Bu yılın en ilginç sinema haberlerinden biri Rocky’nin hikayesini geliştirecek olan Creed oldu. Eğer tutarsa Rocky’mizin el verdiği yeni bir boks filmi serimiz olacak gibi.

Ryan Coogler’ın yazıp yönettiği film Sylvester Stallone’u tekrar Rocky Balboa olarak karşımıza çıkarıyor. Ancak bu sefer hikaye başka bir gencin boksör olma serüvenini anlatıyor. Soyadından da anlayabileceğiniz gibi o kişi de Rocky’nin en büyük rakibi ve dostu olan Apollo Creed’in oğlu Adonis Johnson Creed(Michael B. Jordan).

Rocky serisinin 7. filmi olan aynı zamanda spin-off olarak da değerlendirebileceğimiz Creed’de hikaye 2015 yılında geçiyor. 30 yıl önce ringde ölen babası(Rocky IV) gibi bir boksör olmak isteyen Creed kapılar yüzüne tek tek kapanırken çareyi babasının eski dostu Rocky’e baş vurmakta buluyor. Ölen karısı Adrian’ın adına açtığı restoranı işleten ve boksdan uzak duran Rocky önce red etse de Creed’e antrönor olmayı bir şekilde kabul ediyor. Önceleri Creed soyadını saklayan Adonis Johnson galibiyetler aldıkça tarihi onu izliyor ve Apollo’nun oğlu olarak altın kemer sahibi boksör ile maça çıkmak durumunda kalıyor. Rocky genci bu dövüşe hazırlarken bir yandan da ağırlaşan hastalığı ile savaşıyor.

Rocky serisi sadece spor filmleri kategorisinde değerlendirilebilecek bir kült değil, sinema tarihine adeta yumruklarla kazınmış bir seri. Her sinema severin en azından bir kaç sahnesi hafızalarında yer etmiştir. Rocky’den nefret eden biri(var ise) bile en büyük dövüşlerinden sonra ADRIAN diye bağırdığı sahneyi gözünü kapadığında hafızasında canlandırabilir.

25 Kasım’da yani Rocky efsanesinin doğuşunun 40. yılında vizyona giren filmi merakla beklerken Rocky serisini hatırlamakta da yarar olduğunu düşünüyorum.

  1. “Rocky” (1976)

İlk Rocky filmi aldığı en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kurgu oscarları ile de ne kadar güçlü bir film olduğunu gösteriyor. Gerçi hala Taxi Driver’a karşı ödül alması tartışıladurur. Ancak basit bir insan hikayesi olan film İtalyan mahallelerinde yokluklarla yaşayan bir gencin çok çalışarak, dünya ağır siklet boks şampiyonluğuna kadar giden serüvenini yani “Amerikan Rüyası”nı en iyi şekilde anlatan filmdir.

Hangimiz Rocky’nin Philadelphia Sanat Müzesi’nin merdivenlerinden hızla çıkarken çalan “Gonna Fly Now” şarkısını, Rocky’nin et kamyonunda boks çalışmalarını ya da Apollo’ya karşı verdiği o son dövüşü unutabilir ki?

  1. “Rocky II” (1979)

İlk filmde yarım kalan Apollo ile dövüşü tamamlayan ikinci durağımızda Rocky’nin ileride karısı olacak Adrian ile yaşadığı romantik dakikalar da unutulmaz. Ne kadar kötü bir film olmasa da ilk filmin gölgesinde kaldığı aşikardır.

  1. “Rocky III” (1982)

Bu filmde hikayeyi geliştiren iki olay vardır. Birincisi Rocky’i eğiten hepimizin sevdiği Mickey’nin vefatı, ikincisi ise gelen şan şöhret sonrası çaptan düşen Rocky’nin Clubber Lang’a yenilmesi. Dönemin en iri yarı adamlarından olan Mr.T’nin oynadığı Lang karakteri Rocky serilerinin içinde en sert kötülerden biri olur. Bu iki duygusal çöküntüden Rocky’i eski düşman Apollo Creed kendi eğitmenliğinde kurtaracaktır. “Kaplan’ın gözleri” der Apollo, karşısındaki rakibi korkutmasını ister, böylece 80’lerin ve müzik tarihinin en gaz şarkılarından biri “Eye of the Tiger” birçok neslin havaya girmesine eşlik edecek bir marş olur.

  1. “Rocky IV” (1985)

Kesinlikle serinin en görkemlisi olan IV artık İtalyan mahallesinin bıçkın delikanlısını süper güçlere kafa tutacak bir kahramana çevirmektedir. Bu nedenle özündeki basit hikayeden koptuğu için eleştiriler alsa da Ivan Drago gibi bir karşı karakter çıkararak sinema tarihine altın yumruklarla geçecektir.

Soğuk savaşa da hizmet eden film Sovyet süper gücüne karşı insanın mücadelesi olarak da değerlendirilebilir. Apollo’ya ringde veda etmemiz Rocky’nin sinirlerini bozacak ve Drago’ya kendi ülkesinde bir ders vermek isteyecektir. Ancak filmin sonu tatlıya bağlanırken Sovyet Amerika çatışması “Siz değişebiliyorsanız, ben değişebiliyorsam, bütün dünya değişebilir!!” sözleri ile Rocky’i tüm dünyada bir kahraman haline getirecektir.

Filmin soundtrack’i de gelmiş geçmiş en iyi toplamalardan biri olur. “No Easy Way Out” – Robert Tepper, “Heart’s On Fire” – John Cafferty & The Beaver Brown Band, “Living in America” – James Brown ve Survivor’s “Eye of the Tiger”, “Burning Heart” gibi hitler hem filmi hem seyirciyi yer yer coşturur yer yer ağlatır.

  1. “Rocky V” (1990)

Çoğu kişi tarafından en kötü Rocky filmlerinden biri olarak anılsa da aslında seriyi rayına sokan final filmi olarak dikkat çekicidir. Bir kere filme gitmek istediğimde Bakırköy Sinema 74’ün önündeki kuyruğu asla unutamam. Filmden beklentinin bu denli yüksek olması filmdeki sadelik yüzünden geri tepmiş ve çok da sevilmemiştir.

Rocky bu filmde kazandığı her şeyi Sovyetlerden döndüğünde kaybeder ve eski mahallesine dönmek zorunda kalır. Rocky bir yandan genç bir yeteneği veliahtı olarak eğitirken bir yandan da ailesinden uzaklaşacaktır. Ne olursa olsun sokak dövüşü sahnesi ile bile hatırlanması gereken naif bir Rocky bölümüdür.

  1. “Rocky Balboa” (2006)

V ile bittiğini düşündüğümüz seri bit pazarına nur yağınca devam kararı alır. Serinin en saçma ve konuyu sakız gibi uzatan, Creed’e kadarki son bölümü olan yapımda Rocky bilgisayar simülasyonunda Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Mason “The Line” Dixon’ı yener. Bunu gören menejerler hemen maç yaptırmaya çalışırlar ve Beyin travmaları yüzünden boksu 20 sene önce bırakmış Rocky tekrar ringe dönmek durumunda kalır.

Aslında Grudge Match(2013) Stallone ve De Niro’yu tekrar ringlere döndürerek bir şekilde Rocky vs Raging Bull karşılaşması yapıyordu. Bu yüzden onu da yazı içinde anmayı uygun görüyorum.

Bakalım son olarak Creed, Rocky ruhunu yakalayacak bir film olacak mı? İlk eleştiriler oldukça olumlu ve serinin en iyi bölümlerinden biri olacağı söyleniyor. Hep beraber vizyon tarihini merakla bekliyoruz.

Masis Üşenmez

Obtüratör

Masis Üşenmez
1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.