Star TV ekranlarından perşembe akşamları izleyici ile buluşan “Muhteşem Yüzyıl Kösem”, “Muhteşem Yüzyıl”ın artçılı olmasının da etkisiyle bu yılın en iddialı yapımlarından birisi olarak lanse edildi.

İddia büyük olunca, beklentide büyük oldu belki de bilinmez, dizi zengin oyuncu kadrosuna, yapılan tanıtımlara, göz kamaştıran mücevher ve kostümlere, hali hazırda Muhteşem Yüzyıl’dan aldığı izleyici mirasına, Cannes’da Mipcom fuarı kapsamında yapılan şaşalı tanıtımına (televizyon sektörünün önemli dergilerinde ki tanıtımlar, cariyelerin havalimanı terminalinde karşıladığı yolcular, şehrin duvarlarındaki ilanlar), dizi için hazırlanan orijinal müziklerin 33 kişiden oluşan senfoni orkestrası tarafından İstiklal Caddesi’nde verilen bir konserle dinletilmesine rağmen beklentileri karşılayamadı ve reyting savaşında gerilerde kaldı.

Saray ahalisinin kalabalık, entrika ve çatışmaların bol olduğu ya da olmasının beklendiği dizinin en güçlü yanlarından birisi oyuncu kadrosu gibi duruyor. Sarayda kimler yok ki; Beren Saat (Kösem), Anastasia Tsilimmmiou (Anastasia/Kösem), Hülya Avşar (Safiye Sultan), Ekin Koç (Sultan I. Ahmet), Mete Horozoğlu (Zülfikar), Aslıhan Gürbüz (Halime), Kadir Doğulu (Mehmet Giray), Mehmet Kurtuluş (Derviş), Berk Cankat (İskender), Erkan Koçak Köstendil (Şahin Giray) Tülin Özen (Handan), Gülcan Arslan (Fahriye), Esra Dermancıoğlu (Cennet) ve Nadir Sarıbacak (Bülbül Ağa) ön plandaki isimler. Beren Saat’in (Kösem) 7. Bölümde diziye dâhil olmasıyla reytingleri şimdilik yükselen dizi yayınlandığı süreç içerisinde iyi yorumlar kadar eleştiren yorumlarla sosyal medyada en çok konuşulan konular arasına girmeyi başardı. Reklamın iyisi kötüsü, bu yükselişin sert bir düşüşü olur mu şimdilik bilinmez bekleyip hep birlikte göreceğiz.

 

Kösem Sultan ve Sultan Ahmet’in aşkı yanı sıra, Kösem ve Safiye sultanların savaşı, çıkan ayaklanmalar, taht uğruna katledilen kardeşler ve oğullar, beklenenin aksine Sultan Ahmet’in tahta çıktığında kardeş katline karşı olduğunu dile getirmesi, haremde dönen dolaplar, büyüler, muskalar dizinin ana eksenini oluşturuyor. Uzaktan bakınca oldukça ilgi çekici görünen diziye yaklaştıkça izleyiciyi soğutan ne peki?

 

 

 

TARİH DİZİLERDEN Mİ ÖĞRENİLİR?

Tarihsel bir diziyi çekmenin birçok zorluğu da beraberinde getireceği şüphesiz. Tarihsel gerçekliği kurmaca bir dünyada anlatma sürecinde tutarlılığı sağlamak, inandırıcı kılmak, yüzde yüz gerçeğe bağlı kalmak ya da gerçek noktalardan hareket edip kurgusal bir dünya da devam etmek, nelerin ön plana çıkarılacağı nelerin daha yüzeysel geçileceğine karar vermek oldukça zor. İzleyicilerin diziyi fazlasıyla içselleştirip bağ kurmalarıyla bu daha da zorlaşıyor. Nitekim hatırlarsınız Muhteşem Yüzyıl’da Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlunu boğdurarak öldürmesinin ardından Şehzade Mustafa’nın itibarının iade edilmesi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın padişahlığının geri alınması için bir izleyici Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştu. Bunun yanı sıra Kanuni’nin yanlış tanıtıldığına ve ecdada hakaret edildiğine ilişkin kimi siyasilerden de ciddi eleştiriler gelmişti. Şimdi kısmen aynı tehlike Muhteşem Yüzyıl Kösem içinde söz konusu.

 

Dizinin gerçekliği tam ve doğru anlatmadığı ya da senaryoda kopukluklar olduğu, oyuncuların karakterlerle uyuşmadığı, devamlılıkla ilgili eksikleri yönünde yapılan yorumlar dizinin havada kaldığı kimi noktalara doğru işaret ediyor aslında. Sultan Ahmet’i canlandıran oyuncunun yaşının büyük oluşu (ki ilk bölümde daha sünnet olmadığına ilişkin bir vurgu var), uzun bir aradan sonra dizi dünyasına dönen Hülya Avşar’ın özellikle ilk bölümlerde karaktere oturmayan oyunculuğu ve sonrasında olduğu her sahnenin herhangi bir gözün anlayacağı kadar flu olması, diyalogların saray adabından uzak kaldığı noktalar, Sultan Ahmet’in portresini görüp suretine âşık olduğu Anastasia’nın kaçırıldığı anda sarı olan saçlarının yolculuk sürecinde birden daha koyu olması, fiziksel özellikleri açısından Beren Saat’e benzememesi ve bu dönüşümün zaman atlaması olmaksızın bir anda yapılması, saraydan kaçmaya çalışan kızın bir anda aşkı için ölmeyi göze alacak, herkesin karşısında dimdik durabilecek kadar değişmesi bunlar arasında fazlasıyla göze çarpanlardan. İyi niyetli yaklaşıp zaman atlamasının arada yaşanan olaylarında geçiştirilmesine neden olacağı düşüncesiyle büyümüş, aşk zırhını giyinmiş ve savaşmaya gelmiş Kösem’e dönüşme sürecinin kırık Türkçesiyle karakterin iç sesinden anlatılması yoluna gidilmiş olduğunu düşünsek de yinede bunu daha inandırıcı yapmanın başka yolları olduğu şüphesiz. Sultan’ın başındaki muskayı boynuna takıp Sultan Ahmet’in öldüğünü düşünen isyancıların karşısına çıkar Kösem. Elini kolunu sallayarak, “ağalar” diye başlayan konuşması, kendisine sıkılan kurşunun muskaya gelmesiyle tekrar ayağa kalkması ve onları evlerine dönmeye ikna eden konuşmasında kırık Türkçesi’nin de kısmen düzelmiş olması sahneyi gerçeklikten uzak kılan noktalar arasında. Aynı bölümde bunların yanı sıra Derviş’in, Handan’a olan aşkı için Sultan’ı zehirlediği gerçeği ortaya çıkarken, Kösem’in Müslüman olması sürecinde sarf edilen “Müslüman olmak kolay Müslüman gibi yaşamak zor”…”Çalmayacaksın, kimsenin malına mülküne ırzına namusuna göz yummayacaksın komşun açken tok yatmayacaksın her daim mazlumun yanında olacaksın” sözleri bir yandan mevcut toplumsal gerçekliğimize ince bir gönderme gibi dururken, diğer yandan son iki bölümdeki muhafazakâr söyleme uyuyor. Safiye Sultan kızının sevdiği Mehmet Giray’ın tahta çıkmasını desteklemesi, Sultan Ahmet’in şifa sayesinde iyileşmesiyle ortaya çıkar. Hasta yatağından güçlü, kararlı bir padişah olarak uyanan Sultan Ahmet için hastalığında mezarını kazanlardan intikam alma vaktidir. Giray’lar zindana atılır. Safiye Sultan’ı eski saraya gönderme kararı alır. Dizinin bundan sonraki gidişatını ele aldığımızda öncelikle Kösem’in, Sultan’a şifa bulmak için ömrü boyunca sevdiği herkesin gözleri önünde ölmesini kabul etme durumu var ki bu sarayda birçok ölümün olacağının habercisi aslında, diğer yandan asıl fitili ateşleyecek gelişme Kösem’in kendisinden sürgün kararını durdurmasını isteyen Safiye Sultan’a resti çekmesi. Bölümün bu finali saray kadınları arasında suların durulmayacağının habercisi. Buarada gün geçtikçe hayran kitlesi artan Bülbül Ağa’nın da hakkını vermek gerek. Tarihi dizilerden öğrenmek handikabına kapılmak yerine dizinin tarihe ilişkin merak uyandırması dileğiyle… Barış içinde mutlu yıllar…

NERGİZ KARADAŞ

Nergiz Karadaş
Ankara doğumlu olan Nergiz Karadaş, 2007 yılında Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo TV ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo TV ve Sinema Anabilim dalında “Türk Sinemasında Bir Oyunculuk Analizi: Şener Şen Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini tamamladı. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-TV Anabilim Dalı’nda “1980 Sonrası Türk Sineması’nda Zenginlik Temsilleri Üzerine Bir Alımlama Çalışması” başlıklı doktora tezini tamamlamıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümünde Dr Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. İki yılı aşkın bir süredir Cinedergi’de dizi kritik yazarı olan Nergiz Karadaş’ın uluslar arası ve ulusal hakemli dergilerde, kitaplarda sinema ve kültürel çalışmalar ile ilgili yazılmış makaleleri bulunmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.