Gişede büyük başarı yakalayan Kocan Kadar Konuş filminin devamı olan Kocan kadar Konuş: Diriliş filminin eğlenceli çifti Ezgi Mola ve Murat Yıldırım röportajda da atışmaya devam etti…

SERDAR AKBIYIK

Son dönem komedi filmlerin içinde roman uyarlaması olması ve fiziksel uyumlarıyla Ezgi Mola, Murat Yıldırım’ın gösterdiği performansla ileri çıkan Kocan kadar Konuş: Diriliş filminin gişede aynı başarıyı göstermesi sürpriz olmaz. Filmde Ezgi Mola’nın kalbini kaptırdığı Murat Yıldırım her ne kadar şaka olarak film başarısını bana borçlu dese de Ezgi Mola filmde canlandırdığı karakterin kendisi için çok bilindik olduğunu, annesinin bile “bu sensin” dediğini söylüyor. İşte iki başarılı oyuncunun verdiği cevaplar.

Yapımın ilk filmi çok büyük başarı elde etti. Ben kendi adıma böyle bir başarı beklemiyordum. Belki de ikincisinin çekilmesindeki en büyük etkenlerden biri de bu başarıdır. Sizce bu başarının sebebi nedir?

EZGİ MOLA: Bence, bir kere konu itibari ile çok dişi bir konu. Hani bazı konular vardır ya bitmez. Bundan 20 yıl önce yapılmış olsa yine birileri kulak verirdi. Nasıl anlatıldığına bağlı. Bu konu her zaman, her dönemde işlenebilir. Şebnem Burcuoğlu bu konuyu kitabında bence çok doğal anlatmış. Biz de bu doğallığı hiç bozmadan, daha doğal oyuncularla, karakterden çıkmayarak kendi adıma o samimiyetini kaybettirmeden oynamaya çalıştım. Bence işin en ilgi çekici taraflarından birisi eğer olumlu yönde soruyorsanız bu olsa gerek.

MURAT YILDIRIM: Tabii ki benim. (Gülüşmeler) Şu şekilde söyleyeyim, inanın bu daha üçüncü- dördüncü günde kendini belli eden bir projeydi gerek yönetmenin çabaları gerek oyuncuların çabaları olsun oldukça içten bir projede bulunduk. Daha biz ilk haftadan “Evet bu film güzel olacak.” dedik. Hatta ikinci filmden bile bahsedilmeye başlanmıştı ikinci haftadan.

Türk sinemasında romantik komedi türünde roman uyarlaması çok görmeyiz. filmin başarısının altında bu yatıyor olabilir mi?

EZGİ MOLA: Çok güzel sorular soruyorsunuz, bahsettiğimiz roman çok okunmuş bir roman. Ön yargıyla dahi olsa ki bilirsiniz, roman uyarlamaları çok risklidir. Okuyucu çok güzel bir dünya kurar kendisine. Herkes kendi dünyasını kurar. Kitap iyi bir kitapsa, okuyucunun kurduğu dünyayla birlikte kusursuz bir hale gelir. Kimsenin dünyasıyla aynı anda aynı şeyi tutturmak mümkün değildir. Bu noktada önyargıyla gelip genelde “Ayy filmi çıkmış hem de bunlar oynuyor!” diye gelenler de, pozitif olarak gelenler de bu filmden cogunlukla yüzde 90-95 gibi hep beklemiyordum ama, veya zaten kitap harikaydı film de çok güzel olmuş gibi yorumlarla karşılaşıyorum. O yüzden de, dediğiniz gibi o dünyayı kurmak çok zor da olsa bu filmin oldukça şanslı yanları vardı. Bunlardan biri Kıvanç Barıön’dü, diğeri ise yapımı BKM ile yapmaktı. Gerçekten bu ikisi çok büyük şans. Bunları da yapımcımın yönetmenimin adını anmak amacıyla söylemiyorum. Herkes hayal çekiyor. Ben de çok fazla hayal sahnesi çektim ama hiç böyle bir sahnede bulunmadım. Canlandırdığım karakter Efsun ben olsaydım gerçekten bilinçaltım böyle olurdu dediğim çok oldu. Atmosfer, içinde bulunduğum mekan, ışık vesaire çok yaratıcıydı ve filme çok güzel hizmet etti.

MURAT YILDIRIM: Tabii ki şimdi iyi film var kötü film var. İzleyici güldüğü veya ağladığı zaman romantik komedi tarzındaki filmler izlenebilir halde olduğunda mutlaka onun bir karşışığını veriyorlar. Kocan Kadar Konuş da bence bunun hakkını veren bir film. Gerek yönetmenin başarısı olsun gerek uyarmandığı kitap olsun filmi daha alışılagelmedik bir film yaptı. Filmin seyirciyle de temas kurabilmesi filmi daha güzel hale getirdi.

Türkiye’de erkek oyuncuların fanları kadın, kadın oyuncuların fanları ise erkek olur. Burada ise tam anlamıyla kadın beğenisinin üzerinden giden bir film. Gişe patlamasının sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum.

EZGİ MOLA: Bu, kadınların kendi başlarına gelen veya gelme ihtimali çok yüksek olan bir film. Bu yüzden kadınlara daha çok hitap ediyor. Veya insanlar klişeleri görmeye geliyor. Bu filmde çok fazla klişe var kabul ediyorum. Ben klişeleri çok severim. Kadınlar bu filme geldiklerinde, evliliğe giden süreci en klişe ve en eğlenceli yönleriyle görecekler. Erkek gözü ve vizyonuyla, yönetmenimiz bir yer için “Ben bunu böyle böyle yaşadım o yüzden yazdım.” dedi. Onun üzerine Nevra abla “Bizim zamanımızda da bunlar böyle böyleydi biz de böyle yapardık.” diye yorum yaptı. Dolayısıyla klişe dediğimiz şey çok yaşanan, görülmesi eğlenceli bir şeydir.

Bir kadın yazar filmi yazıyor ve odak noktasında bir kadın karakter var. Filmi oynarken bunu hissettiniz mi? Bir erkek oyuncu olarak olayların işleyişini nasıl gördünüz?

MURAT YILDIRIM: Tabii ki hissettim. Birinci filmde zaten filmin 25-30. dakikasında giriyordum filme. Efsun’un gözünden anlatılan bir hikayeydi. Benim kendi adıma mesleği oyunculuk olan biri olarak bir romantik komedi filminde yer almayı benimsedim ve sonrasında Sinan karakterini kabul ettim. Hiçbir şeyden haberi yok ama her şey de onun üzerinde dönüyor. Oldukça keyif verici bir tarafı vardı bunun. İkincisinde artık Sinan biraz daha olaya ailesiyle beraber dahil oldu. Bu da Sinan’ın da bu evlilik sürecinde kendi ailesi ve Efsun’un ailesiyle çatışma arasında kalmasının hem komedisi hem de evlilik serüvenin tehlikeye girmesini anlatan bir devam filmi.

Her kadında aslında evlilik öncesi, bütün tutkusunu ve belki de kendini durdurmadığı bir durum olur. Evlilik zaten başlı başına bir stresli durum. Böyle bir role hazırlanmak için neler yaptınız? Size biraz avantaj oldu mu?

EZGİ MOLA: Allaha şükür ben bu ara katil filan oynamadım. Şöyle bir şey var, bir role hazırlanmak için bir şeyler izlemek gerekiyor, biraz araştırıp bilmek, empati yapmak gerekiyor. Bir yandan da bu bahsettiğimiz konu itibariyle yabancı olmadığını bildiğimiz çok yakınlarımdan daha yeni evlenen biri bana dedi ki “Öyle ilginç şeylerle ilgileniyorum ki gerçekten kendime yabancılaşır oldum. Çok büyük konuşuyordum yok artık öyle değildir filan diye ama bazen yapmak zorunda kalıyorsun” dedi. Dolayısıyla birazcık algınız açıksa ve etrafınıza bakıp olan olaylarla daha çok ilgilenmeyi tercih ediyorsanız, o zaman bunun nasıl bir süreç olduğunu kavrayabiliyorsunuz. Ben de bu şekilde çalıştım. Birebir yaşamasam da çok kulak verip yakınımda olan bu sürecin içindeki insanlara yardımcı oldum. Kısacası yabancı değilim.

Aslında bu roller kendinizden çıkan roller de olabilir. Sonuç olarak oldukça yaşanabilir olaylar. Bu role hazırlanırken herhangi bir filme baktınız mı?

MURAT YILDIRIM: İzledim tabii. Film özellikle birincisinden önce izledim. İnsanın havaya girmesi için, romantik komedideki oyunculuk tarzı biraz daha farklı olabildiğinden alışmak için, filmin kendi anlatım dilini izlerken görmek oyuncuyu motive edebiliyor. Bu yönden birkaç film izledim ama karakter için özel hazırlık gerektirecek bir şey yoktu. Ancak şöyle ki, yazılanı oynamak, rolün içine girmek derken bir karakter ortaya çıkıyor. Birincisinde bir karakter ortaya çıkmıştı, ikincisinde karakterin daha hikayenin içine girmesiyle karakteri biraz daha aktif hale getirdim. O anlamda da yani oynamak keyifliydi. Oynarken gülmekten oynayamadığımız zamanlar oldu. Benimn sahnem olmayan kısımlarda kamera arkasından bir izleyici gibi çekilenleri merak edip izliyordum. Seyirci olarak orada bir ekip vardı. Ve filmin nasıl olacağı ekibin yüzünden anlaşılabiliyordu. İkincisinin de o anlamda oynarken hissettiğim, bakabildiğim kadar baktığım ve setteki arkadaşlarımdan anladığım kadarıyla, en az birincisi kadar sıcak ve komik bir film olduğunu söyleyebilirim. Biz yine eğlendik. Oyuncu keyif alırsa seyirci de keyif alır. Oldukça keyifliydi.

Şimdi bu iki kitap, daha üçüncüsü yazılmadı fakat yazılması planlanıyor. Bunda da yer almak ister miydiniz yoksa bu süreklilik sizde rahatsız edici etki bırakır mı?

EZGİ MOLA: Bu zaten bir devam filmiydi. Ve bunu isteyen de bizdik. Bir sonrakilerinde olmak istemeyecek olsaydım zaten ilkinde de olmazdım. Ben Efsun’u çok sevdim. Efsun benim oynadığım karakterler arasında en sevdiğim karakter. Yani orada olaylar olurken öyle saçma bir şey söylüyor ki, bayılıyorum. Tam benim söyleyeceğim şeyi söylüyor. Türk sinemasında kameraya dönüp seyirciye seslenmek alışıldık bir şey değil ama benim karakterimin bunu yaptığı kısımlar var. Efsun bana hiç yapmadığım işleri yaptırttı ve çok heyecanlıydı. Kameraya konuşmak senaryo üzerinde çok eğlenceli ama çekim sırasında karışık bir şey. Arada bir duvar var ve o duvarı kırmak gerekiyor.

Bizim sinemamızda şehirli insan hikayesi çok azdır. Bu film biraz daha şehirli insan hikayesiydi. Bu noktada bir oyuncu olarak bu tür hikayelere ihtiyaç duyuyor musunuz? Çünkü bir role adapte olmak açısından, içselleştirmek açısından aslında Türk sinemasının biraz şehirli hikayelerine biraz burjuva hikayelerine ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?

MURAT YILDIRIM: Ben bir oyuncu olarak böyle bir şeye ihtiyaç duymuyorum fakat film çeşitliliği açısından tabii ki önemli şeyler bunlar. Ne kadar çok çeşit o kadar renk demektir. Bir şey yaptığımız zaman bir algı oluşuyor. Herkes ondan yapmak istiyor. Bir şehre bakıldığı zaman bazen gözüme çarpıyor, Anadolu’da bir kahve sevilm

 

Normalde oyuncular hep kendi hayatlarından yola çıkarak karakterlere hazırlık yaparlar. Bu durumlarla karşılaştığınızda oynadığınız anlar aklınıza gelip bir duraksadığınız olur mu?

EZGİ MOLA: Tabii ki. Ben çok zaman biliyorum ki “Ay yine Efsun gibi konuştum” dediğim. Ya da annem, arkadaşlarım “Ay zaten bu sensin ki” diyor bana. Çok çok benzerlikler var. Ama şuna katılmıyorum, dünyada o kadar çok hikaye ve o kadar çok insan var ki, üç tanesi bize benzer, dördüncü çok alakasız olur. Dolayısıyla bu benziyor ama çalışırken her rolde kendimizden bir şey bulmaya çalışırsak çok yoruluruz. O yüzden de bir şey oynuyorsak onun içine girebilmek için çaba sarfetmek harika ancak bir nokta da “Çok teşekkürler, işim bitti, ben hayatıma devam edeyim” diyebilmek gerekiyor.

Sizin bir de şöyle bir durumunuz var, sizinle röportaj yapmıştım, gazete onu paylaşmıştı. Gelen yorumları gördüm. Türkiye’den çok yabancı ülkelerden fanlarınız var. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

MURAT YILDIRIM: Sınırlar kalkmış gibi hissediyoruz tabii. Şundan dolayı, aslında insanın bir olduğunu çok daha kolay anlatıyor bu tarz olaylar size. Yurtdışına çıktığınızda insanlarla siz iletişime geçmeye çalışıyorsunuz. Bizde durum böyle değil. Türkiye’de sizinle iletişime geçen insanlar, yurtdışında iletişime geçenler… Bakıyorsunuz, insan her yerde insan. Bu anlamda oldukça güzel bir duygu çünkü sizin için fazla sınır olmamış oluyor. Türkiye için çok güzel bir şey. Ben de ailem için ve sonra da ülkem için oyunculuğuma devam edeceğim. Oldukça destek oluyor bu durum insana.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.