onu kullanıyorum. Sette yaşadığım uzun çalışma saatlerinin aslında belli yerlerde katkıları oldu.

Selim Evci: Biz onu öyle çekmiyoruz orada tabii gülüyoruz ediyoruz, çekim açıları, yastıklar mastıklar ancak sahne üzerinde sesler için ayrıca bir araya geldik, sesleri sahnelerden ayrı aldık. Mimikler seslerle birleşince ortaya bir şeyler çıkartıyor. Onun dışında çekimlerle ilgili, çekim süreci zor. Ben pek sevmiyorum. Sabah erken kalkıyorsun, geç yatıyorsun… Malzemeleri alsam da kurguya gitsem diye bir düşünce oluyor. En sevdiğim süreç de kurgu. Çünkü kimse yok, sorun yok… Kimse kapıyı çalmıyor. 5 hafta sürdü. Iyiydi yani.

Türkü Turan: Zaten Settar abi ve İlhan abi insanların enerjisi düşünce direkt olaya dahil olup insanlara gaz veriyorlar. Çok enerjik ve canlı insanlar.

Selim Evci: İlhan abinin ilk başrolü, onun getirdiği bir motivasyonu vardı. Sette herkes çok iyiydi.

İlhan Şeşen’in bu kadar iyi oynayabileceğini ben de düşünmüyordum. Bütün babacan tavrı içinde o ilk ilişkiye girdiği ana giderken gözündeki çirkinleşen bakış açısı çok başarılıydı. Kastı nasıl bir araya getirdiniz?

Selim Evci: Yazarken düşünüyordum. Filmdeki karakter gibi İlhan Şeşen’in de müzisyen olması ve fiziğinin çok uygun olması nedenlerimden biriydi. Cool ve fit bir adam. Cazibesinin oluşu karaktere çok uygundu. Üzerine kendi konsantrasyonu çok güzeldi.

Filmin bundan sonrası için bir festival yolculuğu olacak mı?

Selim Evci: Cezayir’e gideceğiz. Bir yarışma için. Sonrasında da Hindistan’da göstereceğiz. Aralık’ta vizyona girme zorunluluğumuz var biliyorsunuz ki bakanlıkların takvimleri oluyor. Çok öteleyemiyoruz. O yüzden Aralık içerisinde vizyona gireceğiz.

Ben bir de dizi olaylarını sormak istiyorum size.

Türkü Turan: Çok sürprizli bir rolüm olduğu dizideyim ancak bir şey söyleyemiyorum o konuyla alakalı. Normalde dizilerde çok da derinliği olan karakterler yazılmaz ancak benim bu seferki rolüm çok derin. Koşa koşa oynadım.

Peki nasıl bir dizi izleyecek izleyici? Dizinin genel konusundan kendi karakterinizi açığa çıkartmadan bahsedebilir misiniz?

Türkü Turan: Dizi, birbirine aşık olan ancak başkaları tarafından aşık olunan ve işleri karışan karakterler üzerine bir dizi. Karışık yani her şey. Drama ağırlıklı ve duygu yüklü bir dizi.

Peki bu dizilerle alakalı ne düşünüyorsunuz? Çok fazla dizi var, hemen yayından kalkan diziler var, heba olan emekler var. Bu dizilerin kabul görmesinin bir matematiği var mı sizce?

Türkü Turan: Valla ben 10 senedir bu işin içindeyim hala çözemedim. Bu tutmaz deyip girmediklerim inanılmaz reyting alıyor. Bu tutar dediklerim tutmayabiliyor.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.